Türkiye‘de bulunan Yahudi tarihiyle ilgili 3 önemli yazıtın en önemlisi Silvan Kitabesi‘dir. Kitabe 1880’de Kudüs‘te Silvan Tüneli içinde bulundu. 1881’de Osmanlı yöneticileri tarafından fark edildi. 1882’de Müze-i Hümayun’a getirildi. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri‘ndedir. Bu kitabe İstanbul‘a geldiğinde Kudüs, Osmanlı toprağıydı. Kendi toprağımızdan çalınmasın diye başkentteki imparatorluk müzesine getirmiştik. O dönemde İsrail diye bir devlet de yoktu
Kudüs, 1187’de Haçlıların elinden tekrar alınınca 1917’ye kadar Türk hâkimiyetinde kaldı. Kudüs ve çevresini merak eden Alman, Hollandalı, İngiliz, Amerikalı, Belçikalı, İtalyan, Fransız ve İsviçreli Batılı seyyah ve âlimler ise 15. yüzyıldan itibaren bölgeye gelerek incelemeler yaptılar, bölgedeki eserleri resmettiler, müşahedelerini kitaplaştırdılar. 18. yüzyıldan itibaren bölgeye seyahatler arttı. Osmanlı döneminde Kudüs’te arkeolojik kazılar ise 1860’larda başladı. Bu konuda Zeyad Alzaghal’ın “Osmanlı Döneminde Kudüs’te Kazılar (1860-1918)” isimli doktora tezinde teferruatlı bilgi vardır.
KAZILARDA AMAÇ SİYASİYDİ
İlk kazı 1863’te Fransız De Soulcy’nin yaptığı kazıydı. Fakat Fransa’daki siyasi çalkantılar yüzünden De Soulcy kazılarını devam ettiremedi. Kudüs’te birçok ülke arkeolojik kazı yapsa da asıl ülke İngiltere idi. Arkeolojik kazılarda amaç siyasiydi. İlk kazılar, Fransızlar ve İngilizler arasındaki siyasi rekabetin bir sonucu idi.
Süveyş Kanalı projesinin devreye girmesi üzerine Filistin’in stratejik önemi artınca iki ülkenin de bölgede nüfuzunu güçlendirme çabası içine girmesinin bir sonucuydu. Fransız ve İngilizler arasındaki rekabet 1865’te “Filistin Keşif Fonu”nun kurulmasından sonra arkeolojik kazılarda İngiltere’yi söz sahibi haline getirdi. Fransızlar ve Ruslar, Filistin’de Katoliklik ve Ortodoksluğu himaye etme bahanesiyle bölgeye müdahale ediyorlardı.
İngiltere’nin böyle bir dini nüfuz alanı yoktu. İngiltere, bu yüzden Kitab-ı Mukaddes’te geçen rivayet ve kıssaları arkeolojik kazılar yaparak yeniden yorumlama çabasına girdi. İngilizler elde ettikleri arkeolojik bulgularla, farklı dini rivayetleri ve kitapları birbirine uygun hale getirme gayreti içindeydiler.
Bölgede ilk kazı yapanların amacı Kitab-ı Mukaddes’teki rivayetlerin doğruluğunu ispatlamak ve Hz. İsa’nın hayatı hakkında bilgilere ulaşmaktı. Kudüs surları çevresinde kazılar yaptılar. Osmanlı yönetiminin resmi olarak yasaklamasına rağmen Kudüs surları içerisinde ve Harem-i Şerif bölgesinde de arkeolojik kazılarda bulundular. Kazı yapanlar, çoğunlukla askeri ve dini kimliğe sahiptiler. Dindar kimlikleri olduğu için zor ortamlarda çalışsalar da ısrarla ve inatla kazı faaliyetlerine devam ettiler.
