Aynı şeyi Kılıçdaroğlu ve Akşener yapabilir mi?

spot_img


Türkiye 10 gündür “İmamoğlu Suç Örgütü” iddianamesini tartışıyor. Daha çok tartışacağız. Okudukça hem işin parasal boyutunun büyüklüğü ortaya çıkacak hem de “siyaseti” esir alma hedefi çok daha net görülecek. Merkezinde “suç örgütü lideri” olarak nitelenen bir belediye başkanı var, Ekrem İmamoğlu… İmamoğlu’nun arka planı pek bilinmese de içinde yetişmediği CHP’ye katılıp hızlı yükselişi, bir dönem yaptığı ilçe belediye başkanlığından İstanbul‘a sıçraması, ardından CHP’yi yönetecek kadar etkili bir aktöre dönüşmesi, hatta biri sağdan diğeri soldan iki muhalefet partisini (İyi Parti ve DEM) kapsama alanına alması soru işaretleriyle dolu ve şaşırtıcı… Kurduğu “sistem” ve ahtapotun kollarının nerelere uzandığı da bir o kadar şaşırtıcı.

Dahası bütün bunlar olurken, onun önünü açan iki ismin, Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in yine hızlı bir biçimde siyaseti tribünlerden izler duruma düşmeleri daha da şaşırtıcı.

Oysa Kılıçdaroğlu‘na göre aralarında, kutsal bir “baba-oğul” ilişkisi vardı. Hiç hesapta yokken, adı sanı bilinmezken onu İstanbul’dan aday yapmış, kazanmasının önünü açmıştı. Bu hikâye sadece CHP’lilerin değil bütün Türkiye’nin gözü önünde yaşandı

Kılıçdaroğlu bir ara başına gelecekleri, ihaneti sezdi ki ve adını söylemeden sadece şöyle diyebildi: “Ben bu partide kalıcı değilim; para pulla ilişkisi olmayan, genel başkanlık yükünü taşıyabileceğine inanacağım, CHP’nin ilkelerine bağlı, partiyi ileri götürebilecek ve geçmişi temiz birisi olsa yarın bırakırım.”

Bu çıkış ihaneti daha da öne çekti. Son sahne kurultayda yaşandı. Kürsüye çıkan baba Kılıçdaroğlu, “oğul” İmamoğlu için “Sen de mi Brütüs” diyen Sezar modunda sadece şunu diyebildi: “Hançerlendim…”

Hâlâ o sözü aşan bir şey söylemiş değil. Aralarında ne var bilmiyorum; iddianamede onlarca “yolsuzluk” iddiasına yer verilmesine, parasal ilişkilerin ortaya serilmesine rağmen Kılıçdaroğlu, ihanet eden oğluna tek kelime etmiyor, edemiyor. Neden acaba?

İyi Parti’nin kurucu genel başkanı Meral Akşener‘in durumu da çok farklı değil. İmamoğlu için neler yapmadı ki. Samimi miydi değil miydi bilemem ama milyonların gözünün içine baka baka ablası, onun yüzünde “Rabbi Yessir” gördüğünü söylemiş, Fatih’e benzetmiş, Saraçhane’deki “çak” operasyonuyla her türlü desteği vermiş, hatta Altılı Masa’yı terk edip onun aday olmasını istemişti…

Ama yine de kendini ihanetten kurtaramadı. Sonunda öyle bir ihanete uğradı ki yerel seçimlere giderken partisinin içi boşaltıldı ve operasyonun altından İmamoğlu çıktı.

Bütün bu ihanetlerin sonunda Kılıçdaroğlu’ndan tek farkı, yine adını vermeden bir iftar sofrasında “hırsız” diyebilmekti:

“Hepimiz dürüst olduğuna kefalet koyup seçilmesine vesile olduğumuz kişilerin daha sonra kocaman birer hırsız olduğunu anladığımızda çektiğimiz acıları anlatmam mümkün değil.”

Tabii Akşener tek kişiden söz etmiyor, “vesile olduğu” birçok kişiden söz ediyor. Bu siyaseten büyük bir sorumluluk yüklediği gibi samimi bir itirafı da gerekli kılıyor.

Bu nedenle merak ediyorum; Kılıçdaroğlu veya Akşener geriye dönüp baktıklarında başlarına gelenlere, İmamoğlu’nun ikisini de siyasetten ekarte etmesine ne diyor?

Bu noktada hakkını teslim edelim, Başkan Erdoğan‘ın güçlü liderliği, sivil siyasi yaklaşımı bir yana en karakteristik özelliği samimiyeti… Bunu hiç elden bırakmadı ve çok kritik FETÖ meselesinde halkın huzuruna çıkıp, “Allah bizi afetsin” diyebildi.

Acaba aynı şeyi, kefil oldukları kişilerin “hırsız” olduğunu gören Akşener ve Kılıçdaroğlu yapabilir mi?



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img