1980’lerin başlarından itibaren Atlantik kanadını etkisi altına alan ‘neoliberal’ ekonomik anlayış, Reaganizm, Thatcherizm, G7 ekonomilerine artık ‘sanayi sonrası toplum’ düzeyine geçerek, yeni bir refah dönemi vadediyordu. G7 ekonomileri adım adım ‘sanayizleşirken’ (deindustrialization), finans, hizmet ve tüketim merkezli bir modele geçildi. Atlantik dünyası teknoloji ve knowhow’ı üretmeye, pazarlamaya devam ederken, elde edilecek yüksek katma değerle ulaşılan refah toplumu, konut, araba sahibi olmak için sınırsız borçlanmaya, fütursuzca kredi kartı kullanmaya da imkan sağlayacaktı. 20 yıllık ‘suni cennet’ ortamı sonrasında, neoliberalizm. 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreği geride kalırken, ekonomik krizlerin istisna değil, neoliberal sistemin doğası haline geldiğini gözlemledik.
Batılı ülkelerin üretimden uzaklaşması, ekonomik istikrardan da uzaklaşmayı beraberinde getirdi. Ekonomik istikrarsızlık, çalışan kesimin mutsuzluğu, KOBİ’lerin karşılaştığı zorluklar ve borç sarmalı, batılı ülkeler için siyasi krizleri de tetiklemiş durumda. Bu nedenle, Atlantik dünyası, ‘finansal kapitalizm’in tarihi bir hata olduğunu, hiçbir zaman ‘üretim kapitalizmi’nden kopulmaması gerektiğini daha yeni yeni idrak etmiş durumda. Başkan Trump, gerek birinci başkanlık döneminde, gerekse de bugün, ikinci başkanlık döneminde ısrarla bu konuyu vurgulamaya çalışıyor. Ancak, Washington‘da ve New York‘ta köşe başlarını tutmuş ‘neoliberal’lerin yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden yoğun saldırıları ile baş etmeye çalışıyor.
2008 Küresel Finans Krizi, neoliberal finansal kapitalizmden kaynaklanan, görmemezlikten gelinen yanılsamanın sonuydu. Finansal kapitalizmin ülke ekonomilerinin üretim gücünü değil, kredi balonlarını büyüttüğü anlaşıldı. Kovid- 19 ise, neoliberal finansal kapitalizmin destelediği ‘Küreselleşme 2.0′ modelinin başarısızlığını tescil etti. Enerji, tarım, gıda, ulaştırma, lojistik gibi alanların ‘ulusal güvenlik’ konusu olduğu; 21. Yüzyıl’ın ikinci çeyreğinde, önde gelen ülkelerin ‘stratejik otonomi’ kavramına öncelik vermelerinin elzem olduğu idrak edildi. ABD‘nin 2022’de hayata geçirdiği, hem yüksek teknoloji üretiminde bağımsızlığı yeniden tesis etmeyi, hem de Çin karşısında teknoloji üstünlüğünü korumayı hedefleyen CHIPS and Science Act ve yine 2022’de yasalaştırdığı, hem ABD topraklarında üretim hamlesini, hem de yeni sanayileşme hamlesini önceliklendiren Inflation Reduction Act iki önemli örnektir.
Avrupa Birliği’nin (AB) i2023 ve 2024’de hayata geçirdiği Yeşil Sanayi Kalkanı’nı (The Green Deal Industrial Plan), Net-Zero Industry Act’ı, Critical Raw Materials Act’ı ve Avrupa Yonga Yasası’nı da (European Chips Act) unutmayalım. Finansal kapitalizmin çöktüğü ve üretim kapitalizminin yeniden dirildiği önümüzdeki dönemde, yalnızca sermayeye değil, esas yeni nesil üretim aklına sahip ülkeler öne geçecekler. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın güçlü, kararlı ve vizyoner liderliğinde, son 23 yılda şahlanmış olan reel sektörümüz ve Anadolu KOBİ’lerimizin hiç üretimden kopmamış olmaları, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde küresel yarışta en ön saflarda yer almasını sağlayacak. Üstelik, ‘Net Sıfır 2053’ hedefleri ile, ‘Sıfır Atık Hareketi’ ile, yüksek teknolojiye dayalı ‘Akıllı Sanayileşme’ hamleleri ile, aynı zamanda bir ‘üretim diplomasisi’ ağı da oluşturuyoruz. Bir tarafta Endonezya-Malezya-Azerbaycan-Pakistan, diğer tarafta yükselen Afrika, bir başka tarafta Brezilya-Meksika, Küresel Güney ülkeleri ile kapsayıcı ve adil üretim ağları oluşturacak yeni bir geleceğe yürüyoruz. Irak-Suriye-Ürdün-Lübnan-Filistin hattıyla, ‘üretim diplomasisi’ni, üretimden istikrara ve barışa giden ‘Kalkınma Yolu’ olarak da inşa ediyoruz. Türkiye, belirsizlikler ve krizler çağında; sadece dayanıklılığını katlayarak ayakta kalmıyor; aynı zamanda yeni üretim çağının kurucularından birisi haline de dönüşüyor.