
3- İLETİŞİM ÇOĞALDI SAMİMİYET AZALDI
Bir zamanlar, birine ulaşmak zordu. Mektuplar yazılırdı… Günlerce, haftalarca cevap beklenirdi. Bir kelime gelir, kalbin aylarca o kelimenin sıcaklığında ısınırdı. Şimdi ise…
Parmaklarımızın ucunda milyonlarca insan var. Bir mesajla ulaşabiliyoruz herkese. Bir beğeniyle, bir emojili yorumla tanışmalar başlıyor. Ama bir şeyi unuttuk… Kolay ulaşmak, samimi olmak demek değil. Hızlı iletişim, derin bağ kurmak demek değil. Çünkü iletişim artınca, insanın sabrı azaldı. Anlık mesajlar, anlık beğeniler, anlık konuşmalar… Ve sonra anlık kopuşlar… Bir sorun çıktığında, eskiden insanlar konuşur, kalpten kalbe bir yol arardı. Şimdi ise, bir tıkla silip geçmek normalleşti.
Dayanıklılık azaldı. Emek verme isteği azaldı. Ve belki de en önemlisi… İnsanı olduğu gibi kabul etme hali azaldı. Halbuki gerçek bir ilişki, sabırla örülür. İki yabancının, zamanla birbirine dost olmasıdır aşk. İki farklı ruhun, zamanla bir melodiyi birlikte söylemeyi öğrenmesidir. Bunu hızlıca yaşayamazsın. Bir dostluğu, bir sevgiyi, bir güveni…
Ancak zamanla inşa edebilirsin. Unutmayalım: Hız, ruhun dostu değildir. Aşkın dili, aceleyle konuşulmaz. Bazen sadece beklemek gerekir. Dinlemek… Ve kalbin derinliklerinde o ince bağı hissetmek. Çünkü teknoloji her şeyi hızlandırabilir ama ruhun birbirine dokunması hâlâ zamana ihtiyaç duyar.

4- KORKULAR FAZLA
İnsanın doğasında vardır… Kalbini açmak ister. Sevmek, sevilmek, bir başkasının gözlerinde kendini görmek ister. Çünkü insan, yalnızlığına bir nefes arar. Ama zamanla…
Yaşadığımız acılar, yaralar, hayal kırıklıkları… Kalbimizin etrafına görünmez duvarlar ördük. Ve farkında olmadan, sevgiden çok korkuları büyüttük. Şimdi bir ilişkiye adım atmadan önce içimizden binlerce soru geçiyor:
Ya aldatılırsam?
Ya yeterince iyi bulunmazsam?
Ya yalnız kalırsam?
Ya daha iyisi varsa?
Ve her “ya” kelimesiyle, kalbimiz bir adım daha geriye çekiliyor. Sevgiye değil, korkuya hizmet ediyoruz. Oysa aşk, korkuyla büyüyemez. Korkuyla yaklaşırsan, karşındaki insanı da bir tehdit gibi görürsün. Onun bir bakışı, bir susuşu bile seni endişeye sürükler. Halbuki belki de sadece yorgundu… Belki de sadece bir şeyleri içinde yaşıyordu…

Ama korku, hikâyeleri çarpıtır. Ve bir bakmışsın, gözlerinin önünde açılacak olan bir sevgi çiçeğini, daha tomurcukken kurutmuşsun. Yol arkadaşım, kalbinizdeki sevgiyi büyütmek istiyorsanız, önce korkularınızla barışmanız gerekir. Bilin ki… İlişkiye atılan her adım, küçük bir cesaret hikâyesidir. Kalbini açmak, kırılma ihtimalini göze almak demektir. Ama unutmayın: Kırılmadan açılan hiçbir kapı yoktur. Ve aşk dediğimiz şey, o kırılgan kapıdan içeri usulca süzülür. Belki de hayat, bize şöyle fısıldıyor:
“Sevmekten korkma… Çünkü her kalp yarası, seni gerçek aşka bir adım daha yaklaştırır.”


