Silvan Köyü
DENETİM İÇİN NİZAMNAME ÇIKARILDI
İlk başlarda kazılarla ilgili Osmanlı Devleti’nin bir düzenlemesi olmadığı için arkeologlar kazı yaparken serbestçe hareket ediyorlardı. Zamanla Osmanlı merkezi ve mahalli yönetimleri de arkeolojik kazılara farklı bakmaya başladılar. Ele geçirilen tarihi eserlerin kıymetinin, tarihi eser kaçakçılığının, bu kazıların bölge tarihi için öneminin ve devletin bu kazıları doğrudan denetlemesi gerektiğinin farkına vardılar. 1879’da “Asar-ı Atika Nizamnamesi” çıkarıldı. Kazılar denetlenmeye başlandı. Batılılar, keşfettikleri tarihi eserleri kendi ülkelerine gönderemeyince, buluntuların kalıplarını çıkarmaya ve resimlerini yapmaya başladılar. Kazıların olduğu bölgelerde müzeler açılıp eserler oralarda teşhir edildi.
1878’de Alman Filistin Keşif Derneği kurulunca bölgede arkeolojik rekabet arttı. Daha sonraki yıllarda Yahudi zengin Rothschild’in finansal desteğiyle Filistin’de Yahudiler için yapılan kazılar ortaya çıktı.
SİLVAN-SİLOAM-ŞİLOAH KİTABESİ
Edward Robinson (1794-1863), Tevrat araştırmaları konusunda uzmanlaşmış Amerikalı bir araştırmacıydı. Tevrat arkeolojisinin kurucusu kabul edilir. Öğrencisi Eli Smith’le birlikte 1838-1841 yılları arasında Tevrat’ta adı geçen yerleri tespit etmek için Filistin, Lübnan, Suriye ve Mısır’da seyahatler yaptı.
Robinson’un Tevrat’ta adı geçen tarihi yerlerle ilgili yaptığı araştırmalar Filistin’deki arkeolojik kazı ve araştırmalara ilgiyi artırdı. Ayn Silvan Tüneli‘ni ve daha sonra kendi isminin verildiği Kudüs’teki antik Robinson Kemeri’ni buldu. Araştırmalarının sonuçları “Filistin: Sina Dağı ve Arap Petra Şehri” isimli üç ciltlik kitapta neşredildi.
Robinson, Silvan Tüneli’ni 1838’de fark etmişti. Daha sonra Charles Wilson ve Charles Warren de tüneli araştırdılar. Ancak tünel duvarında yer alan kitabe, üzeri zamanla kapanmış olduğu için görülememişti. 1880’de tüneli gezen bir öğrenci kitabeyi fark etti. Alman misyoner ve arkeolog Conrad Schick (1822- 1901) kitabeyi inceleyip ilk tespitleri yaptı.
Fenike Alfabesi’yle yazılan kitabe su kanalının duvarında bulunuyordu. Su kanalı, Kudüs şehrinin dışında Kidron Vadisi’nde Silvan Köyü’ndeki Ümmü’d-Derâc (Gihon) Pınarı’ndan başlayarak Kudüs içindeki havuza uzanıyordu. Osmanlı döneminde bu köy tamamen Müslümanların yaşadığı bir yerdi ve Ortaçağ Müslüman geleneğinde “Ayn Silvan” dünyadaki dört kutsal su kaynağından biriydi.
Ümmü’d-Derâc (Gihon) Pınarı’ndan su yaklaşık 500 metrelik bir kanalla şehirde inşa edilen havuza yönlendirilmişti. 6 satırlık yazıtın MÖ 8. yüzyılda yapılan bu kanalı anlattığı iddia edilir. Metin, Eski Ahid’de Kral Hizkiya döneminde anlatılan Asur kuşatması tehlikesine karşı inşa edilen su kanalıyla ilişkilendirilmiş olsa da tarihiyle ilgili farklı görüşler de vardır.
