İadesi istenen Siloam Yazıtı şimdi mi önemli oldu?

spot_img


Akıl alır gibi değil, tarihten, sanattan ve yazıtlardan bahsediliyor, üstelik savaşın tam ortasında. İstanbul’da Arkeoloji Müzesi‘ndeki bir tarihi eser, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu‘nun 15 Eylül’de yaptığı açıklamayla yeniden gündeme geldi. Eseri daha önce istediklerini ve verilmediğini söyledi. Sormak istiyorum eser niye bir anda şimdi akıllara geldi ve gündem oldu? Bir ülke olarak kendi eserimiz denilen bir esere sahip çıkmak bu olmamalı. Kültürel diplomasinin en kötü örneği olabilecek açıklamalar, burada sana verilen önem değil mesele burada yeni bir gündem oluşturmak. Peki bu yazıt neden önemli? Siloam Yazıtı, 2700 yıllık bir taş kitabe ve arkeoloji dünyasında oldukça özel bir yere sahip. Yazıt, Yahuda Kralı Hezekiya dönemine ait ve Fenike alfabesi kaynaklı Paleo-İbranice dilinde yazılmış.

1880’de, o dönem Osmanlı İmparatorluğu‘nun kontrolündeki Kudüs‘te Siloam Tüneli’nde bulunan altı satırlık yazıt, tünelin iki uçtan kazılmasını ve ortada birleşmesini anlatıyor. Yazıt, işçilerin kazma sesleriyle birbirlerine yaklaşmalarını tasvir ediyor. İsrail, tarihi eseri, “modern Yahudi devletinin tarihsel meşruiyetinin kanıtı” olarak görüyor. Siloam Yazıtı, İsrail tarafından Kudüs’teki Yahudi varlığının antik kökenlerine dair somut bir belge olarak sunuluyor. Yazıt çıkarılırken kırılmış ve 1882’de İstanbul’daki Müze-i Hümayun’a gönderilmişti.

Osmanlı İmparatorluğu’nun modern anlamdaki ilk müzesi olan Müze-i Hümayun, zamanla yazıtın sergileneceği İstanbul Arkeoloji Müzesi‘nin de temelini oluşturmuştu. Yazıt özetle bizim, geri de vermiyoruz. Netanyahu’ya bir öneri: Yazıtı geri istiyoruz açıklamaları yerine savaşı bitirmeye odaklansanız, empati yapıp bu insanlık suçuna son verseniz daha hayırlı olacak. Bir lider olarak gücünüzü, çatışmayı bitirecek somut adımlar ve insani koridorlar açmak için kullanın lütfen. Unutmadan yazıtın kopyası zaten ülkenizde; gerçeği iade edilse bile ziyaret edecek kimseniz kalmadı. Özetle tarihe kaydınız şimdiden bu şekilde geçmiş durumda.


GÜZELLİK UĞRUNA MAYMUNLAŞMAK

HAFTANIN en etki bırakan etkinliklerinden biri Ayşe Kırca‘nın güzellik üzerine düşündürten yeni sergisi oldu. Daha kapıdan girdiğiniz anda sizi düşünmeye zorlayan, duygularınızı dürten bir fikirle karşılaşıyorsunuz. Sergi, güzelliğe dair bugünün en büyük yanılsamalarını ve saplantılarını öyle doğrudan, öyle cesur bir şekilde ortaya koyuyor ki, kendinizi bir anda aynaya bakarken buluyorsunuz.

Bugün “güzel” olmak asla yetmiyor. Sosyal medyanın sürekli pompaladığı estetik standartlar, Hollywood’un bile teslim olduğu zayıflama iğneleri, güzellik endüstrisinin ardı arkası kesilmeyen makineleri… Ve tüm bunların bile yetersiz kaldığı yerde devreye filtreli uygulamalar giriyor. Olduğumuz gibi görünmekten, kendimizi sevmekten giderek uzaklaşıyoruz. Öylesine uzaklaşıyoruz ki güzellik takıntısı bizi absürtlüğün eşiğine sürüklüyor, hem dijital dünyada hem gerçek hayatta.

Ayşe Kırca’nın işleri, işte tam da bu noktada insanı yakalıyor. Tekdüzeleştirilmiş, tornadan çıkmış bir estetik algısının, insanı nasıl maymunlaştırdığını yüzünüze vuruyor. Salonun içinde dolaşırken maymun imgeleri her yerde. Bazen bir tabloda, bazen masanın üzerindeki fotoğrafın içinde, bazen de doğrudan bir heykelde karşınıza çıkıyor. Bu tekrar tekrar karşınıza çıkan maymunlar, aslında hepimizin karikatürü.

Bir kalıba sığmak uğruna kendi özümüzden vazgeçmemizin ironik sembolü. Tarih boyunca “güzel”, “yakışıklı” ya da “genç” olmak değerli görüldü. Ama kime göre? Neye göre? Bu soruların cevabı o kadar değişken ki… Güzellik yarışmaları, fotoşoplu reklamlar, reality şovlarda sürekli kusursuz görünen ünlüler… Hepsi bizi tek tipleştirmeye çalışıyor. Çeşitlilikten, farklılıktan, insan olmanın kendisinden uzaklaştırıyor. Ve sonunda, evrim ileri gitmek yerine tersine dönüyormuş gibi: İnsandan tekrar maymuna. Bir tablo diyor ki mesela güzellik uğruna, birbirine benzeyen bedenler, birbirine benzeyen yüzler, birbirine benzeyen hayatlar… Oysa çeşitlilik, uyum, insana özgü farklılık, gerçek estetiğin ta kendisi.

Ben bu sergiden çıkarken uzun süre düşündüm: Güzel olmak için neyi feda ediyoruz? Ve o fedakârlığın sonunda hâlâ insan kalabiliyor muyuz? Siz de düşünün ve Ayşe Kırca’nın işlerini mutlaka takip edin. Çağdaş sanat dünyası gerçek bir yetenek kazandı, ne mutlu biz sanat severlere, bir sonraki sergisini merakla bekliyoruz…



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img