Cevdet Yılmaz: “Kişi başına düşen milli gelir 2026 yılında 18 bin 621 dolara çıkacak”

spot_img



Cevdet Yılmaz: “Kişi başına düşen milli gelir 2026 yılında 18 bin 621 dolara çıkacak”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş başkanlığında toplanan TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin sunuşunu gerçekleştirdi.

Cevdet Yılmaz, kişi başına düşen milli gelirin 2026 yılında 18 bin 621 dolar seviyesine çıkmasının hedeflendiğini belirtti.

2026 BÜTÇESİ İSTİKRAR VE REFAH BÜTÇESİ OLACAK

Bütçenin yaklaşık çeyrek asırdır aralıksız hizmet eden AK Parti Hükümetlerinin hazırladığı 24’üncü, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ise 8’inci bütçesi olarak siyasi istikrarın en güçlü nişanelerinden birisi olduğunu dile getiren Yılmaz “2026 yılı bütçesi, aynı zamanda, Türkiye Yüzyılı hedeflerimiz doğrultusunda hazırlanan 3’üncü bütçemizdir. Ülkemizin ekonomik ve sosyal kazanımlarının temelinde son 23 yıldır sağladığımız bu güçlü siyasi istikrar ve güven yer almaktadır. Vatandaş ve hizmet odaklı yaklaşımla hazırlanan 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi bir ‘istikrar ve refah’ bütçesidir. Bütçemiz, yatırımı, istihdamı, üretimi ve ihracatı destekleyerek; kalıcı istikrarı, kapsayıcı kalkınmayı ve refahı toplumun tüm kesimlerine yaymayı hedeflemektedir. Hazırlanan bütçe teklifinde, toplumun hiçbir kesimi dışlanmadan; her bir vatandaşımızın büyümenin sağlayacağı imkânlardan adil biçimde yararlanması esas alınmıştır. Kalkınma Planı ve Orta Vadeli Programımız ışığında; fiziki altyapının güçlendirilmesi, beşeri sermayenin geliştirilmesi ve üretken kapasitenin artırılması, bu yılki bütçe teklifimizin ana eksenini oluşturmaktadır. Bu anlayışla, kadını, erkeği, çocuğu, genci ve yaşlısı, işçisi, memuru, çiftçisi, esnafı ve sanayicisiyle, çalışanı ve emeklisiyle milletimizin tüm fertlerinin ihtiyaçlarının hakkaniyetli bir şekilde gözetilmesi, bu bütçede de en temel düsturumuzdur” ifadelerini kullandı.

“POLİTİKA BELİRSİZLİKLERİ HALEN YÜKSEK SEYRETMEKTEDİR”

Küresel ticarette korumacılık eğilimlerinin ve ABD’nin tarife artışlarıyla başlayan süreçte, politika belirsizliğinin tarihi zirvelere ulaştığını söyleyen Yılmaz “Ticaret rotalarını değiştirecek ve arz güvenliği endişelerini gündeme taşıyacak yeni bir dönüşümü tetiklemiştir. Bu çerçevede, ticaret diplomasisi, dost ve müttefik ülkelere yönelim ile tedarik ağlarında bölgeselleşme eğilimleri hız kazanmaktadır. 2025 yılının ikinci yarısında ikili ticaret görüşmelerine bağlı olarak politika belirsizlikleri kısmen azalmış olsa da halen yüksek seyretmektedir. Belirsizlikler piyasalarda oynaklıklara ve maliyet artışları gibi olumsuzluklara neden olurken süregelen jeopolitik gerilimler, küresel ticaret artışını baskılamaktadır. 2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nda barışın tesis edilememesi ve Orta Doğu’da 2023 yılı sonlarında tırmanan gerilimler, 2025 yılı ortasında İran ve İsrail arasındaki ‘On İki Gün Savaşı’ gibi jeopolitik hadiseler, enerji ve gıda arz güvenliği üzerinde ciddi baskı oluşturmuştur. Söz konusu gelişmeler, küresel tedarik zincirlerinde aksamalara ve navlun maliyetlerinde de dönemsel artışlara yol açmıştır. Jeopolitik risklerin enerji fiyatlarını geçici olarak yukarı çektiği bu süreçte, küresel enflasyonda sağlanan iyileşme kırılgan hale gelmiştir” dedi.

