Duvarların dile geldiği şehir Berlin

spot_img



Duvarların dile geldiği şehir Berlin

Bazı şehirler vardır, her köşesi bir tarih yazar… Berlin, işte o şehirlerden biri. Burası yalnızca bir başkent değil, her köşe başı bir paragraf, her sokak bir cümle, her duvar bir başlık… İkinci Dünya Savaşı’nın en acı şahitliğini yapan bu şehirde duvarlar dahi dile gelir. Berlin’de gezmek yakın tarihi bizzat yerinde okumak gibi… Bugün modern yüzüyle ziyaretçilerini karşılayan bu şehir hemen her sokağında tarihin bir sayfasını aralar.

YAKIN TARİHİN TANIĞI

Berlin denildiğinde akla ilk meşhur Berlin Duvarı gelir. Soğuk Savaş döneminde Almanya’yı ikiye ayıran bu duvar, yüzlerce insanın hayatını etkileyen kaçış girişimlerine ve dramatik sahnelere tanıklık etmiş. Çok değil, 1989 yılına kadar ayakta duran bu duvar şehrin yakın tarihini görmek isteyenlerin akın ettiği bir durak. Duvarın orijinal parçaları, gözlem kuleleri ve sınır şeritleriyle bu alan, geçmişi tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor.

GÖLGENİZ DAHİ KAYBOLUYOR

Holocaust Anıtı ya da resmi adıyla “Katledilen Avrupa Yahudileri Anısına Anıt” sadece bir yapı değil sessizce konuşan, görünmeden ağırlık yapan, hafızayı zorlayan bir mekân. 2005 yılında açılan ve ilk etapta bir parkı andıran bu anıt, düzensiz gibi görünen 2.711 beton blok, düzenli bir ızgara sistemiyle sıralanmış. İçine adım attığınız anda, zamanın ve mekânın akışı değişiyor. Bloklar yavaş yavaş yükselirken etrafınızda bir labirente dönüşüyor. Bir anda her şey kayboluyor, sokak sesleri, insanlar, hatta kendi gölgeniz bile… Anıtın hemen altında yer alan Ziyaretçi Bilgilendirme Merkezi, soykırımın belgeleri, tanıklıkları ve kurbanların hikâyeleriyle zenginleştirilmiş bir sergi sunuyor.

ŞEHRİN İHTİŞAMI BURADA

Şehrin en ihtişamlı yapılarından biri olan Berliner Dom yani Berlin Katedrali, kentin kalabalığına, modernliğine ve karmaşasına inat ağırbaşlı, vakur ve sessizce tarih fısıldıyor. 1905 yılında tamamlanan bu katedral, Almanya’nın Protestan mirasının sembollerinden biri olsa da gücün, sanatın, zamanın ve yıkımın iç içe geçmiş hikâyesini anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı’nda ağır hasar alan katedral, Berlin’in acı dolu tarihine tanıklık etmiş yapılardan biri. Bugün ayakta duran hali, sadece mimari bir zafer değil aynı zamanda hafızanın ve onarımın da simgesi.

ŞEHRİN KALBİ BURADA ATIYOR

Berlin’in en hareketli meydanı ise Alexanderplatz. Şehrin kalbi adeta burada atıyor. Bu meydan adını Çar I. Aleksandr’dan almış olsa da, zaman içinde Berlin’e özgü bir ruha bürünmüş. Günün her saatinde canlı, gürültülü ve coşkulu olan Alexanderplatz, Berlin’i hissetmek isteyenlerin ilk adım atacağı yer.

İKİ DÜNYANIN SINIR KAPISI

Berlin denildiğinde akla ilk anıtlardan biri ise şehrin simgesi haline gelen Brandenburg Kapısı. Almanya’nın birleşmiş tarihini ve Avrupa’nın barış umudunu temsil eden bu kapı Berlin Duvarı döneminde adeta iki dünyanın sınır kapısı olarak da anılıyor.

BİZİM BİR PARÇAMIZ PERGAMON’DA

Berlin Katedralini de içine alan Müzeler Adası ise tam bir tarih hazinesi. Spree Nehri’nin ikiye böldüğü bu adada, Neues, Altes, Bode Müzeleri ve Alte Nationalgalerie yer alıyor. Ancak bu adadaki en etkileyici müze Pergamon Müzesi. Bu müzenin en önemli eseri ise Bergama Zeus Sunağı ve Athena Tapınağı… İzmir’in Bergama ilçesindeki antik Pergamon kentinden 1878 yılında kaçırılan bu eser, şu anda bu müzede sergileniyor. Bunun gibi ülkemizden ve yakın coğrafyadan kaçırılan onlarca eser bu müzede. O nedenle Berlin’deki Pergamon Müzesi büyüleyici bir yer biraz da eksik bir parçamızın sergilendiği bir alan.

ÇOK RENKLİ BİR METROPOL

Klasik bir Avrupa şehri olmayan Berlin, geçmişin izlerini taşıyan ama geleceğe cesurca yürüyen, çok sesli, çok renkli bir metropol. Her gittiğinizde farklı bir yüzünü gösteren bu şehri keşfetmenin tam zamanı. AJet’in Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Brandenburg Havalimanı’na her gün seferleri bulunuyor

BİNA DEĞİL AŞK MEKTUBU

Şehrin en görkemli yapılarından biri olan Charlottenburg Sarayı yalnızca bir kraliyet konutu değil; aynı zamanda zamana yazılmış, ihtişamla yoğrulmuş bir aşk mektubu. 17. yüzyılın sonlarında, Prusya Kralı I. Friedrich tarafından çok sevdiği eşi Sophie Charlotte için yaptırılan bu saray, ihtişamıyla büyülüyor. Sarayın arkasında uzanan barok bahçeler, bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img