Osmanlı yöneticileri 1881’de kitabenin farkına vardılar. Zaten Kudüs’te bulunan tarihi eserler İstanbul tarafından takip ediliyor ve eserler nakliye ücretleri devlet tarafından karşılanarak İstanbul’a getirtiliyordu. Silvan Kitabesi de İstanbul’a Müze-i Hümayun’a gönderildi ve 1882’de müzenin envanterine girdi. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri‘ndedir.
KUDÜS, TÜRK TOPRAĞIYDI
Yahudi bilim adamları kitabenin Türkiye için önemli olmadığını iddia edip değişik argümanlar ileri sürerek İsrail‘e verilmesi yönünde ortam oluşturmaya çalıştılar. İsrailli yöneticiler ise yazıtı Türkiye’den birçok defa talep ettiler. 1998’de Netanyahu, Başbakan Mesut Yılmaz’dan yazıtı istedi, kabul edilmedi.
2007’de Kudüs Belediye Başkanı Uri Lupoliansk, Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Namık Tan’dan yazıtı talep etti. Reddedildi. En son ise 2022’de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog Türkiye’ye geldiğinde yazıt gündeme geldi. Yetkililer bu hususun söz konusu bile edilemeyeceğini söylediler. Bu kitabe 1882’de İstanbul’a geldiğinde Kudüs, Osmanlı toprağıydı. Kendi toprağımızdan çalınmasın diye başkentteki imparatorluk müzesine getirmiştik. O dönemde İsrail diye bir devlet de yoktu.
KİTABE HAKKINDA BİR BELGE
Mektubi Kalemi
KUDÜS-İ Şerif Mutasarrıflığı’na
Kudüs-i Şerif kasabası yakınında, Silvan köyünde bulunan su kaynağına bitişik bir kayanın altında oyulmuş bir mecra (su yolu) duvarları üzerinde, eski İbrani harfleri ve sözleriyle kazınmış yazılar bulunan taşın eski eserlerden olduğu bildirilmiştir. Bu taşın yerinden çıkarılıp Müzei Hümayun’a gönderilebilmesi için yaklaşık bin beş yüz kuruş masrafa ihtiyaç bulunduğu, 31 Ağustos 1881 tarihli ve yirmi dokuz numaralı yazınızda bildirilmiştir.
Ancak söz konusu yazı, eğer su yolunun duvarlarını oluşturan bina taşları üzerinde ise, yerinden çıkarılıp nakli mümkün olabilir. Gelen evraktan bu yazıların mezarlığın içindeki sabit kayalar üzerine kazınmış olduğu da anlaşılmaktadır. Böyle ise, adı geçen yazının yerinde bırakılarak iyi şekilde korunması daha uygun olacaktır. Bu yüzden bahsedilen taşın yeniden incelenmesi ve durumunun bildirilmesi hususunda gereğinin yapılması rica olunur.
Fi 6 Ekim 1881
SİLVAN KİTABESİ
…kazısı; kazı nasıl yapıldı; daha…. Kazmalar aynı doğrultuda ve birbirine karşı idiler. Kanalın açılmasına üç endaze kala sesler işitildi. Bu sesler karşılıklı olarak birbirine bağıranların sesi idi. Çünkü orada kayanın kuzey ve güneyinden açılan tünel birleşiyordu. Ve o gün kanal açılmış oldu. Tünelin açılması ile her iki taraftaki işçiler ve kazmaları karşılaştılar. Sular kaynaktan bin endaze uzaklıktaki havuza aktı ve işçilerin başları üstündeki kayanın yüksekliği yüz endaze idi.