“2025 YILINDA KÜRESEL ENFLASYON YÜZDE 4,2’YE, 2026 YILINDA İSE YÜZDE 3,7’YE GERİLEYECEKTİR”

2026 yılına girilirken küresel iktisadi faaliyet, hizmet sektörünün desteğiyle ılımlı seyrini sürdürdüğünün ifade eden Yılmaz “Ancak yüksek faiz oranları, zayıf yatırım iştahı ve ticaret politikalarındaki belirsizlikler, büyüme hızını sınırlamaktadır. 2025 yılında yüzde 3,2 olarak gerçekleşmesi beklenen küresel ekonomik büyümenin 2026 yılında yüzde 3,1’e gerilemesi tahmin edilmektedir. Bu görünüm, salgın sonrası dönemde küresel büyümenin ılımlı ancak istikrarlı bir patikada ilerlediğine dair söylemi yinelemektedir. 2025 yılı başında ABD’nin geniş kapsamlı artan tarifeleri, küresel ticaret hacmine yönelik beklentileri olumsuz etkilemiş, yıl ortasından itibaren ise ivme kaybı yaşanmıştır. Bununla birlikte tarife belirsizliği nedeniyle öne çekilen ithalat talebi ticaret hacmine geçici bir ivme sağlamıştır. Bu etkilerin birbirlerini dengelemesi sonucunda küresel ticaretin 2025’te yüzde 3,6 oranında artması, 2026’da ise ithalat talebindeki geçici yükseliş etkisinin ortadan kalkmasıyla birlikte yavaşlayarak yüzde 2,3 oranında büyümesi beklenmektedir. Küresel enflasyon, 2023 yılında baz etkisi ve emtia fiyatlarındaki ılımlı görünümle belirgin şekilde düşmesinin ardından, 2024 yılında hizmet fiyatları kaynaklı olarak, hedeflenen seviyelerin üzerinde, yüzde 5,8 olarak gerçekleşmiştir. IMF tahminlerine göre, 2025 yılında küresel enflasyon yüzde 4,2’ye, 2026 yılında ise yüzde 3,7’ye gerileyecektir” şeklinde konuştu.

“ENFLASYON, 2026’DA YÜZDE 4,7 OLACAK

Gelişmiş ekonomilerde enflasyonun 2024’te ortalama yüzde 2,6 olduğunu belirten Yılmaz, “2025’te yüzde 2,5, 2026’da ise yüzde 2,2 düzeyinde beklenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise 2024 yılında yüzde 7,9 oranında gerçekleşen enflasyonun, 2025 ve 2026 yıllarında sırasıyla yüzde 5,3 ve yüzde 4,7 seviyelerinde gerçekleşmesi öngörülmektedir. Bu gelişmede küresel enerji fiyatlarında düşük talep ve arzı artırıcı kararların etkisiyle izlenen ılımlı seyir etkili olmaktadır. Küresel enflasyonda son yıllarda elde edinilen kazanımlara rağmen mevcut belirsizlikler ve kırılganlıklar nedeniyle küresel enflasyonun gündemdeki yerini önümüzdeki yıllarda da koruması beklenmektedir. Küresel görünümünün ardından Türkiye ekonomisine ilişkin son dönemlerdeki gelişmeleri sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum. 2024 yılı boyunca, küresel düzeydeki dezenflasyon odaklı sıkılaşmanın dış talepte neden olduğu zayıflama ve jeopolitik gerilimlere karşın, Türkiye ekonomisinde ılımlı büyüme görünümü sürdürülmüştür. Deprem bölgesinde devam eden yeniden yapılanma adımlarıyla iktisadi faaliyet desteklenmiş, yıl genelinde büyümenin itici gücü olarak inşaat dâhil hizmetler sektörü öne çıkmıştır. Küresel şartların baskısına rağmen sanayide pozitif görünüm korunmuş, tarımda ise uzun dönem eğilimlerinin üzerinde bir performans kaydedilmiştir. Böylece büyüme kompozisyonu daha dengeli bir yapıda ve fiyat istikrarını önceleyen politika çerçevesiyle uyumlu bir patikada seyretmiş, 2024 yılı genelinde yüzde 3,3 oranında gerçekleşmiştir. Küresel ölçekte Kovid-19 salgınıyla başlayan, ardından jeopolitik gerilimler, enerji ve gıda krizleri ile tedarik zinciri sorunlarıyla derinleşen çok yönlü sınamalara rağmen, Türkiye ekonomisi istikrarlı büyümesini koruyarak, küresel ekonomide olumlu şekilde ayrışmıştır” dedi.

