Defileden önce başlayan yarış – Cumartesi Sabah Haberleri

spot_img


Paris Moda Haftası’nın ardından kalanlara bir bakalım. Evet, Paris Moda Haftası’ndayım ama… Moda için değil! Asıl ilgim bu haftanın etrafında dönen o ışıl ışıl dünyanın perde arkası: Ünlüler, influencer’lar, restoranlar ve Paris’in gastronomi sahnesi. Aslında yarış daha Paris’e gitmeden, uçakta başlıyor. Evet, yanlış duymadınız business class, adeta ilk defile alanı. Ünlülerimiz uçağa binerken o dev güneş gözlükleri, ‘hiç makyaj yokmuş’ gibi duran ama aslında profesyonel elden çıkmış ciltleri, özenle dağılmış saçları ve “Ben ünlüyüm ama çok da umurumda değil” tavırlarıyla sahneye çıkıyor. Koltuk numarası bile prestij göstergesi. Kim kimin yanında oturuyor, kim kimle selamlaştı, kim görmezden geldi… Her şey dikkatle izleniyor. Çünkü Paris Moda Haftası’na giden her uçak, aslında İstanbul sosyetesinin küçük bir ön izleme sahnesi. Kimse kimseye kolay kolay selam vermiyor; zira herkesin gözü bir diğerinin üzerindeki marka kıyafette, yeni saç renginde ya da çantasının limited edition olup olmadığında.

MODA HAFTASININ GÖRÜNMEYEN DEFİLESİ

Paris’e inince defileler başlıyor ama esas gösteri sokaklarda, restoranlarda, otellerde yaşanıyor. Kendall Jenner hangi restorana gidiyorsa, Justin Bieber hangi mekânda görüldüyse orası sezonun ‘parlayan yıldızı’ oluyor. Ve biz Türk ünlülerimiz, influencerlarımız da bu yıldız haritasını takip ediyoruz. Çünkü Paris’te görünmek, İstanbul’da ‘konuşulmak’ anlamına geliyor.

ÜNLÜLERİN BULUŞTUĞU OTEL

İlk durak tabii ki Hôtel Costes. Burası ünlülerin adeta mabedi. Kapısından içeri girmek bile mesele. Dışarıdan masa ayırtmak mı? İmkânsız. Aylar, bazen bir yıl öncesinden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Spa’da Leonardo Di- Caprio’ya rastlamak, resepsiyonda Hailey Bieber’la omuz omuza gelmek gayet mümkün. Bu yüzden otelde bir akşam yemeği yemek, defileye girmek kadar büyük bir statü.

ÜNLÜLER VE GÖRÜNÜRLÜK OYUNU

Bizim ünlülerimiz Paris’e sadece defile izlemeye gitmiyor, “ön sırada görünmeye” gidiyor. Çünkü o koltukta oturduğunuz an, İstanbul’daki kaşeniz de havanız da fiyatınız da artıyor. Magazin sayfalarında “Paris Moda Haftası’ndan döndü” başlığıyla parlayan isim olmak, yeni sezonun en parlak aksesuvarı. Ama asıl ustalık, fotoğrafı ne zaman paylaşacağınızı bilmekte. Paris’teyken paylaşmıyorsunuz. Dönüyorsunuz İstanbul’a, iki gün sonra Paris’teymişsiniz gibi yapıp paylaşıyorsunuz. Ne kadar çok Paris, o kadar çok hava, o kadar çok caka.

TÜRK TASARIMCILAR SAHADA

Bu arada Türk tasarımcılarımız da boş durmuyor. Paris’teki showroomlarında yabancı satın almacılara koleksiyonlarını tanıtıyorlar. Bir yanda Türk modacıların global sahnedeki gururu, diğer yanda ünlülerimizin sosyal medya defilesi. Kısacası Paris Moda Haftası, bir anlamda Türkiye’nin görünürlük haftasına dönüşüyor.

AFTER PARTİ’DE SOSYAL SATRANÇ

Geceler after-partilerle dolu. Bir masada “Ah tatlım sen de mi buradaydın?” repliği duyuluyor. O an herkes kendi rolünü oynuyor. Çünkü Paris’te herkes birbiriyle tatlı bir rekabet içinde ama kimse kimseye gerçek anlamda yakın değil. Konu popülarite olunca dostluklar kısa, bakışlar uzun oluyor. Biraz bencil, biraz hesaplı, bolca gösterişli bir atmosfer. Ama ne yapalım, şöhret zehirli bir sarmaşık gibi bir kez sarıldı mı, kurtulmak zor. Paris Moda Haftası da işte tam bu sarmaşığın en göz alıcı çiçeği. Kimin ne giydiğinden çok, kimin nerede, kimlerle ve nasıl göründüğü konuşuluyor.


LEYLEĞİ HAVADA GÖREN SOSYETENİN GÖÇ MEVSİMİ BAŞLADI

Paris Moda Haftası bitti. Şimdi herkesin bavulları ufak bir değişime sokar. Şehirde kısa bir nefes, biraz detoks biraz da spor ve birkaç yeni mekan keşfi… Sonra İstanbul sosyetesi yeniden uçuş modunda. Her eylül sonu aynı sahne yaşanır. Defilelerin ardından, flaşların, rüzgar gibi geçen davetlerin ve buluşmaların ortasında yorgun düşen isimler, İstanbul’a dönüp derin bir nefes alır. Birkaç hafta boyunca ‘şehirde detoks’ zamanı başlar. Smoothie’ler, reformer pilates seansları, açılan yeni mekanlarda ‘gözükmeler’ hot yogalar… Ama çok değil, zira İstanbul uzun süre tutmaz onları. Bir sabah kahvesinde “Ah tatlım, İstanbul’da yapacak hiçbir şey kalmadı!” cümlesi duyulduğu an, göç başlamıştır. Kimi bavulunu New York için toplar, kimi Dubai’ye, kimi Bali’ye… Çünkü trend, artık rotalarla çiziliyor.

NEW YORK’UN EN HAVALI ZAMANI: EKİM

İstanbul’un sonbahar pusuna karşılık, New York o dönemde tam bir enerji patlaması yaşar. Sanat haftaları, rooftop partileri, sokak stilleri… Şehrin her köşesi adeta moda dergisi sayfası gibi parlar. Sosyetenin “Ben buradayım” deme zamanıdır. Ama New York da uzun sürmez. Kasım yaklaşırken, kanı ısıtma vakti gelir. Evliler, çocuklu çiftler, kış güneşinin davetine karşı koyamaz; Dubai’nin parıltısına sığınır. Bekar kalanlar ise Bali’de, Hindistan cevizi suyuyla günü selamlar. Yıl da orada, egzotik bir fonda kapanır.

YANAK YANA, POZ POZ, SONRA UÇAK

Her şey bir ritüel gibidir: birkaç şehir davetinde yüzler görünür, fotoğraflar çekilir, sosyal medyada “havalı duruşlar” paylaşılır. Ardından o cümle gelir: “Hadi bakalım, uçağa atlayalım.” Ve böylece yeni sezonun rotası çizilir. Paris’te başlayan hikaye, New York’ta tazelenir, Dubai’de ısınır, Bali’de tamamlanır. Geriye ise bir tek şey kalır: her fotoğrafta o meşhur enerji: “Leyleği havada gördük mü, yeni trendler yolda demektir.”



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img