Bilmediğini bilmek – CEM SANCAR

spot_img


Biz zannederiz ki insan eski çağlarda ilkeldi, medeniyetsizdi, bak bugün (aman efendim!) Süpermen oldu.

Mesela bugünün insanı ile 1000-2000 yıl öncesinin insanını karşılaştırmak bile istemeyiz. Elimizde telefon, önümüzde laptop, aklımızda eve almak istediğimiz robot süpürge fütürist düşlere dalarız.

Yoksa omur iliğime hızlandırıcı bir çip mi çaktırsam, tabanlarıma tekerlek mi gömsem de caddede ışık hızıyla kaysam?

Yapay zekaya kopyamı mı yaptırsam, kaslarımı plastik şey etsem, bacaklarıma elektron dolasam, fenomen ötesi bir varlık olsam. Karşı cins beni görse düşse bayılsa…

***

Böyle düşündüğümüz zaman mesela Konfüçyüs küçülür gözümüzde. Rüya ikliminde bir küçük adam düşünürüz, sivri sakallı bir ihtiyar. Klozet bile yok o vakitler, düşünebiliyor musun deriz birbirimize. “Düşünsene birader, WhatsApp‘tan mesaj bile atamıyor kimseye!”

Konfüçyüs te ne zamanlar, MÖ. 6. Yüzyılda yaşamış, erdem üstüne düşünmüş, erdemli insanın peşine düşmüş. Felsefesi Sokrat‘a benzetilmiş. Öteki dünya (Ahiret) ile bu dünya arasındaki geçişlere kafayı yormuş. “İyi bir insan olmanın yolu bilgiden geçer. İnsan, hayatı boyunca alçak gönüllülüğünü koruyarak, yeni şeyler öğrenmeye çaba göstermelidir” demiş.

Kendi çağının şartlarına göre Tao düşüncesini yorumlamış.

Tao, biliyorsunuz “Yol” demek. Sinir bozucudur ama “Tarikat” da yollar demektir. Tao’nun Kurucu Bilgesi Lao Tzu‘nun tevellüdü Konfüçyüs’ten 200 yıl evvel. Bu dünyanın “göreligeçici” olduğunu, insanın kendini tanıdıkça, künhüne erdikçe güzelleşebileceğini söylemiş, dişil varlık ile eril varlık arasındaki uyumun logaritmalarını çıkarmış…

Bunların benzetildiği Sokrat ise başka bir muamma. Tıpkı bizim Beyaz Türklere benzeyen büzük dudaklılara gidip sorular sormuş ve cahiliyenin dibi olduklarını fark etmiş. Bu seçkinler hem bilmedikleri şeyleri bildiklerini sanmaktadır hem de neleri bilmediklerinin farkında değillerdir. İşte asıl cehalet budur. Cehaletten büyük kötülük yoktur, diye konuşmuş. “Ben bilmediğimi biliyorum” diye noktayı koymuş.

***

Bugünün modern insanı ile bu Bilgeleri karşılaştırmak istemem. Çünkü eğer karşılaştırırsak sokağa çıkamayız. Etrafta kulaklık takmış insan kılığında göreceklerimizin aslı astarı bizi dehşete gark edebilir de ondan.
Bugünün insanındaki cehalet büyüktür, pervasızlıkla cüretkârdır çünkü. Bütün teknolojik aparatlara rağmen zihin daralmış, “bilmediğini bilmek” bir zayıflık olarak görülmüş, dijitallerden akan sahte bilgi kırıntılarıyla herkes “bilir”, yargılar ve infaz eder olmuştur.
Öyle ki bu konuda, dine yakın ile dine uzak duran eşitlenmiştir. Bir taraf öyle ya da böyle İslam bilgi birikiminin gerici, tehlikeli ve yıkıcı olduğunu (o bilgiyi hiç bilmeden) düşünür. Diğer taraf her türlü kötülüğü kendi dışında, kendi milletine karışmış Hristiyan, Musevi kriptolarda, giderek abartılıp bir hayalet gibi büyütülen dış güçlerde arar. Kendinde aramaz.
Böyledir, cahile göre kendisi pirüpak, öteki daima kirlidir…
“Kendini bilen, durumunu gören haddini bilir, haddini idrak eden rabbini bilir” sözü ya anlaşılmaz ya da lüzumsuz gelir.
Gerçekten de cehalet cahil olduğunu bilmemektir.

***

Modern insan yerinde sayar. Gelişmeyi, araba sahibi olmak sanır. Tekâmül, instagramda havası atılacak bir lâfazanlıktır.
Konuşurken yazarken İslamcılafızcı ekler kullanmayanlara soğuk duranlarla, dindarlara aşağılayıcı küçümsemeler çoğaltanlar avamî düzlemde “kabul edilmiş” gruplar olmuşlardır. Birbiriyle (slogan atarak) cebelleşir, kavga eder, bozuşur, ateş kes yapar ve tekrar bozuşurlar. Oysa her ikisi de 19. Yüzyılın ideolojik kavramlarıyla prangalıdırlar ve hakikatin bilgisini yansıtmazlar.
Bilinir ki her ideoloji kendi çağının sorunlarıyla kısıtlı, donuk, saldırı ve savunma teçhizatlarıdır, sürekli akıp duran hayata yabancıdır.
Şu veya bu şekilde bir çocukluk hastalığı olarak terör, kendini imha etmiş, jakoben devlet kapitalizmi olarak Sovyetler yıkılmış, Amerikan kapitalizmi serbest piyasanın üstüne kara koncolos bir mafya gibi çökmüş, ‘sayko’ bir dünya imparatorluğu kurulmuş, dünyanın kodları kaymıştır…

***

Muhayyilemizde “cahil” denen şeyi bir taş devri insanı olarak görmekten vazgeçmeliyiz, onu söylüyorum. Eğer dünyanın şu durumuna bir alternatif getirebileceksek önce kendi cehaletimizle yüzleşmeliyiz.
Bel altı videolarla, heykel ehli paganlarla sürükleniyoruz. Arada TV vaizlerine, youtube allâmelerine kulak verip kendimizi oyalamamızın karşılığında onlara hediye ettiğimiz yatlar katlar içimizdeki boşluğu dolduramıyor. Haplar alkoller terapistler de bizi rahatlatmıyor.
Rahatlatamaz…

***

Hepimiz cehalet içindeyiz. Bırakın derin düşünceyi, her gün duyduğumuz kutsal tâbirlerin kelime anlamlarından bile bîhaberiz.
Onun için ben naçar, “Bilmediğimi biliyorum, tek bildiğim budur” diye bir başlangıç noktası öneriyorum.
İşe en başından başlamalı…



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img