TÜRKİYE DÜNYANIN EN BÜYÜK 16. EKONOMİSİ OLACAK

Dünya ekonomisinin 2020-2024 döneminde birikimli olarak yüzde 15,1 oranında büyüme kaydettiğinin altını çizen Yılmaz, “Türkiye ekonomisi aynı dönemde birikimli olarak yüzde 30,3 oranında büyümüştür. Yıllık ortalama büyüme açısından bakıldığında ise küresel büyüme yüzde 2,9 oranında gerçekleşirken Türkiye’nin büyüme performansı yüzde 5,4 ile dünya ortalamasını neredeyse ikiye katlayarak ülkemizin güçlü kalkınma kapasitesini ve sürdürülebilir büyüme vizyonunu açık bir biçimde ortaya koymuştur. Türkiye, küresel rekabet gücünü artırma yönündeki kararlılığını sürdürmekte olup bunun somut bir göstergesi olarak milli gelirimiz artmaya devam etmektedir. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı itibarıyla ilk defa 1 trilyon dolar eşiğini aşan ekonomik büyüklüğümüz, 2024 yılı itibarıyla 1,3 trilyon doların üzerine çıkmıştır. Güncel tahminlere göre, 2025 yılında Türkiye ekonomisinin dünya ekonomileri sıralamasında geçen seneye göre bir basamak yükselerek 16’ncı büyük ekonomi olması beklenmektedir. Satın Alma Gücü Paritesi cinsinden GSYH büyüklüğüne göre ise ülkemizin dünyanın en büyük 11’inci, Avrupa’nın en büyük 4’üncü ekonomisi konumunda yer alması öngörülmektedir” diye konuştu.

“2025’TE TÜRKİYE OVP İLE UYUMLU OLARAK YÜZDE 3,3 BÜYÜYECEK”

Küresel ölçekte enflasyonla mücadelede uygulanan sıkı politikaların dış talebi zayıflatan etkisinin 2025’te artan belirsizliklerle birlikte sürdüğünü aktaran Yılmaz, “Bu konjonktürde, 2025’in ilk yarısında Türkiye ekonomisinde dezenflasyon süreciyle uyumlu ve dengeli bir görünümle büyüme yüzde 3,6 oranında gerçekleşmiştir. Büyümenin bileşenlerine bakıldığında, 2025 yılının Ocak-Haziran döneminde sanayi sektörü bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla ivme kazanarak yüzde 2,1 artışla büyümeye pozitif katkı sunarken hizmetler sektörü, yüzde 4,3 oranında yıllık artışla büyümenin ana sürükleyicisi olmaya devam etmiştir. Öte yandan, inşaat yatırımlarının öncülüğünde toplam sabit sermaye yatırımları aynı dönemde yüzde 5,3 artarak büyüme dinamiklerini desteklemiştir. Tarım sektörünün büyümeye katkısının yıl içinde yaşanan zirai don ve kuraklık gibi zorlu iklim şartlarının etkisiyle sınırlı kalması beklenmektedir. Bu görünüm doğrultusunda, 2025 yıl genelinde büyümenin OVP ile uyumlu, dengeli bir kompozisyonla yüzde 3,3 olarak gerçekleşmesi öngörülmektedir. Böylelikle ülkemizin kesintisiz büyüme süreci 16’ncı yılına taşınmış olacaktır. 2026 yılında ise küresel belirsizliklere rağmen, ekonomide güçlü politika eşgüdümüyle sağlanan öngörülebilirlik ve enflasyonda kalıcı düşüşle birlikte, yatırım ve verimlilik artışlarının desteklenmesi, üretim ve talep yönüyle dengeli görünümün korunarak yüzde 3,8 oranında büyüme kaydedilmesi hedeflenmektedir” dedi.

