18. yüzyıldan bu zamana şiirsel kent havasını koruyan muhteşem bir kıyı kenti olan Ayvalık, denizle kucaklaşmış samimi, daracık sokakları; canlı, coşkulu bir ruha sahip. Ayvalık’ın kıvrımlı yolları betonlaşmış şehircilik anlayışına inat öylesine korunmuş ki kendinizi bu sokaklarda yürümeye kaptırmaktan alıkoyamıyorsunuz. Zaten istemeseniz de denizin kokusunu sokakların sessizliğine usulca yerleştiren rüzgâr, sizi sarhoş edercesine dolaştırıyor.
ARNAVUT KALDIRIMLI SOKAKLAR
Biz de bıraktık kendimizi bu sarhoşluğa… Arnavut kaldırımlı sokaklar, kıvrımlı yollar derken Taksiyarhis Kilisesi’nin önünde bulduk kendimizi. 1873 yılında inşa edilen kilisenin bulunduğu mahalle Müslümanlar ile Hıristiyanların birlikte yaşadığı ilk yerleşim alanıymış. Geçmişte Rumların yoğunlukta yaşadığı Ayvalık’ta 1821 yılında Rum ahalinin Yunan ayaklanmasına katılması sonucu Rumlar beldeden uzaklaştırılmış. Daha sonraları dönmelerine izin verilen Rum halk Türklerle öyle güzel kaynamış, öyle güzel bir tablo oluşturmuş ki bu ilçenin ruhuna da yansımış. Sokaklardaki her bir tarihi yapıyı keşfedip fotoğraflayabilmek için yavaş ve sık adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz. Gözümüze Ayvalık’ın birer tarihi eser konumundaki eski evleri takılıyor; özellikle de evlerin kapıları, kapı tokmakları, pencereleri, cumbaları bizleri tarihin derinliklerine sürüklüyor.
HOŞGÖRÜNÜN SİMGESİ
Bu masalsı sokaklara ve evlere kendimizi kaptırmış yol alırken karşımıza çıkan bir mimari eser, bizlerde şaşkınlık yaşatıyor. Alibey Cami (Çınarlı Cami) önündeyiz… Geçmişte kilise olan bu cami hoşgörünün ve dinler birleşiminin en güzel örneklerinden. Muhteşem bir mimarisi, harika bir estetiği var. Ayvalık’ın sarhoş eden sokaklarından ayrılıyoruz çünkü daha keşfedilecek çok güzellik bizi bekliyor. Ayvalık merkezinde tarihi limandan da birkaç fotoğraf aldıktan sonraki hedefimiz adalar kenti Ayvalık’ın yerleşimi olan tek adası; Cunda (Alibey)…
GÜNEŞİN DALGALARLA VALSİ
Cunda (Alibey) Adası’ndan sonraki durağımız Şeytan Sofrası… Lav birikintilerinden oluşan tepe sofraya benzediği ve demir kafes içinde şeytana ait olduğu inanılan devasa bir ayak izi olduğu için Şeytan Sofrası adını almış. Bu tepe tezatlıklar içinde ilginç bir yer. Şeytanın ayak izine para atıp dilek tutanlara da rastlıyorsunuz bir ağaca bez bağlayıp dua edenlere de… Ama bu kadar tezat içinde bu adanın öyle bir manzarası var ki kelimeler kifayetsiz kalır. Ayvalık’a geldiğinizde bu tepeye uğramanızı, adalar üzerinden batan güneşin denizdeki dalgalarla son valsini buradan izlemenizi şiddetle tavsiye ediyoruz.
ADANIN EN BÜYÜĞÜ
Cunda Adası’nın ara sokaklarında, kıyıya doğru yol almaya devam ediyoruz. Turistik bir kafile ile birlikte adanın en büyük kilisesi olan Aya Nikola’nın önündeyiz. Cunda’nın en önemli yapılarından olan, 1873’ten günümüze restore edilerek gelen kilise Rahmi Koç Müzesi olarak ziyarete açık. 100 seneyi aşkın tarihi barındıran müze koleksiyonunda oyuncaklar, tıbbi gereçler, buharlı çalışan arabalar, maket gemiler, minyatürler, denizcilik gereçleri bulunur.
BİR TATLI HUZUR
Aşıklar Tepesi Cunda’nın manzara olarak en güzel konumu… Sizi önce değirmenler karşılıyor. Hemen yanında Agios Yannis Kilisesi bulunuyor. 2007 yılında yine Rahmi Koç tarafından restore ettirilerek “Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı” adıyla turizme kazandırılan bu kilisede Necdet Kent’e ait binin üzerinde kitap bulunuyor. Önündeki kafede bir bardak çay ve denizle bütünleşmiş büyülü ada manzarası bir tatlı huzur almanıza yetiyor!
SESSİZ VE BAKİR
Cunda (Alibey) Adası 1964 yılında boğaz köprüsü ile Lale Adası’na bağlanmış. (Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü) İlçe merkezine karayoluyla 8 km, deniz yoluyla 3 mil uzaklıkta olan adaya ister deniz yoluyla feribotlarla isterseniz karayoluyla belediye otobüsleri ya da dolmuş taksilerle ulaşabiliyorsunuz. Cunda Adası da tıpkı Ayvalık gibi sokaklarıyla büyülüyor insanı. Sokaklardaki çoğu Rum yapımı evlerin pencerelerinden sarkan renk renk çiçekler insanı imrendiren güzellikte. Kıvrımlı, arnavut kaldırımlı kıyıya dik uzanan yolları biraz yorsa da kendinizi bu güzellikten alıkoyamıyorsunuz. Biz bu güzelliğe öylesine kapılmışız ki bir anda adanın en tepesinde buluyoruz kendimizi. Adanın tepeleri zeytin ve çam ormanlarının güzelliğini ve sakinliğini yüzyıllardır korumuş olmanın tüm gururunu yaşatırcasına bakir ve sessiz…