Gerçek zincirler içimizde – Pazar Sabah Haberleri

spot_img


Kant, özgürlüğü “İradenin kendi kendine yasa koyabilmesi” olarak tanımlar. Ona göre özgür olmak, arzularımızın esiri olmak değil, aklın evrensel yasasına göre hareket edebilmektir. Bu söz, insana şunu hatırlatır: Dışarıda gördüğümüz kurallar, yasaklar, yasalar bizi kısıtlayan tek şey değildir. Asıl zincirler, çoğu zaman farkına bile varmadığımız şekilde içimizdedir.
İçimizdeki hevesler, öfke, kıskançlık, ihtiras, hırs… Bizi yöneten görünmez prangalardır bunlar. Onları özgürlük zannederiz. “Canım ne isterse yapıyorum” deriz, oysa aslında onların kölesi oluruz. Kant’ın özgürlük anlayışı tam da burada devreye girer: Kendi aklımızın, vicdanımızın, kalbimizin yasasını koyabilmek. Dıştan gelen bir buyruğa değil, içeriden gelen hakikate kulak verebilmek.
Tasavvuf da aynı hakikati dile getirir. Mevlana, “Özgürlük, gönlün zincirlerinden kurtulmasıdır” derken, dışarıdaki zincirleri değil, içerideki tutkuları kasteder. Çünkü insanın asıl mücadelesi, dışarıda değil kendi nefsindedir. Bir derviş için özgürlük, her isteğini yerine getirmek değil, gönlünü arındırmak, kalbini saflaştırmaktır. Asıl özgürlük, içindeki o bitmeyen arzuların kölesi olmamaktır.
Ve işte o zaman fark ederiz: Özgürlük, başkalarının koyduğu sınırlara karşı gelmekte değil, kendi içimizdeki zincirleri kırabilmektedir. Çünkü dışarıdaki zincirler bazen açılır, bazen kapanır. Ama kalbin zinciri kırıldığında, insan hangi şartta olursa olsun hürdür.

İÇ YASASINI BULAN İNSAN

Bir başka filozof, Jean-Jacques Rousseau da özgürlüğü, insanın kendi koyduğu yasalara itaat etmesi olarak görür. Yani özgürlük, başıboşluk değil, sorumlulukla gelen bir tercihtir. Bu bakış açısı bize şunu söyler: Gerçek özgürlük, sınırsızca hareket etmek değildir. Çünkü sınırsızlık, insanı dağıtır, savurur ve sonunda kendi içinden bile uzaklaştırır. Özgürlük, yönünü ve yolunu seçebilmektir. İnsanın kendi öz iradesiyle koyduğu kurallara boyun eğmesi, aslında en büyük bağımsızlıktır.

Bu da bana Yunus Emre’nin şu sözünü fısıldadı: “Beni bende demen. Ben de değilem. Bir ben vardır bende, benden içeri.” Yunus’un bu sözü, Rousseau’nun anlattığı hakikati kalbimize taşır. Çünkü insan, kendi iç yasasını, kendi öz hakikatini bulmadan özgür değildir. Dışarıdan ne kadar zincirini kırarsa kırsın, içindeki ‘ben’i tanımadığı sürece hep başka otoritelerin gölgesinde kalır.

Tasavvufta da benzer bir yaklaşım vardır: Gerçek özgürlük, nefsin arzularını tatmin etmek değil, nefsin zincirlerini kırmaktır. Çünkü insan nefsin peşine takıldığında, görünüşte özgürdür; istediğini yapar, istediği yere gider. Ama aslında kendi ihtiraslarının kölesi olur. Bir derviş için özgürlük, her istediğini yapmak değil, kalbinin hakikate boyun eğmesini seçmektir. Kalbinin sesini, Hakk’ın çağrısını duyabilmektir. Asıl esaret dışarıda değil, insanın kendi içindedir. Bir insan dışarıda en ağır zincirlere vurulsa bile, içindeki hakikati bulmuşsa özgürdür. Ama içini zincirleyen nefsin bağlarını çözmemişse, görünüşte istediğini yapsa da aslında tutsaktır.

ÖZGÜRLÜĞÜN SESSİZ HAKİKATİ

Özgürlük, başıboşluk değil, bilinçle gelen bir teslimiyettir. Çünkü insanın iç dünyasında dizginlenmemiş arzular, dışarıdan bakıldığında özgürlük gibi görünse de aslında en büyük esarettir. Hırsın, öfkenin, ihtirasın kölesi olan kişi, zincirleri görünmez olsa bile ruhunda bağlıdır. Bilinçle gelen teslimiyet ise, insanın kendi öz yasasını keşfetmesi, kendi iç hakikatine boyun eğmesidir.

Kendi öz yasasını bulmak, dışarıdan dayatılan kuralların ötesine geçip, içteki sesi işitebilmektir. Batı felsefesi bu sesi “aklın evrensel yasası” diye adlandırır; Doğu’nun tasavvufu ise “kalbin hakikati” olarak tarif eder.

Tasavvufta nefsin arzularını tatmin etmek özgürlük değil, esarettir. Gerçek özgürlük, o arzuların zincirlerini kırmaktır. Kant’ın “İradenin kendi kendine yasa koyması” düşüncesi ile Mevlana’nın “Özgürlük, gönlün zincirlerinden kurtulmasıdır” sözü aslında aynı hakikati dillendirir: İnsanın özgürlüğü dışarıda değil, kendi içindedir.

Ve bu yol, ister Batı felsefesinde, ister Doğu’nun tasavvuf yolunda olsun, aynı noktaya çıkar: Kendini bilmek… Çünkü kendini bilmeyen, hep dışarıdaki zincirleri kırmaya çalışır ama kendi içindeki zinciri unutur. Kendini bilen ise, hangi şart altında olursa olsun, kalbinde huzuru ve özgürlüğü bulur.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img