“KİŞİ BAŞINA DÜŞEN MİLLİ GELİRDE HEDEF 18 BİN 621 DOLAR”

Türkiye ekonomisinde son dönemde gözlenen büyüme performansının kişi başına düşen milli gelire de yansıdığını söyleyen Yılmaz, “2024 yılı itibarıyla 15 bin 325 dolar olarak gerçekleşen kişi başına düşen milli gelirin, 2025 yılında 17 bin 748 dolara, 2026 yılında ise 18 bin 621 dolar seviyesine çıkması beklenmektedir. Orta Vadeli Program dönemi sonunda ise 21 bin dolara yaklaşması hedeflenmektedir. Bu hesaplamalarda geçici koruma altındaki Suriyeli nüfusun da dikkate alındığını belirtmek isterim.Böylelikle, 2025 yılını tamamlarken Türkiye Yüzyılı’na yaraşır şekilde üç tarihî eşiği aynı anda aşmayı öngörüyoruz; milli gelirimiz ilk kez 1,5 trilyon doların üzerine çıkarken kişi başına gelirin ilk defa 17 bin dolar eşiğini aşması ve ülkemizin, tarihinde ilk kez, yüksek gelirli ülkeler grubuna girmesi beklenmektedir. Türkiye ekonomisinde kaydedilen büyüme performansı, gelişmiş ülkelere yakınsama sürecini de hızlandırmaktadır. Kişi başına milli gelirinin AB ülkeleri ortalamasına yakınsama oranı, 2002 yılında yüzde 38,3 iken 2024 yılında bu oran yüzde 70 olarak gerçekleşmiş olup 2025 ve 2026 yıllarında sırasıyla yüzde 71,8 ve yüzde 73’e ulaşması beklenmektedir.” diye konuştu.

“İSTİHDAM ORANI 1,2 PUAN YÜKSELMİŞTİR”

İşgücü piyasalarının görünümüne bakıldığında, 2024 yılında istihdamının yıllık 988 bin kişi arttığını ifade eden Yılmaz, “İstihdam oranı 1,2 puan yükselmiştir. Bu dönemde tüm sektörlerde istihdam artışı yaşanmıştır. 2025 yılının ilk yarısında istihdam görece yatay seyrederken, Temmuz ve Ağustos aylarında ılımlı bir ivme kaydetmiştir. İşsizlik oranı, son 28 aydır tek haneli seviyelerinde seyretmektedir. 2025 yılında Orta Vadeli Program’da öngörüldüğü üzere, işsizlik oranının 2024 yılına kıyasla 0,2 puan azalarak yüzde 8,5 seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Program döneminde uygulanacak politikalar ve öngörülen büyüme performansı doğrultusunda, işgücü piyasasına daha fazla bireyin katılımını sağlamayı ve toplumsal refahı artırmayı hedefliyoruz. Bu çerçevede, 2026 yılında işsizlik oranının yüzde 8,4’e gerilmesi ve önümüzdeki üç yılda toplam 2,5 milyon ilave istihdamla işsizlik oranının 2028 yılına kadar kademeli olarak yüzde 7,8’e düşerek ilk kez yüzde 8’in altına inmesi öngörülmektedir. Belirsizliklerin arttığı bu dönemde, küresel enflasyon görünümünde dalgalı bir seyir hâkim olurken ülkemiz, 2024 yılı Haziran ayından itibaren başlattığı dezenflasyon sürecini kararlı bir şekilde sürdürmektedir. Bu doğrultuda, 2025 yılında Türk lirasında gözlenen görece istikrarlı seyir, özellikle temel mal fiyatlarındaki gelişmeler aracılığıyla enflasyon görünümünü olumlu yönde etkilemiştir. Bununla birlikte başta kira kalemi olmak üzere hizmet enflasyonunda süregelen atalet, manşet enflasyon üzerindeki baskıların devam etmesine yol açmıştır” ifadelerini kullandı.

“ENFLASYON 11,1 PUAN AZALARAK YÜZDE 33,3 SEVİYESİNE GERİLEDİ”

Gıda fiyatlarında olumsuz iklim şartlarına bağlı arz yönlü gelişmelerin bu iyileşmeyi kısmen sınırladığını belirten Yılmaz “Uygulanan sıkı para politikası ve parasal aktarım mekanizmasını güçlendirmeye yönelik alınan makroihtiyati tedbirler, Türk lirasında istikrarlı bir seyir sağlanmasına ve kur geçişkenliğinin enflasyon üzerindeki etkisinin önemli ölçüde sınırlanmasına katkı sunmuştur. Para, maliye ve gelirler politikaları arasındaki güçlü eşgüdüm toplam talep şartlarının dengelenmesini desteklemiş ve Türk lirasındaki reel değerlenme ile birlikte dezenflasyon sürecinin istikrarlı biçimde devam etmesini mümkün kılmıştır. Bu kapsamda Eylül 2025 itibarıyla yıllık tüketici enflasyonu, 2024 yıl sonuna kıyasla 11,1 puan azalarak yüzde 33,3 seviyesine gerilemiştir” dedi.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img