“ÖĞRENCİLERİN İMZALARINDAN KENDİNİ DEĞERSİZLEŞTİRDİKLERİNİ ANLAYABİLİYORUZ”
Gözlemleri sayesinde 18-22 yaş aralığındaki gençlerin nasıl karamsar hale geldiklerini fark ettiklerinden de bahseden Prof. Dr. Eker, “Öğrencilerimizin imzalarına bakıyorum. Yoklama kağıtlarından vesaire dikkatimizi çekiyor. Genellikle klasik imzalama yönteminde isimleri karalarsınız. 20 yaş ortalamasındaki gençlerde gördüğüm nokta; imzasını atıyor, ismini yazıyor, tam ortasına bir çizgi çekiyor. İmzaların yüzde 80’i böyle. İmzasını atıyor, üstünü karalıyor. Yani kendini değersizleştiriyor. İmzası diye bunu bize gösteriyor. Kendini değersizleştirdiğinin en büyük emarelerinden biri de imzaları. Onlara da imzaları neden böyle attıklarına dair açıklama yapıyorum. Öğrencilerle projeler yapıyoruz. Konu seçtiriyoruz yüzde 90’ı karamsar konular. Bunlar genelde ölüm, kaos, çaresizlik, mücadele, dengesizlik, hastalıklı unsurlar, şizofrenik anksiyete gibi konuları oluyor. Gençlerin en büyük problemi; içinde doğduğu ve geliştiği ekolojinin bir endüstriyel ekoloji olması, bu ekolojinin en büyük beslendiği kaynağın kültürel, görsel kültürel bir endüstri olması, iletişimi, etkileşimi, yaşamı, konforu tüm bu bağlam içerisinde düşünen bir nesil, aynı zamanda bu neslin esiri olmuş oluyor. Yani ister istemez gönüllü temsilcileri, mümessilleri oluyor. Bir anlamda tüketim, imaj, endüstriyel, görsel kültürün en büyük hedefi olan gençlerimizin zihinlerine tükenmişlik sendromu, simgesel ağırlık, inançsızlık yerleştiriliyor. Deizm, ateizm de konumuzla çok alakalı. Sadece görsel simgeler değil. İnançsızlığa doğru götüren boyutu da taşıyan bir güç, bu endüstriyel kültürel unsurlar. Bu açıdan bizim problemimiz çok büyük, pedagojik açıdan çözümlendirmek de çok zor” ifadelerini kullandı.
“KENDİ ELİMİZLE, GELECEĞİMİZİN GELECEĞİNİ GÖREMEDEN YOK OLMALARINI SAĞLIYORUZ”
Gençleri ve çocukları bu bataklıktan kurtarmak için acil önlem alınması gerektiğini ifade eden Eker, ayrıca şunları söyledi:
“Çocuklara yardımcı olmak için konferanslar veriyoruz ama öncelikle ailelere bunların anlatılması gerektiğini savunuyoruz. Ebeveyn, görsel kültür ve çocuklara yönelik eğitim verilmesi gerekiyor. İntiharların tek sebebi semboller şunlar bunlar değil. Çocukluktan itibaren, bebeklikten itibaren, kendini sara sara geliştiren, büyüyen, tesir oluşturan ve yavaş yavaş tepeye çıkartıp, direkt aşağı düşüren, enerji içeceği gibi sizdeki tüm gücü alıp kullanıyor, maksimal bir seviye oluşturuyor, birden sizi halsizleştiriyor. Çünkü kullandığı güç, sizin gücünüz. Size güç vermiyor, gücünüzü kullandırıyor. Sistem de böyle çalışıyor. Bizim gücümüzü, duygumuzu, algımızı, kalbimizi, zihniyetimizi alıyor. Onu bir araya getirip, sıkıştırıyor. Tepeye çıkartıp, radikal oluşum ve kararlara bizi sürüklüyor. En sonunda da birden aşağı düşürüyor. Düştüğümüz zaman da tükenmiş, bitmiş oluyoruz ve değişik kararlar alıyoruz, ölüm kararı gibi. Dünyada en çok intihar vakaları Finlandiya’da oluyor. İskandinav ülkeleri çok konforlu ülkeler ama Finlandiya’da, Uzak Doğu’da Çin ve Japonya’da intihar oranları yüksek. Erkeklerin ölümle sonuçlanan intihar oranı, kadınlara göre 4 kat daha fazla.”
“Ülkemizde de intihar oranları 100 binde 20 civarındaydı, 40’a çıkmaya başladı. 100 bin kişide 40 kişi intihar ediyor. 4 yılda 2015-2019 yıllarında ülkemizde 15 bin 600 civarında intihar olmuş. Yılda 4 bin civarında insan demek. Bugün bu rakam 5 bine çıktı. İntihar, boşanma, cinnet oranlarını kıyaslayalım. Neden 65 yaş üstünde bunlar yok da 10’lu ve 20’li yaşlardaki çocuk-gençlerde çokça fazla oluyor. Hayata yeni girmesi gereken kişiler neden bu kadar erken yaşta tükenmişlik sendromuna girebiliyor? Bu kadar hızlı kararlar almasını oluşturan, arka planını besleyen unsurlar neler? Hepsi pedagojik sorun. Ben bir görsel kültür uzmanıyım, sanatçıyım, akademisyenim. Bu süreçler içerisinde sinema filmlerinden çizgi filmlere, animasyonlardan reklamlara tüm görsel, kültürel, endüstriyel unsurların hepsine temas edip, olayı çözümleme, yorumlama şansımız var. Bunu diğer insanlardan daha farklı kompoze edebiliyoruz. İlahiyatçı değilim ama deizm ve ateizmi materyallerle onlardan daha tesirli anlatabilirim. İlahiyat fakültelerine de sesleniyorum, görsel kültür üzerinden bunları dinleyin. İnanç, ölüm sorunlarını, intihar vakalarını, ekonomik sorunları, görsel, kültürel ve dünyayı algılama sorunlarını tartışmak lazım. Nihayetinde problem çok büyük. Biz bu vaka ile ilgili makale yazıyoruz, kitap da yazmaya çalışıyoruz. Çok önemli bir konu. Buna çok acil bir şekilde Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Sağlık Bakanlığı’nın, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu’nun bu konuya eğilmesi, bu konuda müfredat geliştirmesi, yerleştirme ve bunu davranışa dönüşmesi lazım, ülke açısından. Yoksa geleceğimizin geleceğini göremeden yok olmalarını sağlıyoruz, kendi ellerimizle.”