Türkiye siyaseti inişli çıkışlı bir tarih gördü ama bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin içine yerleştirildiği iddia edilen “gölge yönetim modeli”, bu tarihte bambaşka bir fasıl açmış durumda. Artık kimse fısıltıyla konuşmuyor; belediye koridorlarından kahvehane sohbetlerine kadar herkes aynı soruyu dillendiriyor: “İstanbul’un asıl yönetim merkezi neresi?”
Cevap, kulağa komplo teorisi gibi gelse de birçok gazetecinin, bürokratın ve belediye çalışanının anlattığı tablo aynı yere çıkıyor: Silivri Cezaevi’nde sabah kurulan bir komuta masasına.
Her sabah 05.00-10.00 arasında, adına ister “sessiz kafile” deyin ister “avukatlar konvoyu”, özel bir bilgilendirme akışı başlıyor. Belediyenin şirketlerinden, iştiraklerinden, birimlerinden bilgiler toplanıyor, dosyalar hazırlanıyor, notlar birleştiriliyor ve ardından “özel görevliler” harekete geçiyor. Avukatlar, gün uyanmadan yollara düşüyor. Görüş odasında “liderlik” pozisyonu tek kişide, gelen bilgiler tek bir noktada toplanıyor. Sonra, talimat paketi aynı yoldan İstanbul’a geri dönüyor.
Bugün İstanbul’un geleceğini belirleyen masa Saraçhane’de değil; kulislerin ortak iddiasına göre Silivri’deki sabah masasında. Bu tabloya “şehir efsanesi” diyenlere ise bürokratların verdiği cevap net: “Efsane falan değil, rutin.”
HÜCRE TOPLANTILARI
Belediyecilikte yazılı işleyiş bellidir. Ama aylardır bu düzen işlemiyor. Kimse bir üstünden gelen resmi talimatı değil, “gölge merkez”den çıkacak kararı bekliyor. Telefonlar sessize alınmış, herkes kulak kesilmiş durumda: “Cezaevinden haber geldi mi?”
İstanbul’un son bir yılına damgasını vuran modeli bir gazeteci özetliyor: “Bu şehir belediyecilikle değil, sabah hücre toplantılarıyla yönetiliyor.”
İroni değil; trajik gerçeklik. Örgütsel şema iddiasına tıpatıp benziyor: Lider içeride, avukatlar köprü görevi görüyor, talimatlar dışarı taşınıyor ve dışarıdaki ekip, hiyerarşik bağlılıkla örgüt işleyişini sürdürüyor. Herhalde bu sessiz sabah trafiğinin neden yaşandığını savcılar da biliyor.
Bu yönetim modeli içinde özerk bir kurum da var: KİPTAŞ… İstanbul kulislerinin ortak kanaati şu: KİPTAŞ’ta hâlâ Ali Kurt‘un gölgesi ağır basıyor. İhale süreçlerinde son dakika geri çekilmeleri, projelerde “Yukarıdan onay bekliyoruz” fısıltıları, anlık yön değişimleri… Herkes aynı soruyu soruyor: “KİPTAŞ’ı gerçekten kim yönetiyor?” Cevap ise kulağa tanıdık geliyor: Sabah saatleri, cezaevi görüşmeleri, sır yüklü avukat çantalarının gidip geldiği alacakaranlık koridorlar…
Kulislerde bu yüzden alaycı bir söz dolaşıyor: “Gölgelerin gücüyle yönetilen kurum.”
‘SİSTEM’ HÂLÂ CANLI
İstanbul bir şehir değil, bir kıta. Böyle bir dünya merkezinin yönetimi görüş odalarından, talimatlardan, sabah seanslarından çıkmamalı. Fakat bugün herkes şu sorulara kilitlenmiş durumda: Kararlar nerede alınıyor? Bürokratlar neden resmi hiyerarşiye değil, “merkeze” kulak veriyor?
Bu soruların cevabı verilemediği sürece İstanbul’un yönetimi, siyaset bilimi öğrencilerinin tez konusu olacak kadar karanlık bir vaka çalışması olmaya devam edecek.
Bu ilişkinin siyaset boyutu da var: Perşembe trafiği… O da başka bir vahim durum. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in her perşembe Silivri ziyaretleri, kulislerde artık “vefa” başlığıyla açıklanmıyor. Daha çok bir komuta zincirinin siyasete yansıması olarak görülüyor. Daha açıkçası siyasi talimat merkezi. Tıpkı önceki gün İmralı örneğinde olduğu gibi…
Son söz: Örgüt mü, değil mi?
Cevap sır değil… İstanbul’da ve siyasi kulislerde konuşulan bu tablo, “Örgüt var mı yok mu?” tartışmasının cevabını dolaylı olarak veriyor. Çünkü iddia edilen yapı hâlâ canlı, hâlâ sistemli, hâlâ gizliliğe özen gösteren bir işleyiş içinde yoluna devam ediyor. Bu da Türkiye siyasetinde yeni bir dönemin, yeni bir mimarinin adı olabilir: “Gölge yönetim dönemi.”


















