Bazı insanlar neden sağlıklı bir ilişki sürdüremez?

spot_img



Bazı insanlar neden sağlıklı bir ilişki sürdüremez?

Her insanın içinde bir ‘yakınlık arzusu’ ve aynı zamanda bir ‘incinme korkusu vardır. Bu iki güç, tıpkı gelgitler gibi birbirini çeker ve iter. Bazı insanlar işte tam bu gelgitin içinde sıkıştığı için sağlıklı bir ilişki sürdüremez. Peki ama neden? Bunu yalnızca kişisel tercih ya da karakter zayıflığı gibi yüzeysel açıklamalarla görmek eksik olur. Çünkü ilişkilerin temelini, çocukluk deneyimleri, bağlanma stilleri, savunma mekanizmaları ve bilinç dışı inanç sistemleri oluşturur.

BAĞLANMA TEORİSİ

John Bowlby ve Mary Ainsworth’un bağlanma kuramı der ki: “Bir ilişkide nasıl sevdiğimiz, çocukken nasıl sevildiğimize çok benzer.” Yani güvenli bağlanan biri, ilişkide hem yakınlığı hem de özgürlüğü dengede tutar. Ancak kaygılı bağlanan kişiler, “Terk edileceğim” korkusuyla aşırı yapışır; kaçıngan bağlananlar ise “Yakınlaşırsam incinirim” diyerek duygusal mesafeyi korur. Bu iki stil, yetişkinlikte birbirini bulduğunda sağlıksız döngüler ortaya çıkar: “Biri yaklaşır, diğeri kaçar. Biri sorar, diğeri susar. Biri bağlanmak ister, diğeri duvar örer.” Sonuç olarak bu döngünün kaynağı bilinçli bir tercih değil; çocukluktan beri öğrenilen bir hayatta kalma stratejisidir.

AYNI HİKAYEYİ YENİDEN YAZMAK

Freud’un “repetition compulsion” dediği mekanizma, kişinin ‘incindiği ilişki kalıplarını yeniden yaratma’ eğilimidir. Çünkü zihin, tamamlanmamış sahneleri tamamlamak ister.

Bir çocuk sevgiyi kırıcı, tutarsız, uzak bir ebeveynden gördüyse, yetişkinlikte bilinçsizce aynı özelliklere sahip partnerleri seçer. Amacı acıyı tekrar yaşamak değildir. Amaç, o acının bu sefer başka türlü biteceğine dair bir umut taşımaktır. İşte bu yüzden bazı insanlar farkında olmadan kendilerini aynı tür insanlara, aynı tür çatışmalara ve aynı tür hayal kırıklıklarına sürükler.

YAKINLIK KORKUSU

Bazı insanlar için yakınlık, aynı zamanda savunmasızlık demektir. İçlerinde “Biri beni severse, beni incitebilir”, “Birine güvenirsem, beni terk edebilir” düşünceleri vardır.

Bu kişiler genellikle başarılı, zeki ve dışarıdan güçlü görünür. Ama iç dünyalarında şu inanç gizlidir: “Sevgi eşittir risk.” Bu nedenle ilişkiye başlar ama derinleştiği anda geri çekilirler.

İNANÇLARIN GÖRÜNÜR HALİ

Jeffrey Young’ın ‘Şema Teorisi’, ilişkilerin altını oyan en güçlü mekanizmalardan birini açıklar: “Çocuklukta oluşan derin inançlar yetişkinlikte davranışa dönüşür.” Bunu örneklemek gerekirse terk edilme şeması olan biri, partnerinin gecikmiş mesajını bile “Beni bırakacak” diye yorumlar. Ya da yetersizlik şeması olan biri, karşı tarafın sevgisini hak etmediğini düşünür. Veya güvensizlik şeması olan biri, en küçük çatışmayı bile “Kesin kötü bir şey olacak” diye büyütür. Bu şemalar aktif hale geldiğinde kişi partnerini değil, kendi içindeki geçmişi görür.

TRAVMA TEPKİLERİ

Çocukluk zorlayıcıysa, beden yetişkinlikte bile tehdit algısına aşırı duyarlı olur. Bir tartışma olduğunda kişi doğal olarak savaşır, bağırır, suçlar. Ya da kaçar, uzaklaşır, kapanır.

Veya donar ve ne hissettiğini bile bilemez. Bu tepkiler ilişkinin ‘gerçek ihtiyaçlarını’ yok eder. Çünkü kişinin partnerine değil, geçmişteki acıya verdiği bir reaksiyondur.

DUYGUSAL DÜZENLEME SORUNU

Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT) der ki: “Bir insan duygularını düzenleyemiyorsa ilişkisini de düzenleyemez.” Bazı kişiler; yoğun öfkeyi yönetemez, kıskançlığı kontrol edemez, kaygıyla baş edemez, tetiklenince mantıklı düşünemez… Bu duygusal dalgalanmalar ilişkiyi değil, savaşı hatırlatır.

İÇSEL ÇOCUK

Sağlıklı ilişki sürdüremeyen birçok insanın derininde şu ses vardır: “Ben yeterince iyi değilim”…. Ya da “Ben sevilmem.”…. Ya da “Ben terk edilirim.” Bu ses yetişkinin değil, çocukken yaralanmış bir parçanın sesidir. İlişkilerde partner aslında o çocuğun yarasına dokunur; ilişki biter çünkü kişi kendinden kaçar.

İLİŞKİLER BOZULMAZ YARALAR KONUŞUR

Bazı insanlar ilişkiyi sürdüremez değil, aslında yaraları sürdüremez. Her yakınlaşma bir yarayı hatırlatır, her bağ bir korkuyu tetikler. Sevgiye engel olan şey kötü insanlar değil; iyileşmemiş hikayelerdir. Bir insan kendi hikayesini iyileştirdikçe tahmin edeceğiniz üzere seçtikleri değişir, ilişkideki sınırları güçlenir, duygusal dayanıklılığı artar ve sevgi verdiği kadar sevgiyi de alabilir hale gelir. Çünkü en sağlıklı ilişki, iki yetişkinin ilişkisidir; iki yaralı çocuğun değil.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img