Bugünlerde çevremize baktığımızda, ilişkilerin eskisi kadar uzun sürmediğini fark etmemek imkânsız. Bir zamanlar insanlar yıllarca aynı sofrada ekmek bölüşür, zorlukları birlikte göğüsler, küçük tartışmalara rağmen yan yana kalmayı öğrenirdi. Şimdi ise, bir bakıyoruz ilişkiler birkaç ayda tükeniyor, bazen bir mesaj bile atmadan son buluyor. Peki, ne değişti? İnsan kalbi hâlâ aynı kalp… Sevgi hâlâ aynı sevgi. Ama neden bu kadar çabuk yoruluyoruz birbirimizden? Cevabı bulmak için önce yaşadığımız çağın ruhuna bakmak gerekiyor. Biz, hız çağında yaşıyoruz. Telefonlarımızdaki bildirimler sabırsızlığımızı besliyor, sosyal medyada saniyeler içinde yeni yüzler görüyor, birkaç kaydırmada onlarca farklı ‘ilişki modeli’ne maruz kalıyoruz. Böylece zihnimiz, gerçek bir bağın sabırla büyümesine fırsat vermeden hep yeni olana yöneliyor. Daha derinleşmeden, daha kalpten hissetmeden “tüketiyoruz” ilişkileri. Oysa sevgi, aceleye gelmez. İlişki, hızlıca tüketilecek bir ürün değil; sabırla yoğrulması gereken bir yolculuktur. Ama modern insan, bu yolculukta sabırsız. Sorun çıktığında “tamir etmeyi” değil, “değiştirmeyi” seçiyor. O yüzden günümüz ilişkileri, kalıcı bir kök salmadan solup gidiyor.
GÜNÜMÜZ AŞKLARININ KISA SÜRMESİNİN 4 SEBEBİ
1- Yeni dönem ve tüketim kültürü
Bir zamanlar birini tanımak aylar, hatta yıllar alırdı. İnsanlar aynı mahallede büyür, mektupla haberleşir, sabırla karşısındakini tanımaya çalışırdı. Bugünse bir uygulamada birkaç saniyede yüzlerce kişiye bakabiliyoruz. Bu hızlı seçim, beraberinde hızlı vazgeçişi de getiriyor. Çünkü insan zihni, “daha iyisi var mı?” sorusuna kapıldığında, elindekini keşfetmeye niyet etmiyor. Oysa gerçek yakınlık, “derinleşmekten” doğar. Ama hız çağında derinleşmeye fırsat kalmadan, ilişkiler yüzeyde tüketiliyor. Bir sosyal medya gönderisine birkaç saniye bakıp sıkıldığımız gibi, bir ilişkiye de çabucak sıkılıp başka sayfaya geçiyoruz.
2- Kusursuzluk beklentisi
Hiç kimse kusursuz değil. Ancak modern kültür bize sürekli mükemmeli pazarlıyor. Reklamlarda “ideal eş” modeli, dizilerde hatasız karakterler, sosyal medyada filtrelenmiş mutluluklar… İnsan zihni bu görüntüleri “gerçek” sanmaya başladığında, yanında yürüyen insandan da aynı kusursuzluğu bekliyor. Oysa uzun soluklu ilişkiler, kusurları kabul edebilme sanatıdır. Çatışmalar, anlaşmazlıklar, farklılıklar… bunların hepsi bir ilişkinin parçası. Bugün ise en küçük tartışmada, en ufak hayal kırıklığında “bitti” demek çok kolay hale geldi. Halbuki kalıcı sevgi, eksikleri birbirinin sevgisiyle tamamlamaktan geçer. Kusursuzluk beklentisi arttıkça, sabır ve tolere etme kültürü azalıyor; ilişkilerin ömrü de kısalıyor.