138 yıl önce hediye edilen heykel, geri istenir mi?

spot_img


Bir an için gözlerinizi kapatın ve şu sahneyi hayal edin: New York limanına bir kargo gemisi yanaşıyor. Gümrük görevlileri ellerinde evraklarla bekliyor. Vinçler hummalı bir çalışmayla devasa bir kadını parçalara ayırıyor. Üzerine “Retour à l’expéditeur – Göndericiye iade” etiketi yapıştırılıyor. Çünkü Fransız siyasetçi Raphael Glucksmann darılmış. “Biz size hediye verdik, ama siz onu hor görüyorsunuz” demiş. Bu çağrıyı duyunca insan ister istemez düşünmeden edemiyor: Verilen hediye geri istenir mi? Hele ki hediye Özgürlük Heykeli gibi 93 metrelik bir jestse…

Peki, sırf Amerika‘nın son dönem politikaları canınızı sıktı diye 1886’da verdiğiniz hediyeyi geri mi alıyorsunuz? Kusura bakmayın ama bu ‘tripli eski sevgili’ refleksi.

Glucksmann öyle öfkeli ki, konuşmasında neredeyse şunu da diyor: “Verin onu bize, biz balkonun köşesine koyarız. Hem zaten bizde daha çok yakışır, biz özgürlüğü çok seviyoruz.”

Tabii özgürlük deyince işin içinde bazı detaylar var: Mesela hangi özgürlük? Sarı yelekliler mi, göçmenler mi, yoksa Fransız tiyatrolarındaki fon kesintilerinden yakınan sanatçılar mı?

UNESCO diyor ki: “Heykel artık ABD‘nin malıdır.”

E tabii, yani “Mal bizde ama gönlümüz Fransa‘da” diyecek halleri yok. Ortada resmi protokoller, tapular, envanter kayıtları var. Hediye bir kez verildi mi artık sahibine aittir, geri çağırılmaz. Yoksa biz de çıkar “Verin bize Louvre’daki Osmanlı eserlerini” mi diyelim?

Ha bir de, biz de size kahve fincan takımı verdik 2003’te, onu da geri istiyoruz o zaman.

Fransız siyasetçilerin Amerikan politikasına yönelik eleştirisi anlaşılır. Ama bir sembol üzerinden bu kadar dramatikleşmek… Yani Glucksmann’ın çıkışı tam anlamıyla şu: “Madem özgürlük ilkesine sadık kalmıyorsunuz, o zaman biz o heykeli alır, evde sergileriz.”

Sanki bir arkadaşına kitap ödünç verip, iki ay sonra “Sen bu kitabı hak etmiyorsun, iade et” demek gibi.

Amerikan tarafı da cevabı yapıştırmış: “Fransa’nın şu an Almanca konuşmamasının nedeni biziz.”

Evet, işte diplomasi tam da bu incelikli dille yapılır zaten (!) Yani karşılıklı laf sokma seansları… Diplomatik ilişki değil, adeta bir X (Twitter) kapışması.

Şimdi merak ediyorum, Fransa Özgürlük Heykeli’ni gerçekten geri alırsa ne olacak? Heykeli Paris’e mi koyacaklar? Yoksa Louvre’un bahçesinde selfie noktası mı olur? Belki de Marsilya limanına konuşlandırılır, gelen göçmenlere “Hadi bakalım, özgürlük burada başlıyor” mesajı verilir.

Ama gelin görün ki, bu iş böyle yürümüyor. Hediye, hele ki 138 yıllık bir hediye, ne trip atılarak geri istenir ne de politik bir koz haline getirilir. Hele ki adında “özgürlük” geçen bir hediye, bu kadar “sahiplenmeci” bir dille geri çağırılamaz.

Kısacası sevgili Glucksmann, özgürlük, sizin rafınıza koyacağınız bir obje değil, her daim güncellenmesi gereken bir fikir, bir mücadele alanıdır. Hediye geri istenmez. Ama fikirler geri kazanılabilir. Belki de odaklanmamız gereken budur.

***


78. CANNES FİLM FESTİVALİ’NDE NELER VAR?

Sinema tutkunlarının yıl boyu beklediği o an geldi çattı. 13-24 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek olan 78. Cannes Film Festivali’nin programı resmen açıklandı. Paris’teki UGC Montparnasse sinemasında düzenlenen bir basın toplantısında, festivalin direktörü Thierry Frémaux ile başkanı Iris Knobloch, bu yılki Resmi Seçki’yi kamuoyuyla paylaştı. Açıklamaya göre, yarışma bölümünde bu yıl sinema dünyasının dikkatle izlediği birçok usta yönetmenin yeni filmleri yer alıyor. Bu yılın ana yarışma seçkisinde yer alan isimler sinemaseverleri heyecanlandıracak türden. Julia Ducournau, Kelly Reichardt, Richard Linklater, Joachim Trier ve Wes Anderson gibi güçlü yönetmenler yeni filmleriyle Altın Palmiye için yarışacak.

Her biri kendi sinema diliyle öne çıkan bu yönetmenler, festivalin sanat ve estetik çıtasını yine göklere çıkaracak gibi görünüyor. Ducournau’nun sınırları zorlayan beden sineması, Linklater’ın zamana karşı işleyen anlatıları, Trier’in duygusal derinliği ve Anderson’ın stilize dünyası, festival izleyicisi için kaçırılmayacak bir şölen vadediyor.

78. Cannes Film Festivali’nin jürisine bu yıl Fransız sinemasının uluslararası yüzü, zarafeti ve güçlü oyunculuğuyla tanınan Juliette Binoche başkanlık edecek. Binoche’un başkanlığında şekillenecek jüri kararları, hem sanatsal derinlik hem de sinematografik yenilik açısından merakla bekleniyor.

biri ise kuşkusuz Robert De Niro’ya Onursal Altın Palmiye verilmesi olacak. 20. yüzyıl sinemasına damga vuran, “Taxi Driver”dan “Raging Bull”a uzanan unutulmaz rolleriyle hafızalara kazınan De Niro, Cannes sahnesinde bir kez daha alkışlarla onurlandırılacak.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img