Bu hafta içinde; sade vatandaşlar, iş insanları, piyasa profesyonelleri, finansal uzmanlar bakımından iki önemli doküman kamuoyu ile paylaşıldı. 1– 2026 yılı Bütçesi. 2- Kapsamlı vergi paketi…
Her iki belgeyi titizlikle incelediğimizde, dikkat çekici bazı hususlar ön plana çıkıyor…
2026 Bütçesi bir bütün olarak ele alındığında, dezenflasyonla mücadele sürecinde son 2.5 yılda elde edilen kazanımları korumayı amaçlıyor. Bu yönüyle değerlendirildiğinde, Şubat 2023’teki asrın felaketinin bütçe üzerindeki yükü devam ediyor. Sadece bu gerçeklik bile, tüm mükelleflerin asgari fedakârlıklarını bir süre daha sürdürmesini zorunlu kılıyor. Unutmayalım ki… Şartlar ne kadar güç olursa olsun, “istikrar ve öngörülebilirliğin” olduğu ortamlarda çarkların dönmesi her zaman mümkündür.
Bütçe, genel olarak mega yatırımlar vaat etmiyor. Ama kamunun portföyündeki yatırımları yeniden yapılandırıyor, hızla devreye alınacak, üretken etkisi yüksek olanları tamamlamayı hedefliyor. Bu bağlamda deprem bölgesinin imarı ve ihyası, dirençli şehirler ile kentsel dönüşüm konuları öncelik kazanıyor. Kentsel dönüşüm demişken… Her yıl 300’er binlik sorunlu konut stokunun, 5 yılda toplam 1.5 milyon çürük yapının dönüştürülmesi aynı zamanda kaynak yönetimini gerekli kılıyor. Bu amaçla ve özel yasal düzenlemeyle kamu bankalarından kredi kullanılmasına imkân sağlanması kadar, o bankaların sermayelerinin artırılması da aciliyet arz ediyor. Kabul, Merkez Bankası, enflasyon hedefini gözeterek kredi büyümesini sınırlamaya odaklanıyor. Lâkin KOBİ’lerin, esnafın ve çiftçinin nefes alması için hassas anlarda sadece kamu bankalarının devreye girdiğini de unutmamak gerekiyor!
Bütçenin duyarlı olduğu noktaları, “Eğitim ve sağlığa ayrılan paylar ile sosyal yardımlar” üzerinden okuyabiliriz. Eğitimi; personel giderleri dışında kalan tutarını baz alarak, yatırım ve kalite boyutuyla analiz ettiğimizde ayrıca üniversitelerin ödeneklerini de eklediğimizde Hükümetin, eldeki imkânlar dahilinde ciddi bir gayret içinde olduğunu söyleyebiliriz.
Sosyal içerikli bütçe kalemlerine gelince… Artık, klâsik manadaki transfer harcamalarından bahsetmiyoruz. Yani, bireyleri iş arama ya da meslek edinme eğiliminden alıkoyan giderler gündemde değil. Devlet, anayasal görevi gereği zaten yapması gereken harcamaları, haneler üzerinden ve insani duyarlılıkla gerçekleştiriyor. Evindeki yaşlıya ve engelliye bakan ailelerin desteklenmesi bu kapsamda yer alıyor.
Ve nihayet… Bence en önemli mesele. Faiz! 2026 yılı bütçesinin vereceği açık ile faiz ödemeleri aynı miktarda, 2.7 trilyon lira. Eğer faiz giderleri olmasaydı, denk bütçeyle tanışmış olacaktık. Biliyorum, kamu net borç stokunun GSMH’ye oranı veya faiz ödemelerinin vergi gelirlerine ya da genel bütçe büyüklüğüne nispeti açısından Türkiye epeyce iyi durumda. Bu yönüyle bir riskten de bahsedilemez. Fakat yine de faiz ödemelerinin bütçe kompozisyonunu ve reel sektörün yatırım tercihlerini bozan maliyetini akıldan hiç çıkarmamalıyız.
Dün Meclis’e sunulan vergi paketine gelince…
Dar ve sabit gelirlileri, emekli, dul ve yetimleri gözeten, buna karşın yüksek enflasyonlu yılların servet etkisinden devlet adına pay almayı amaçlayan hükümleri barındırıyor.
Ayrıca, sosyal güvenlik sistemini iyileştirmeye, etkisi sınırlı teşvikleri kaldırmaya, istihdamı gözeten prim katkısını ayarlamaya dönük maddeler de mevcut.
Gayrimenkul gelirleri, taşıt satımları ile belirli nitelikteki ruhsata tabi iş yerlerinden harç tahsili gibi gelir getirici tedbirler de pakete serpiştirilmiş.
Vakıf üniversitelerinin yıllık ücret artışlarının enflasyon ortalamasına endekslenmesi de yerinde bir karar olmuş. Görünür gelecekte bu üniversitelerin mali sürdürülebilirliklerini gözeterek bir seri konsolidasyona gidilmesini de düşünmek gerekecek!