Geçen hafta bir konser için Bakü’deydim. İçeriği sıra dışıydı; etnik sufi melodilerini elektronik tınılarla harmanladığımız bir geceydi. Ney üfledim… Şiir okudum… Bir yandan sahneden içeriye doğru süzülen alkışlar vardı, bir yandan da içimde derinleşen bir sessizlik. Gösteriden sonra, geceyi sindirmek için Bakü sokaklarında yalnız yürümek istedim. Kafkas taşlarının arasından geçen rüzgar… Ve bir duvarın kenarına iliştirilmiş, neredeyse silinmiş bir yazı: “Sen ne axtarırsan, o sensen.” Yani: “Neyi arıyorsan, o sensin.”
O an kalbimin tam ortasında, tanıdık ama unutulmuş bir çağrı yükseldi. Adı olmayan, ama ezelden beri tanıdığım bir ses… O sesin daha önce de pek çok yerde izine rastlamıştım; bir kitapta, bir göz bakışında, bir sohbetin ortasında… Ama bazı sözler, özellikle sufilerin sözleri katman katmandır. Hayatının her noktasında başka bir anlam açılır belki de defalarca duyduğun ve anladığını sandığın sözden. Bazen insan bir şeyi bulmak için yola çıkmaz; durmak için çıkar. Kendine dönmek için… O gece anladım ki bazı yollar seni uzağa götürmez, yalnızca içeriye, derine indirir. Dışarısı sessizleştiğinde, içeriden yükselen bir ses vardır. Düşünceler gibi değil… Kalbinden gelen bir uğultu. Susturamazsın. Hiçbir başarı, hiçbir övgü, hiçbir sevgi o sesi tam olarak bastıramaz. Çünkü o ses, hakikatindir.

ARAYAN, ARADIĞININ KENDİSİDİR
İbn Arabi’nin sözü geldi aklıma: “Arayan, aradığının kendisidir.” İlk duyduğumuzda şaşırtıcı gelir bu cümle. Sanki bir bilmece gibi… Ama aslında, en yalın hakikati fısıldar bize. Çünkü ne ararsak arayalım, onu zaten içimizde taşımasak arayamayız. Aşkı ararız çünkü içimizde sevme kapasitesi vardır. Huzuru ararız çünkü bir yerlerde onun nasıl bir şey olduğunu sezmişizdir. Anlamı ararız çünkü kalbimiz, boş ve yüzeysel şeylere razı değildir. Ne kadar çok şey denedik değil mi bu zamana kadar? Yeni bir kitap… Yeni bir şehir… Yeni bir ilişki… Yeni bir kariyer hedefi ya da bambaşka bir yaşam tarzı… Ama o içimizdeki boşluk hâlâ yerli yerinde duruyor. Çünkü o boşluk, dışarıdan gelen bir sesle değil, içeride hatırladığımız bir hakikatle doluyor. O yüzden bazı insanlar vardır… Her şeyi vardır ama hâlâ eksiktir. Ve bazı insanlar vardır… Hayatında çok az şey vardır ama kalbi doludur. Fark, sahip olduklarında değil… Kendilerine ne kadar yakın olduklarındadır.
KENDİNE ULAŞABİLMEK ÖNEMLİ
Birçok insanla karşılaştım; kimisi sevgili arıyordu, kimisi anlam, kimisi yön. Ama dikkat ettim… Aslında herkes aynı şeyi arıyordu: Kendine ulaşmayı. Kimisi bunu başka bir insanda arıyordu, kimisi bir başarıda, kimisi bir yolda. Ama tüm bu yolların sonu aynı kapıya çıkıyordu: İç kapı. Belki sen de bu satırları okurken içinden bir huzur arıyorsun. Bir yön… Bir tamamlanmışlık hissi… Belki de uzun zamandır yoruldun. Ve şimdi bu yazıda durdun. Tesadüf sanma. Çünkü hakikat çoğu zaman tesadüf gibi görünerek yürür. Bir yazı, bir video, bir söz, bir yüz… Belki de bu satırlar, senin içindeki o sesi hatırlatmak için geldi. Eğer bugün kalbinde az da olsa bir huzur hissediyorsan, bunu her sabah yeniden çağırabilirsin. Gözlerini açmadan önce bir nefeslik sessizlik yeter. O sessizlikte kendine şunu sor: “Ben bugün kendime yakın mıyım?” Çünkü gerçek huzur, başkalarının ne dediğinden bağımsız, kalbinin yönünü takip edebilmektir. Ve bazen en derin cevaplar kelimelerde değil, sadece sessizlikte duyulur. Bazen insan, kendi kalbinin sesine kulak verdiğinde, en sonunda gerçekten kendine döner.

HUZUR, HEP SENİNLEYDİ
Hayat bazen seni bir konser için uzak bir şehre götürür. Bazen bir yolculuk gibi görünür ama aslında seni dışarıya değil, içeriye götürüyordur. Belki bir şehirdir seni çağıran, belki bir söz, belki de bir tesadüf sandığın karşılaşma… Ama hakikat, daima dolambaçlı yollardan yürür. Bir konserin ardından sessiz bir yürüyüşe çıkarsın… Ve bir duvarın kenarında, silinmiş bir cümleyle kendi içine uyanırsın. Çünkü bazen, kalbinin sesini duymak için önce dünyanın sesinden uzaklaşmak gerekir. Ve o ses bir kez duyuldu mu, artık hiçbir alkış yetmez, hiçbir başarı doldurmaz, hiçbir ilişki tamamlamaz. Çünkü o ses sana der ki: “Kendine dön.”
KALBİNE SADIK KAL
İçsel yolculuk, gösterişli bir şey değildir. Kimse görmez, alkışlamaz, ödüllendirmez. Ama sen kendine döndüğünde, dünya değişir. Çünkü sen değişmişsindir. Ve işte o an, yıllardır aradığın huzurun aslında hep seninle olduğunu fark edersin. Dışarıda değil, kitapların arasında, sevgililerin kollarında ya da bambaşka şehirlerin sokaklarında değil… Hep içindeydi. Ama sen, senden çok uzaktaydın. Şimdi bir davet var sana: Kendine yakın ol. Sessizliğe yer aç. Her sabah gözlerini açmadan önce sadece bir nefeslik boşluk bırak ve sor: “Bugün kendime sadık mıyım?” Çünkü insan, kendi kalbine sadık kaldığında hayat da ona sadakatle karşılık verir. Ve unutma… Bazen eve dönüş, bir melodiyle başlar. Bazen bir sözle. Bazen de bu satırlarla…


















