Restoranlarda kutu oyunu trendi – Cumartesi Sabah Haberleri

spot_img


Londra’daki restoranlarda son dönemin en dikkat çekici trendlerinden biri artık bireyselliğin geride kalması. Yalnız başına geçirilen zamanın yerine, yeniden bir araya gelmenin, birlikte vakit geçirmenin keyfi öne çıkıyor. Eskiden sadece evlerde, özellikle yılbaşı gecelerinde gördüğümüz kutu oyunları, şimdi restoranların ve üyelikli kulüplerin vazgeçilmezi haline geldi. Dijitalleşmenin gölgesinde, telefonlarımızın küçük ekranlarına sıkışıp kendi dünyamıza kapanmıştık. Fakat ‘fake’ mutluluklarla süslenen dijital ortamın yarattığı yalnızlık, insanları yeniden yüz yüze sosyalleşmeye yöneltti.

RESTORANLARDA OYUN MASASI

Bugün Londra’da birçok restoran, misafirlerine sadece yemek değil, aynı zamanda kutu oyunlarıyla kaynaşma fırsatı da sunuyor. İnsanlar 4-5 kişilik gruplar halinde oyun oynuyor, yemekler masada oyun eşliğinde daha keyifli hale geliyor. Birbirini tanımayan kişiler bile bu oyunlar sayesinde samimiyet kuruyor, yeni dostlukların temelleri atılıyor.

Artık kutu oyunları sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda sosyalleşmenin yeni dili. İnsanlar oyunlar aracılığıyla birbirlerini daha yakından tanıyor, kahkahalarla dolu anılar biriktiriyor. Ben de bir akşam bu oyunlara dahil olup yepyeni arkadaşlar edindim. Bir masada başlayan oyun, bir dostluğun ilk adımı olabiliyor.

SAMİMİ SOHBET BİR İHTİYAÇ

Londra’daki bu trend bize şunu hatırlatıyor: Ne kadar dijitalleşirsek dijitalleşelim, insanın gerçek ihtiyacı yüz yüze temas, samimi sohbet ve birlikte geçirilen zamandır. Restoranlarda yeniden canlanan kutu oyunları kültürü, aslında özlediğimiz gerçek mutluluğun ve bağ kurmanın yolu.


LONDRA’DA YENİ NESİL TÜRKLER

Londra seyahatim yine dopdolu geçti. Şehirdeki keşiflerimin yanında üyelikli kulüplerde geçirdiğim vakit, Londra’daki Türk topluluğuna dair gözlemlerimi daha da derinleştirdi. Şehrin en yeni mekânlarından birinde, matcha latte yudumlarken yeni nesil Türklerle tanışma fırsatım da oldu. Bugün resmi kayıtlara göre Londra’da 500 bin Türk yaşıyor. Bu büyük topluluk aslında iki farklı kuşağı içinde barındırıyor.

ESKİ NESİL GURBETÇİLER

Bir zamanların Londra’sındaki Türk topluluğu, daha çok esnaflardan, marketlerden, berberlerden ve restoran çalışanlarından oluşuyordu. Onlar, yıllar önce buraya göç eden ve kendi ayakları üzerinde duran, şehrin sosyal dokusuna katkı sağlayan ilk nesildi.

YENİ NESİL EXPATLAR

Bugünün Londra’sında ise tablo biraz farklı. Beyaz yakalılar, bankacılar, uluslararası şirketlerde çalışan profesyoneller ve kendi işini kuran girişimciler öne çıkıyor. Birçoğu bir dönem Ankara Anlaşması ile Londra’ya gelmişti. Ancak artık bu anlaşma geçerli değil. Onun yerine ‘Talent Visa’ yani yetenek vizesiyle yeni kuşak Londra’ya geliyor. Özellikle Richmond bölgesinde kendi topluluklarını kurmuş durumdalar. Kendi aralarında sosyalleşiyor, iş dünyasında birbirlerini destekliyorlar. Londra’da kaldığım süre boyunca Sayın Büyükelçimiz Koray Ertaş ile de bir araya geldim. Kendisiyle, eski nesil gurbetçilerle yeni nesil expatlar arasındaki kültür farklılıklarını konuştuk. Büyükelçiliğimizin Türk markalarının Londra’ya açılmasına verdiği destek gerçekten takdire şayan. Zira birçok Türk markasının Londra’da yatırım yaptığını, büyüdüğünü öğrendim. Büyükelçimiz hem davetlere katılıyor, hem açılışlara gidiyor hem de Türk markalarının burada kalıcı olabilmesi için değerli katkılar sağlıyor.

LONDRA’DA DAHA GÜÇLÜYÜZ

Bugün Londra’daki Türkler, hem geçmişin köklü esnafları hem de geleceğin beyaz yakalı profesyonelleri olarak şehre damgasını vuruyor. İki kuşak arasında farklılıklar olsa da ortak nokta aynı: Londra’da güçlü bir Türk topluluğu var ve her geçen gün daha görünür hale geliyor.


BÜYÜRKEN KÜÇÜLMEK

Üyelikli kulüp kültürünü dünyaya tanıtan isimlerden biri hiç kuşkusuz Nick Jones. Onun yarattığı kulüpler, Londra’nın neredeyse her köşesinde karşımıza çıkıyor. İstanbul’da da Beyoğlu’nda açtığı şubesiyle bu kültürü şehrimize taşıdı. Spor yapanlar, sosyalleşmek isteyenler, ayrışmanın tadını arayanlar burada buluşuyor. İstanbul için bu kültür oldukça yeni. Londra’da ise adım başı karşınıza çıkan bir yaşam biçimi. Nick Jones yıllardır bu işin öncüsü oldu. Ancak şimdi, emeklilik dönemine girerken bambaşka bir konsept geliştirdi.

BİR KULÜPTEN FAZLASI

Yeni projesi büyük kulüplerden çok farklı. İçeri girdiğinizde sizi bir bakkal, manav ve şarküteri karşılıyor. İsteyen alışveriş yapabiliyor, isteyen küçük masalarda oturup şarküteriden hazırladığı tabağını yiyor. Meze tabakları, dondurmalar, fonda zaman zaman çalan bir DJ performansı… Hepsi mahalle arasında, küçük bir dükkânın sıcaklığıyla sunuluyor. Bu aslında bir dönüşümün hikâyesi. Devasa kulüplerin, gösterişli davetlerin ardından, Nick Jones’un emeklilik projesi bir ‘küçülme’ örneği. Ama bu küçülme aslında çok daha büyük bir şey anlatıyor.

KÜÇÜLMEYİ ÖĞRENMELİSİN

Kariyerim boyunca ben de sayısız davette, büyük kalabalıkların içinde oldum. Ancak Nick Jones’un bu yeni adımı bana önemli bir mesaj verdi: Ne kadar büyürsen büyü, bir gün küçülmeyi öğrenmelisin. Mahalle arasındaki bir markette, bir kafede, birkaç masa etrafında buluşmanın verdiği huzur; büyük projelerden daha anlamlı olabiliyor. Büyürken küçülmek, aslında yaşamın doğal ritmi. Nick Jones’un bu emeklilik hayali, bana da ilham verdi. Hepimizin bir gün büyük hayallerden küçük mutluluklara doğru yol alacağını hatırlattı.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img