
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Manisa’da iş dünyasının temsilcileriyle buluştu. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hakkı Susmaz, Manisa Valisi Vahdettin Özkan, AK Parti Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Bahadır Yenişehirlioğlu, AK Parti Manisa milletvekilleri Mücahit Arınç, Murat Baybatur, Tamer Akkal, Manisa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Yılmaz, sanayiciler ve iş adamları katıldı.
Programın açılış ve selamlama konuşmasını yapan Manisa Valisi Vahdettin Özkan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ı Manisa’da ağırlamaktan dolayı duydukları memnuniyeti ifade ederek, “Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, değerli milletvekilleri, dünyamızın değerli temsilcileri, hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Gerçekten şehrimiz açısından çok mutlu ve bereketli bir gün. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız bu yoğun memleket programı, bütçe görüşmeleri içinde üniversitemizin açılışına gelmişken sanayicilerimizle emek üreten, değer üreten emektarlarla buluşmamam mümkün değil şeklinde bir talimatları oldu. Ekibi aradılar. Bu vesileyle sizleri davet etmiş olduk. Gerçekten bizler açısından da şehir açısından da çok mutlu bir gün” dedi.
Dünyanın ekonomik olarak zor bir döneminde olduklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Gerçekçi bir şekilde bunları görmemiz, tespit etmemiz gerekiyor. Eski kurallara dayalı, daha istikrarlı, belirsizliklerin daha az olduğu dünya yok artık. Yeni şartlar oluşmuş durumda. Son 20 yıllık sürece baktığımızda dünyanın ortalama 3,5 büyüdüğünü görüyoruz. 2002’den bugüne söylüyorum. Hükümetlerimiz döneminde yani aynı dönemde Türkiye ekonomisi yıllık ortalama 5.4 büyüme kaydetmiş. Yani dünyanın 1.9 puan her yıl her yıl üstünde büyümüşüz. Bu da Türkiye’yi ciddi bir eşiğe getirmiş durumda artık. 2002 Avrupa Birliği’nin kişi başına gelirini 100 kabul ettiğimizde Türkiye 38 seviyesinde. Bugün 70’i aşmış durumda. OECD’de de tablo aynı. OECD’de kişi başına gelirin üçte biri civarında bizim bir gelirimiz vardı. Bugün üçte ikisi civarına gelmiş durumdayız. Yani son 22 yılda kim ne derse desin Türkiye önemli bir hamle yapmıştır. Önemli bir gelişim kaydetmiştir her alanda. Ekonomiden sosyal politikaya, hukuktan demokrasiye, uluslararası ilişkilere varıncaya kadar. Özel olarak bu dönemde ne oldu derseniz, Dünya Bankası sınıflandırmasıyla Türkiye alt orta gelir grubu bir ülke olmaktan üst orta gelir grubu bir ülke olmaya terfi etmiş oldu ve kalıcı bir şekilde bunu gerçekleştirdi. Bugün yeni bir eşiğe gelmiş durumdayız. Her yerde söylüyoruz. Bu bizim yaptığımız bir hesap değil. Dünya Bankası’nın Atlas yöntemi denen bir yöntemle yaptığı bir hesaplama. İlk defa bu yıl Türkiye’nin yüksek gelirli ülkeler liginde en alt basamaktan da olsa adım atması bekleniyor. Bunun gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla yeni bir eşikteyiz. Eşikler her zaman önemlidir. Eşikleri atlamak her zaman önemlidir. Sadece bir rakamsal değişimi ifade etmez eşikler. Niteliksel bir değişimi de ifade eder. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye’nin işte bu orta gelir tuzağı diyoruz, başka tartışmalar var, bunlardan çıkıp yüksek gelirli ülkeler liginde kalıcı hale gelmesi lazım. Önemli olan bu ligde kalıcı hale gelmek ve bunun gerektirdiği dönüşümleri, değişimleri sürdürmek. Dolayısıyla Türkiye bu noktaya gelmiş durumda” dedi.
“AVRUPA’NIN EN BÜYÜK 4. EKONOMİSİ OLACAĞIZ”
Türkiye’nin ekonomik büyümesini değerlendiren Yılmaz, “2002 yılında 238 milyar dolarlık bir ekonomimiz vardı. Bu yıl itibarıyla ekonomik büyüklüğümüzün 1.5 trilyon doları aşmasını bekliyoruz. 3 bin 600 dolar civarında bir kişi başına gelirimiz vardı. Bu yıl 17 bin doları aşan bir kişi başına gelir bekliyoruz. En son IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü raporu yayınlandı ekim ayında. Buradaki tahminlerin gerçekleşmesi halinde tüm Türkiye dünyadaki sıralamasını bir basamak üste taşımış olacak. Geçen yıl itibarıyla nominal dolar bazında dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz. Satın alma gücü paritesine göre dünyanın 12. büyük ekonomisiyiz. IMF’nin bu yıla ilişkin tahminlerinin gerçekleşmesi halinde nominal dolar bazında dünyanın 16. büyük ekonomisi satın alma gücü paritesine göre ise 11. büyük ekonomisi konumuna yükseleceğiz. İlk defa İtalya’yı hacim olarak geçmiş olacağız. Bu tahminler gerçekleşirse Avrupa’nın da 4. büyük ekonomisi konumuna yükselmiş olacağız” diye konuştu.
