Ambulansların bombalanışını görmüştük. Doktorların keskin nişancılarla nasıl hedef alındığını da!
Belden aşağısı kopmuş çocuk bedenlerinin duvarda asılı kalışını, yerlerden toplanan insan parçalarının poşetlere dolduruluşunu…
“Bundan daha korkunç ne görebiliriz ki?” dediğimiz her an, Gazze bize acının bir dibi olmadığını öğretti.
O kadar ki, küçücük bir çocuğun, kesilmiş ayaklarına bakıp bir doktora sorduğu “Doktor amca, ayaklarım tekrar çıkacak mı?” sorusuna bile muttali olduk.
Şu fani dünyada bundan daha yürek parçalayıcı ne duyabilirdik ki.
***
“Ateşkes” dediler. İnandık; inanmak istedik, İsrail‘in hiçbir ateşkese uymadığını bildiğimiz hâlde.
Değişen pek bir şey olmadı. Yıkılmadık ev kalmamıştı zaten. İşgalin, açlığın, zorunlu göçün şiddeti arttı. Biraz da ölümün şekli değişti. Ateşkesten önce çocuklar sığındıkları çadırlarla birlikte yakılıyordu. Ateşkesten sonra çadırlarda soğuktan donarak ölüyorlar.
Yanarak ölmek ile donarak ölmek arasında “teselli” farkı yoktur.
Ne ki donmak sessizdir; çoğu kez gece iner, rüzgâr çadırın ince gövdesini döver, yağmur sel olur, çocukların nefesi soğuğun içinde kaybolur!
O görüntüleri gördünüz mü?
Biz sıcak evlerimizde, yuvamızın güvenli duvarları arasında uykuya dalarken; Gazze‘de bir çocuğun soğuktan donmamak için başını bir naylon parçasına nasıl soktuğunu, sellerin bastığı çadırlarda bellerine kadar suya gömülmüş çocukların nasıl titrediklerini ve küçücük çocukların boğulmasın diye kardeşlerini nasıl kucakladıklarını gördünüz mü?
Ben gördüm. Ve yaşamak gerçekten de bir suçmuş gibi içime oturdu.
***
Geçen hafta itibarıyla soykırımcı İsrail ateşkesi 497 kez ihlal etti; 130’u çocuk, 54’ü kadın olmak üzere 350 masumu katletti.
UNRWA, “1.3 milyon kişiye yetecek barınma malzemesi Gazze dışında bekletiliyor” diye feryat ediyor.
Dünya seyrediyor. İsrail de yardımların ulaşmasını engellediği gibi ilaçları, serumları, antibiyotikleri, diyaliz cihazlarını, ameliyat malzemelerini içeri sokmuyor.
Sessiz bir soykırım devam ediyor.
Bu soykırımın durması için ateşkes İsrail’in inisiyatifine bırakılmamalı, güçlü bir uluslararası gözlem mekanizmasıyla korunmalı.
Hayati yardımların (ilaç, gıda, kışlık barınma) girişini engelleyen tüm kısıtlamalar kaldırılmalı; acil kış yardımı fonları devreye girmeli. Sivilleri ve çocukları hedef alan eylemler için Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde hesap verebilirlik işletilmeli.
Gazzelilerin vatanlarından zorla çıkarılmasına, yani etnik temizliğe karşı dünya devletlerinin kategorik bir ret duruşu göstermesi için uluslararası toplum harekete geçmeli.
Yoksa bu suç, bu sessizlik suçu, insanlığı yok edecek!
Ve bir gün o çocuğun sorusu, çok daha şümullü bir soruya dönüşecek: “İnsanlık, bir daha geri döner mi?”


















