Bu hafta sonu Fethiye’nin tarihi ilçesi Kayaköy’de üç günlük bir inziva kampımız vardı. Zeytin ağaçlarının gölgesinde, eski taş evlerin sessizliğinde, sabahın serinliğiyle birlikte durmayı konuştuk. Acele etmenin bizi daha hızlı götürmediğini; aksine bazen “durmanın” en hızlı yol olduğunu hatırladık. Çünkü insan ne kadar koşarsa koşsun, eğer yönünü bulmamışsa gittiği yol hep uzar. Ama durduğunda, içini dinlediğinde, asıl yönü daha net görür. Kamp boyunca şunu fark ettik: Durmak, sadece bedeni dinlendirmek değildir. Durmak, zihni susturmak, kalbi dinlemek ve ruhun nefes almasına izin vermektir. Çünkü bazen hayat bizden daha çok yapmamızı değil, biraz durup bakmamızı ister. Bu yazıda da Kayaköy’ün o sessiz taş sokaklarında konuştuğumuz gibi, “durmak” üzerine sizlerle birkaç düşünce paylaşmak istiyorum.
OLDUĞUN YERDE KALMAK TEMBELLİK DEĞİLDİR
Durmak… Bazen en büyük cesaret, adım atmakta değil, adımını geri çekebilmekte saklıdır. Durmak, çoğu insana kaybetmek gibi görünür; oysa aslında bulmaktır. Çünkü koşarken kaybettiğini, ancak durduğunda fark edersin. Hayat bize sürekli “yetiş” der. Yetiş işe, yetiş eve, yetiş randevuya, yetiş beklentilere… Ama kimse kulağımıza fısıldamaz: “Dur. Kendine yetiş.” Durmak, tembellik değildir. Bir Sufinin dediği gibi, “Durmak, ruhun nefes almasıdır.” Tıpkı gökyüzünde süzülen bulutların, rüzgârın yönünü beklemesi gibi… Tıpkı bir neyzenin, sesi büyüten o derin nefesi almadan hiçbir notayı çıkaramaması gibi… İnsan da bazen durmadan yol alamaz.
Sufi der ki: “Durmak, kalbin kapısını çalmaktır.” Çünkü kalp, koştukça kapanır; yavaşladığında açılır. Sen sustuğunda konuşan bir yer var içinde: o, kalbindir. Ve kalbinin sesini duymak için önce durmalısın. Koşmak kolaydır. Çünkü koşarken ardına bakmazsın. Durmak zordur. Çünkü durduğunda aynalar açılır. İnsan çoğu zaman kendi içindeki boşluğu bastırmak için koşar. Bir şeylere yetişmeye, bir şeyleri başarmaya, bir şeyleri kazanmaya çalışır. Ama aslında en büyük arayış, kendi içinde bir yere yetişmektir. Ve oraya varmanın yolu, durmaktan geçer. Modern insanın en büyük yanılgısı, sürekli hareketin üretkenlik olduğuna inanmasıdır. Halbuki çok koşup az gören bir gözdense, az yürüyüp derin gören bir göz daha değerlidir. Bir gölün dibini görmek istiyorsan suyun durulmasını beklersin. Su çırpındıkça bulanır; durdukça berraklaşır. Senin zihnin de öyle. Durmak, seni hayattan koparmaz; hayatla yeniden buluşturur.
YARAYI GÖRMEZDEN GELMEK İYİLEŞTİRMEZ
Durduğunda kalbinin ritmini duyarsın. Durduğunda yüzüne vuran rüzgârı hissedersin. Durduğunda başkasının gözlerinde kaybolmak yerine, kendi gözlerinde kaybolursun. Ama durmak cesaret ister. Çünkü durduğunda yüzleşirsin: Kendi korkularınla, kendi yarım kalmışlıklarınla, kendi içindeki çocukla. İşte o yüzden insanlar hep koşar. Çünkü kendinden kaçmak, kendinle karşılaşmaktan daha kolaydır. Oysa Sufi’nin yolunda kaçış yoktur. Sufi der ki: “Dur ki, senden sana giden kapı açılsın.” Psikolojide de bu böyledir. İnsan zihni, sürekli uyarana maruz kaldığında savunma mekanizmalarıyla yaşamaya başlar. Ama bir an durduğunda, bütün maskeler düşer. Ve işte orada gerçek iyileşme başlar. Çünkü bir yaranın kabuğunu görmezden gelmek, onu iyileştirmez. Onunla yüzleşmek için durmak gerekir. Durmak, teslimiyettir. Ama pasif bir teslimiyet değil. Hayata “evet” diyebilmenin, hayatla uyumlanabilmenin bir yoludur. Mevlânâ’nın dediği gibi: “Durgun su, gökyüzünü daha iyi yansıtır.” Ve sen durduğunda, hayat sana yeni gökyüzlerini gösterir. Durmak, bitiş değil; başlangıcın ilk adımıdır. Çünkü ancak durduğunda nerede olduğunu anlayabilir, nereye gideceğini seçebilirsin. Koşarken yönünü kaybedersin; durduğunda pusulan kalbine döner. Hayat bazen bizden çok şey ister: daha fazlası, daha hızlısı, daha iyisi… Ama kalbin senden tek bir şey ister: Bir anlığına susmanı, dinlenmeni, ona kulak vermeni. Çünkü kalbinin fısıldadığı yön, seni hakikate götüren tek yöndür.
UNUTMA
Durmak tembellik değildir. Durmak, pes etmek değildir. Dur- Durmak, hayata teslim olmaktır. Nasıl mak, ki bir neyzen, nefes almadan sesi çıkaramazsa, sen de durmadan yol alamazsın. Durmak, içindeki nefesi toplamak, sonra yeniden yürümek içindir. Ve bazen en büyük ilerleme, olduğun yerde kalarak gerçekleşir. Çünkü durduğunda göreceksin: Asıl yol, dışarıda değil; içindedir. Dur, kalbine kulak ver. Belki de aradığın cevap, çoktan orada bekliyordur.