“TÜRKİYE, BORÇLULUK AÇISINDAN EN DÜŞÜK SEVİYEDE ÜLKELER ARASINDA”
Zayıf dış talep koşullarına rağmen dünyanın bu zorlu siyasi ve ekonomik şartlarına rağmen ihracatın artmaya devam ettiğine dikkat çeken Yılmaz, “Geçen yıl 262 milyar dolar seviyesiyle önemli bir başarı sağlandı. Bu yılın eylül ayı itibarıyla 12 aylık yani geçmişe dönük yıllıklandırılmış de diyoruz. Yıllıklandırılmış ihracatımız 270 milyar dolara Yaklaşmış durumda. Tam rakam söylersek 269,7 milyar dolar seviyesine gelmiş durumda ve bu yıl sonu itibarıyla bunun 274 milyar dolara ulaşmasını bekliyoruz. Turizmimiz gayet iyi gidiyor. Geçen yıl önemli bir performansla 60 milyar doları geçmiştik. Bu senede 64 milyar dolarlık bir turizm geliri bekliyoruz. Dünyanın yine 4. destinasyonu konumundayız turizmde. Hem mal ihracatında hem hizmet ihracatında sağlanan bu artışlarla ithalatın da kontrollü bir şekilde gelişmesi sonucunda cari işlemler açığımızda ciddi bir düşüş sağladık son 2 yıldır. Yani yüzde 4’ler seviyesinde olan cari açık bu yıl itibarıyla yüzde 1.4 seviyesinde. Dolayısıyla çok daha yönetilebilir, sürdürülebilir bir cari açık oluşturduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bütçede sıkı disiplinli bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Bütçe açığı ve borç stoku dikkate alındığında Türkiye en iyi performans gösteren ülkeler arasında. Depreme rağmen bakın son 3 yılda depreme 90 milyar dolar para harcadık. 3 trilyon TL civarında. Şimdi deprem gerçekleştiğinde tabii yıkıcı etkisi oluyor ama asıl mali etkisi depremlerin daha sonra gerçekleşiyor. Sadece konut inşa etmiyoruz. Altyapılar, okullar, hastaneler, organize sanayi bölgeleri, şehir altyapıları aklınızda ne gelirse şehirlerimizi yeniden imar ediyoruz. Sosyoekonomik olarak belli bir noktaya getirmeye çalışıyoruz. Bunun da tabii ki büyük bir yükü var. Son 3 yıldır bütçemiz bu yüke rağmen belli bir seviyede devam ediyor. Deprem harcamaları dahil bu sene bütçe açığının milli gelire oranı 3.6, deprem hariç 2.8 gerçekleşecek. Önümüzdeki dönemde de bu sağlıklı bütçe seviyesini korumaya devam edeceğiz. Borç stokumuzda düşük durumda. Kamu borcunun daha doğrusu genel yönetim borç stokumuzun milli gelire oranı Avrupa Birliği tanımlarıyla bunu söylüyorum yüzde 24,1 seviyesine gelmiş durumdayız. Borç stokumuz da bu süreçte düşmüş durumda. Avrupa’da bu oran 80’leri aşıyor. Türkiye gerçekten kamu borcu az olan ülkeler arasında. Geçici olarak bazen finansal problemler yaşanabiliyor. Birtakım rakamlar konuşuluyor ama stok olarak bakarsanız Türkiye gerek kamu sektörüyle, gerek şirketleriyle, gerek hane halkıyla dünyada borçluluk açısından en düşük seviyede ülkeler arasında. Bunu ifade etmek isterim. Bütün bunları topladığımızda yani kamunun borcu, hanelerimizin borcu işte 10-11 civarında milli gelire oranla, şirketlerimizin borçları, milli gelire bunların oranı yüzde 93. Toplam borcu. Kamu, hane halkı ve şirketler. Bu oran gelişmekte olan ülkelerde yüzde 245, dünyada ise yüzde 328. Dolayısıyla Türkiye düşük borçluluğu olan ülkelerden biri. Geleceğimiz açısından bu en büyük dayanaklarımızdan bir tanesi, fırsatlarımızdan bir tanesi diye ifade etmek istiyorum. Bankacılık sistemimiz güçlü, sermaye yapısı güçlü. Merkez Bankamızın rezervleri 185,5 milyar dolara gelmiş durumda 4 Ekim itibarıyla. İşte bundan bir iki sene önce 98,5 milyar dolarlara kadar düşmüştü. Ama bugün güçlü bir rezerv yapımız var ve bu da Türkiye’nin risk primini düşürmüş durumda. Hem istikrarlı portföy kalan, hem cari açığın düşmesi ve dış finansmana olan ihtiyacın azalması, hem de rezervlerimizin artması finansal riskleri azaltmış durumdayız. Bu da dış finansmanın maliyetini düşürüyor. CDS dediğimiz ülke risk birimimizde ciddi bir düşüş oldu ve şu anda 247 baz puan seviyelerinde. Bu bir tarihlerde 750-800’lere kadar gelmişti. Şimdi oldukça düşük düzeyde. Niye önemli bu rakam? Hem kamunun hem de özel sektörün döviz cinsi borçlanmalarındaki faiz oranları aşağıya gelmiş demektir. Maliyeti, finansmanın döviz bazlı maliyeti düşmüş demektir” ifadelerine yer verdi.
