Bir yılın hikâyesi, bir yılan hikâyesi

spot_img


Veda etmek üzere olduğumuz 2025 yılı, Filistin için neredeyse bir asırdır işletilen suç mekanizmasının daha da görünür hâle geldiği bir eşik oldu. Yıl, Ocak 2025′te ilan edilen ateşkesle başladı. Süreç, esir ve tutuklu takası üzerinden inşa edildi. Uluslararası kamuoyu bunu bir umut anı olarak sundu. Oysa Filistinliler için bu, enkaz altından ceset çıkarabilmek adına verilen kısa bir aradan ibaretti. Abluka kalkmadı, işgal sorgulanmadı, Gazze‘ye giren yardım sınırlı tutuldu.

Şubat ayı boyunca ateşkes fiilen ihlal edildi. İsrail, Gazze semalarında keşif uçuşlarını sürdürdü; Batı Şeria‘da baskınlar, gözaltılar ve katliamlar artarak devam etti. Dünya yine “taraflara itidal” çağrısı yaptı. Filistinliler için bu çağrı, her zamanki gibi tek taraflı bir sabır telkininden ibaretti.

Mart 2025′te beklenen oldu. Ateşkes çöktü. İsrail, rehineleri gerekçe göstererek Gazze’ye yönelik yeni ve kapsamlı bir saldırı dalgası başlattı. Hava bombardımanı kısa sürede kara operasyonuna dönüştü. Vurulan askeri hedefler değil; hastaneler, mülteci kampları, altyapı tesisleri oldu. Bu aşamadan sonra yaşananlar artık güvenlik söylemiyle açıklanamazdı. Ortada açık bir kolektif cezalandırma politikası vardı.

Nisan ve Mayıs ayları, insani krizin bilinçli biçimde derinleştirildiği dönem olarak kayda geçti. Yardım koridorları kapatıldı, gıda ve suya erişim sınırlandı. Açlık, bir yan etki değil; doğrudan bir silah olarak kullanıldı. Uluslararası kuruluşlar raporlar yayımladı, uyarılar yaptı. Ancak bu belgeler sahada hiçbir karşılık bulmadı. Çünkü İsrail’in cezasızlığı, hukukun tamamını işlevsiz hâle getirmişti.

Haziran ayında İsrail-İran hattında yükselen gerilim, Filistin meselesinin ne kadar kırılgan bir bölgesel fay hattına oturduğunu bir kez daha gösterdi. Çatışmanın genişleme ihtimali konuşuldu; ama Gazze’de akan kan yine tali başlık muamelesi gördü. Filistin, küresel krizlerin arasında her zamanki gibi ertelendi.

Yaz aylarında savaş normalleşti. Bombardıman haber olmaktan çıktı, ölüm sayıları istatistiğe dönüştü. Gazze, dünyanın gözünde bir yaşam alanı değil; yönetilen bir felaket sahası hâline geldi. Aynı dönemde Batı Şeria’da yerleşimler hızla genişletildi, bazıları resmen yasal statü kazandı. Bu adımlar, iki devletli çözümün sahada fiilen ortadan kaldırıldığının açık ilanıydı.

Sonbahara girilirken Filistin meselesi bu kez Birleşmiş Milletler Genel Kurulu salonunda kritik bir eşikten geçti. 2025, Filistin’in uluslararası alanda tanınmasının geri döndürülemez biçimde hızlandığı yıl oldu. Filistin’i devlet olarak tanıyan ülke sayısı 145’i aştı. Avrupa’da başlayan tanıma dalgası Latin Amerika, Afrika ve Asya’ya yayıldı. Bu, iki devletli çözüm söyleminin ilk kez diplomatik nezaketten çıkıp somut siyasi iradeye dönüştüğü andı.

Aynı dönemde BM Genel Kurulu’nda Filistin lehine kararlar peş peşe kabul edildi. Gazze’de kalıcı ateşkes çağrıları, insani yardımın engelsiz ulaştırılması talepleri ve İsrail’in işgal politikalarını kınayan metinler ezici çoğunluklarla geçti. Dünya, sayısal olarak Filistin’in yanında olduğunu gösterdi. Ancak bu destek, yine aynı duvara çarptı: Bağlayıcılık.

Asıl kırılma, Filistin’in BM’ye tam üye devlet olarak kabul edilmesi girişimlerinde yaşandı. Güvenlik Konseyi’ne taşınan bu adımlar, ABD vetosuna takıldı. Gerekçeler tanıdıktı: “Zamanlama uygun değil”, “taraflar arasında müzakere gerekiyor”, “güvenlik dengeleri.” Böylece 2025 sonbaharı, uluslararası sistemin çıplak gerçeğini bir kez daha ortaya koydu. Filistin’i tanımaya dünya hazırdı; ama sistemi kilitleyen güç hâlâ aynıydı.

Bu süreçte Filistin’in BM’deki statüsü teknik olarak genişletildi. Daha fazla platformda konuşabildi, daha görünür hâle geldi. Ama oy hakkı yoktu, yaptırım gücü yoktu, bağlayıcı mekanizmalara erişimi yoktu. Filistin, sonbahar itibarıyla BM’de tanınan ama yetkisiz; sahada ise haklı ama korumasız bir aktör olarak bırakıldı.

Yılın son ayları zayıf bir ateşkesle kapandı. Silahlar kısmen sustu ama Gazze harabe halinde kaldı. Batı Şeria daha da parçalanmış bir coğrafya olarak yeni yıla girecek.

2025’in Filistin bilançosu nettir: Bu artık yalnızca bir toprak meselesi değil, küresel düzenin ahlaki iflasıdır. Bu kronolojide tarafsız bir satır yoktur. Çünkü yaşananlar bir “çatışma” değil; uzun süredir göz göre göre sürdürülen bir adaletsizlik düzenidir. Ve bu düzen, sessiz kalan herkesi suç ortakları hanesine yazmaktadır.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img