Dijital mezar soyguncuları – YÜKSEL AYTUĞ

spot_img


Geçen hafta birileri yine asılsız haberlerle sosyal medyada Orhan Gencebay ve İbrahim Tatlıses‘i öldürdü. (!)

Bir insan neden başka biri hayattayken onun öldüğü haberini yayar ki? “Reyting ve tık’lanma için” diyeceksiniz değil mi? İyi de bunu sadece bir kez yapabilir. Sonrası “Yalancı Çoban” hikayesi…

Bence bu işin adı olsa olsa “dijital mezar soygunculuğu” olur. Zira sosyal medya üzerinden insanları diri diri mezara koyup, daha sonra da üzerlerinden maddi menfaat sağlamaya çalışmayı başka türlü açıklayamıyorum.

İçlerinden pek çoğunun da sadist psikopatlar olduğuna inanıyorum. Sevilen bir insanın sahte ölüm haberini yayarak hayranlarını üzmekten vahşi bir haz aldıkları kanaatindeyim. Tıpkı şaka olsun diye mahalle camiinden arkadaşının selasını okutanlar gibi…

İyi de bu eylemin yasalarda bir karşılığı, yaptırımı filan yok mu? Bu “dijital mezar soygunculuğu” ne zaman bilişim suçları arasına alınacak?


Topkapı Sarayı ne durumda?

Son zamanlarda giderek itibar kaybeden Fransa bu kez de ünlü Louvre Müzesi soygunuyla dünyaya rezil oldu. Soyguncular, sanki ev taşır gibi pencereye asansörlü vinç dayayıp, Napolyon dönemine ait paha biçilemeyen 9 mücevheri alarak, ellerini kollarını sallaya sallaya gitmişler. Hatta yere düşürdükleri Napolyon’un tacının üzerindeki kocaman elması bile tenezzül edip de yerden almamışlar. Herhalde “Bir dahaki sefer geldiğimizde alırız. Nasılsa burası yolgeçen hanı gibi” filan demişlerdir.

Konuyla ilgili skandal açıklama ise kadın müze yetkilisinden geldi. Dedi ki, “Bu mücevherler pek kıymetli değil…” İyi de o zaman niye Louvre Müzesi’nde sergiliyorsunuz matmazel?..

Uluslararası toplantılarda hep geri planda tutulan, Putin ile görüşmesinde 10 metrelik masanın diğer ucuna oturtulan, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sürekli madara edilen, uçakta karısı tarafından tokatlanan Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise bu yeni mağlubiyeti sineye çekip, “Güvenlik zaafını kabul ediyoruz” demek zorunda kaldı.

Bütün bu gelişmeler aklıma Topkapı Sarayı‘nı getirdi. Hani “Gülme komşuna, gelir başına” derler ya, o yüzden… Kutsal emanetlerin ve dev Kaşıkçı Elması’nın da sergilendiği bu gözbebeğimiz sarayın güvenliği, “Louvre soygunu” dikkate alınarak yeniden gözden geçirilmeli diye düşünüyorum.


Keşke yanılsaydım…

Tam 11 gün önce ateşkes anlaşmasının ardından “Siz inandınız mı?” başlığı altında aynen şöyle yazmıştım:

“Eğer uluslararası anlaşma masalarının bir ucunda İsrail varsa o imzaların benim için bir geçerliliği, değeri ve sürdürülebilirliği yoktur. Çünkü insanlık tarihi; katil İsrail’in tek taraflı iptal ettiği, aniden yok saydığı anlaşmalar ve ihlal ettiği ateşkesler ile dolu. Yıl 2025 olmasına rağmen küçücük Gazze’yi, Ortaçağ’daki kaleler gibi yıllarca kuşatıp, içerideki masumların açlık, susuzluk ve hastalıktan ölmesini uman bir zihniyete isteyenler inanabilir. Ama benim zerre kadar inancım yok.”

İsrail, ateşkesin imzalandığı tarihten bu yana Gazze’ye 83 saldırı düzenleyip 97 sivili katletti.

Bu kez yanılmış olmayı öyle isterdim ki…


Gaf’let kürsüsü

Adana’da halk koşusu nedeniyle yol kapanınca sinirlenen sürücüler, araçlarından inip koşanları tartakladı.


Zap’tiye

Ne tesadüftür ki müşterilerini “kullanıcı” diye adlandıran iki endüstri var: Biri uyuşturucu, diğeri yazılım endüstrisi.

Ne demiş?

“Millet salata yapar, adını Sezar koyar. Biz yaparız, Çoban koyarız. Gerçekten çok mu fakiriz yoksa fakirlik ruhumuza mı işledi?” (Sosyal medyadan)



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img