“ENFLASYON EN BÜYÜK MESELEMİZ”
“Enflasyon en büyük meselemiz” diyerek konuşmasına devam eden Yılmaz, “Toplumumuzun da en büyük meselesi. Hükümet olarak biz hep şunu söylüyoruz. Cumhurbaşkanımız hep bunun altını çizer. Millet ne diyorsa biz rotamızı ona göre çizeriz. Milletin sorunu neyse Bizim de önceliğimiz odur. Esas politika çerçevemiz bu. Şu anda milletimizin, halkımızın en büyük meselesi enflasyon. Biz de politikalarımızda bunu önceliklendirmiş durumdayız. 2024 Mayıs ayında zirveyi gördü enflasyonumuz 75,5’a kadar çıktı. O tarihten bugüne bir dezenflasyon süreci devam ediyor ve en son eylül ayında 33,3 seviyesine gerilemiş durumda TÜFE. 42 puanlık aşağı yukarı bir düşüş var. Eylülde bir miktar beklentilerin üstünde geldi doğrusu. Ama ekim ayında yeniden bir normalleşme olmasını bekliyoruz. Özellikle eylülde eğitim harcamaları, don ve kuraklık yaşadık biliyorsunuz. Bir de fırsatçılık da var maalesef. Gıdadan kaynaklanan bir geçici yükseliş oldu ama ekim ayı itibariyle yine aylık bazda bir normalleşme bekliyoruz. Buna göre yıl sonunda bizim program hedefimiz yüzde 30’un altını görmek bu yıl sonu itibarıyla. Gelecek yıl yüzde 20’nin altına, bir sonraki yıl ise 2027 yılında tek haneli rakamlara ülkemizi tekrar kavuşturmak. Planımız yol haritamız esas itibarıyla bu. Bunu sağlamak için bir tarafta para politikaları var. Maliye politikaları az önce bahsettim disiplinli politikalar. Bir taraftan da yapısal reformlar. Bunların sadece enflasyonun sadece para politikalarıyla düşmeyeceğinin farkındayız. Bir bütüncül politika hayata geçiriyoruz. Arz yönlü politikaları da bu çerçevede çok önemli görüyoruz” şeklinde konuştu.
Konuşmasının son bölümünde Manisa’ya yapılan yatırımlar ve yapılacak olan yatırımlardan da bahseden Yılmaz, “Manisa çok önemli bir ilimiz gerçekten. Çok önemli kültürel değerleri olan bir ilimiz. Coğrafi olarak son derece önemli bir konuma sahip Ege’de ve son dönemlerde artık büyük bir sanayi üretim merkezine dönüşmüş bir vilayetimiz. Sanayide çok iyi bir noktaya geldiği gibi tarımda da yine son derece önemli bir konuma sahip. Gerçekten yatırım yapan, üreten, ihracat yapan tam da Cumhurbaşkanımızın dediği yatırım, üretim, istihdam ve ihracatla anabileceğimiz bir şehrimiz. Hizmet sektörleri biraz zayıf görünüyor. Yani rakamlara baktığımız zaman hizmet sektörlerinde henüz potansiyelini tam harekete geçildiğini ifade edemeyiz. Ama sanayisiyle, tarımıyla gerçekten çok önemli bir ilimiz” dedi.
Program Cevdet Yılmaz’ın konuşmasının ardından basına kapalı olarak devam etti.
 





















































