KUDÜS’TE BULUNAN TARİHİ ESERLER VE İSTANBUL’A NAKİLLERİYLE İLGİLİ YAZIŞMALAR
Kudüs-i Şerif Mutasarrıflığı’na
Eski eserlerin nakliye masrafları ve sair giderleri için üç defada gönderilen on yedi bin kuruşluk havalenin makbuz senetleriyle birlikte, kullanılan paranın bildirilmesi, 20 Nisan 1881 tarihli ve sekiz numaralı yazınızda tarafımıza bildirilmişti. Buna karşılık, adı geçen eski eserler için iki defada gönderilen havalenin toplamda on bir bin kuruş olduğu, bu miktarın yetmemesi sebebiyle ayrıca 189 kuruş daha harcandığı; bu havaleye mahsuben Gazze gelirlerinden verilen 2.949 kuruşun makbuzunun, 1880 yılı Temmuz cetveline dayanılarak Maliye Nezareti’ne gönderildiği, fakat geriye kalan 8.249 kuruşun senetlerinin Yafa’dan henüz gelmediği ve geldikten sonra gönderileceği, 2 Haziran 1881 tarihli ve on beş numaralı yazınızda bildirilmişti.
Muhasebe tarafından yapılan incelemede, adı geçen evrakın malum olduğu, gönderilen havalenin iki parçadan oluştuğu ve toplamının 11.000 kuruş olduğu halde, 6.000 kuruşluk bir havaleden bahsedilmediği anlaşılmıştır. Bunun nedeninin ne olduğu bilinmediğinden, söz konusu miktarın nasıl harcandığı belirtilerek senetlerin gönderilmesi; eğer adı geçen hazineye gönderilmiş ise hangi cetvele dahil edildiğinin bildirilmesi; havale henüz ulaşmamış ise gereğinin yapılması gerektiği muhasebece ifade edilmiştir.
Bu sebeple gereğinin yerine getirilmesi hususunda yüksek himmetlerinize arz olunur.
Fi 22 Haziran 1881
***
Kudüs-i Şerif Mutasarrıflığı’na
Muhasebe İdaresi
Kudüs’te eski eserlerden olup idarenizde muhafaza edilen bir kurna kapağının Müze-i Hümayun’a gönderilmesine dair yapılan bildirime cevaben, 7 Haziran 1881 tarihli ve on dokuz numaralı yazınızda, adı geçen kapağın gönderileceği ifade edilmişse de, kapağın oradan kaldırılmasının daha önce müzakere edildiği üzere olduğu yerde muhafaza edilmesi gerektiği bildirilmektedir.
Fi 11 Ağustos 1881
***
Müze-i Hümâyun Müdürlüğü’ne
Kudüs’te ikamet eden Matmazel Saint-Criq’in (?) tasarrufunda bulunan tarlada ortaya çıkan eski eserlerden bir taşın resmini ve tanıtımını gösteren kâğıt ile bu konuda bazı bilgileri içeren Kudüs-i Şerif Mutasarrıflığı’ndan gelen yazı, ekleriyle birlikte tarafınıza gönderilmiştir. Söz konusu kâğıt ve yazıya göre, bu mesele hakkındaki âlî görüşlerinizin bildirilmesi ve adı geçen yazı ile kâğıdın iade edilmesi hususu arz olunur.
Fi 14 Ocak 1882
***
Mektubi Kalemi
Fi 28 Ocak 1882
‘Kudüs-i Şerif Mutasarrıflığı’na
Kudüs’te ikamet eden Matmazel Saint-Criq’in (?) tasarrufunda bulunan tarlada, eski eserlerden bir adet taş ortaya çıktığı ve bunun içeriğini gösteren bir evrakın gönderildiği; bunun devlete ait olması gerekse de orada kıymetini tasdik edecek ehil kimseler bulunmadığından bu konuda ne yapılması gerektiğinin sorulmasına dair 20 Aralık 1881 tarihli ve kırk üç numaralı yazınız üzerine, adı geçen evrak gönderilmiş ve konu sorulmuştur.
Alınan cevaptan anlaşıldığına göre bu taşın müzeye ait eserlerden olmadığı, görülmeden de değerinin takdir edilemeyeceği bildirildiğinden, yine yerinde ehil kişiler marifetiyle kıymetinin takdir edilmesi, Müze-i Hümayun için alınarak gönderilmesi hususunda tarafınıza arz edilmiş olduğundan, gereğinin yapılması arz olunur.
Fi 30 Ocak 1882