Temmuz ayında Starbucks, açık olan mağazalarında art arda altıncı çeyrek satış düşüşünü raporlamıştı.
Hisseleri yüzde 8,8 değer kaybetmişti.
Ve şimdi ünlü kahve zinciri, İngiltere‘de bazı mağazalarını kapatacağını, ABD’de 900 işçiyi işten çıkaracağını açıkladı.
Bu önlenemeyen düşüşü için birçok nedenden bahsediliyor.
Eskiden Starbucks’ın bir kafesinde otururken ya da markanın logolu kahve fincanını tutarken çekilen selfie’leri sosyal medyada paylaşmak prestijli duruyordu.
Elinizde Starbucks kahvesiyle dolaşmak çok havalıydı.
Şimdilerde ise o ‘cool’ havadan ve prestijden eser kalmadı.
Bazıları ünlü markanın, bağımsız ve butik kahve dükkanlarına yenildiğini söylüyor.
Bence bu durum Türkiye için geçerli değil!
Sıkı bir kahve tutkunu olarak birçok kez hayatımın en kötü ve soğuk kahvelerini içtim bizim sokak arasındaki kafelerde…
Elbette işini iyi yapanlar var ama genel anlamda bizde belli bir standart tutturulamıyor.
Bence dünya genelinde Starbucks’ın düşüşe geçmesinin en önemli nedeni; şirketin İsrail’e finansal destek sağladığı gerekçesiyle boykot edilmesi.
Filistin’e destek verdiği için bazı çalışanları kovan Starbucks’ın Türkiye’de de boykot edilmesi gerektiğini ilk yazan köşe yazarı olarak, markanın küresel pazardaki satışlarındaki hızlı düşüşe şaşırmıyorum.
Asıl şaşırdığım konu; şirketin Türkiye’de küçülmeye gitmemesi! Hala Starbucks’ın dünyada en çok şubesi olan sekizinci ülkeyiz.
Avrupa‘da da İngiltere’den sonra ikinci sıradayız!
İngiltere’de kapanacak şubelerden sonra Avrupa’da birinci bile olabiliriz!
MAÇTA KİTAP OKUMAK
Zeynep Sönmez, WTA 1000 Çin Açık 2. turunda dünya 12 numarası Clara Tauson’ı mağlup ettiği maçın mola aralarında kitap okuyordu.
Kariyerinde ilk defa ilk 20’de bulunan bir rakibini yendiği sırada Sönmez’in molalarda elinde tuttuğu kitap; modern felsefenin ve septisizmin babası Rene Descartes’in ‘Ruhun Tutkuları’ydı.
Bazıları bu durumu kafede ya da otobüste kitap okuyup imaj yapmaya benzetti.
Bence yanılıyorlar. ‘Ruhun Tutkuları’ ağır, okurken odaklanılması gereken bir kitap.
Sönmez’in “Maçın stresinden 30 saniye de olsa uzaklaşmak, kafasını rahatlatmak ya da maça odaklanmak için bu kitabı okuyor diyenlere katılıyorum.
FENERBAHÇE’NİN ÇOCUK BAŞKAN ADAYLARI
Aziz Yıldırım’ın kızı Yaz Yıldırım, Chelsea maçını tribünden izlemiş. Ne de dikkatli maçı takip ediyor değil mi?
Yaz Yıldırım gerçekten farklı bir çocuk. 12 yaşında ama 10 yaşındayken de futbolla ilgili birçok yetişkinden daha özgüvenli ve mantıklı konuşuyordu.
Yaz, muhtemelen aile bireylerinden birinin Londra gezisinde fırsatını bulup Chesea maçına gitmiş.
Yani hazır Londra’ya gelmişken bir maç izleyeyim duygusuyla yaşayan bir çocuk bu.
Ali Koç’un oğlu Kerim Rahmi Koç’un da futbol vizyonu ve bilgisi üst seviye.
Kerim, kongreleri yakından takip eden, teknik direktörlerle samimi dostluklar kuran, bazen tribünde amigoluk yapacak düzeyde bir Fenerbahçe aşığı.
Kerim genç yaşında, babasının başkanlık döneminde büyük üzüntüler de yaşadı. Bu acı deneyimler aslında gelecek için büyük tecrübe.
Bunları yazma nedenim ise; bu iki çocuktan birinin bir gün Fenerbahçe Başkanı olacağını tarihe not düşmekti.
Yaz Yıldırım bir gün Fenerbahçe’nin ilk kadın başkanı olabilir ya da Kerim bir gün babasından başkanlık bayrağını devralabilir.
BAŞARILI OLMASIN İSTİYORLAR!
Altay Bayındır, Türk futbolseverlerin hafızasına Fenerbahçe’de düşen performansı ve milli maçlardaki bazı hatalarıyla kazınmıştı.
Hatta Manchester United yöneticileri, Altay’ı transfer ettiklerinde futboldan anlamıyorlar diye espri konusu olmuşlardı.
İlginçtir bizim sosyal medyada Altay sadece hatalı gol yiyince gündem oluyor.
Aslında Altay kötü günlerini çok çalışarak ve sabrederek geride bıraktı. Önce Inter’den 50,2 milyon Euro’ya transfer edilen Andre Onana’yı kesti.
Sonra da Manchester United’ın yeni transferi; Galatasaray’ın çok istediği Senne Lammens’e formayı kaptırmadı. Şu an gayet iyi gidiyor, İngilizler ondan memnun.
Ama bizde bir kesim var ki, hala Altay’la dalga geçiyorlar.
Örneğin önceki gün Brentford maçında yediği ikinci golde Altay hatalı mıydı diye sosyal medyada tartışıldı.
Oysa Altay 22 metreden çok sert çekilen bir şutu önleyememişti.
Maçı izleyenler Altay’ın altı-yedi net gollük şutu önlediğini görmüştür.
Sanırım Galatasaraylı bir grup taraftar, Altay hatalı gol yesin de dalga geçelim diye klavye başında bekliyorlar.
Aynı grup, Atletico Madrid maçında penaltıya sebep verdi diye Arda Güler’i yerin dibine soktu.
“Bir daha ilk 11’de fırsat bulamaz” diye yazan çok oldu. Oysa Arda o maçta bir asist yaptı ve bir gol attı.
Sırf Fenerbahçe yetiştirdi diye milli futbolcularımızın kötü oynamasını istemek nasıl bir zihniyettir?
Elbette genelleme yapmıyorum, sadece bir gruptan bahsediyorum!
Ama bu öyle bir grup ki, Almanya’da Can Uzun’un sürekli gol atmasından, Barış Alper’i milli takımda kesme ihtimalinden bile rahatsızlar!
ALTERNATİF BAHANE!
Serdar Ortaç, Mehmet Ali Erbil’in nikâhına gitmeme nedenini şöyle açıkladı: “Mehmet Ali Erbil ile aramızda herhangi bir kırgınlık yok. Nikâh şahidi olacaktım, uyuyakaldım.”
Eskiden ödevi yapmayınca elektrikler kesildi derdik.
Ortaç’ın bahanesi arkadaşın düğününde altın takmamak için alternatif olabilir!