İlişkileriniz neden hep aynı yerde bitiyor?

spot_img


Bir kadın düşünün… Her ilişkisine, “Bu sefer farklı olacak” umuduyla başlıyor. İlk zamanlar her şey güzel; mesajlar, ilgiler, planlar… Ama haftalar geçtikçe karşı taraf uzaklaşıyor, soğuyor. Kadın ise daha çok yaklaşmaya çalışıyor. Aradıkça cevaplar kısalıyor, sorduğu sorular havada kalıyor. Sonunda hikaye hep aynı yerde bitiyor: “Benden uzaklaştı.” Bir başka adamı düşünün… Sevgi istiyor ama biri ona gerçekten yaklaştığında boğuluyormuş gibi hissediyor. Mesajlara geç dönüyor, buluşmaları erteliyor, kendine daha fazla “alan” yaratmaya çalışıyor. Sonra bir bakıyor ki, yine yalnız… Farklı hayatlar, farklı kişiler… Ama aslında aynı görünmez bağın iki ucu. Bazı insanlar, ilişkilerinde kendilerini hep aynı hikayenin içinde bulur. Bir bakarsınız, hep uzak duran kişilere aşık oluyorsunuz. Ya da tam tersi, biri size yaklaşınca boğuluyormuş gibi hissedip uzaklaşıyorsunuz. Peki, bu tekrar eden senaryolar nereden geliyor? Neden kalbimiz, aynı yollardan defalarca geçiyor? Aristoteles, dostluğu insanın en yüksek erdemlerinden biri saydı; Mevlana, sevginin insanı Hakk’a ulaştıran köprü olduğunu anlattı. Freud, erken çocukluk deneyimlerinin yetişkinlikteki ilişkilerimizin temelini oluşturduğunu söyledi. Bowlby, bu bağı “bağlanma kuramı” ile bilimsel çerçeveye oturttu; Mary Ainsworth ise bebeklerin annelerine tepkilerinden yola çıkarak bağlanma türlerini tanımladı. Alfred Adler, sevgi ihtiyacının toplumsal uyumla, Eric Fromm ise sevmenin öğrenilmesi gereken bir sanat olduğunu yazdı. Bugün ise bu sorulara özellikle Bowlby ve Ainsworth’un geliştirdiği modern psikolojinin bağlanma stilleri perspektifinden bakacağız. 1960’larda John Bowlby’nin öncülüğünde gelişen Bağlanma Kuramı, Mary Ainsworth’un çalışmalarıyla derinleşti. Ve bize şunu öğretti: İlk bağlarımız, hayatımızın geri kalanındaki ilişkilerimizin sessiz mimarlarıdır.

BAĞLANMA NEDİR?

Bağlanma, bir insanın başka birine duygusal olarak bağlanma, yakınlık kurma ve güven hissi geliştirme biçimidir. Bunu anlamak için bebeklere bakmak yeterli. Bebek, annesinin varlığında güvende hisseder; yokluğunda ise korkar. Bu, hayatta kalma içgüdüsüdür. Ama mesele sadece çocuklukta kalmaz. Yetişkinlikte de aynı mekanizma, romantik ilişkilerimizden arkadaşlıklara kadar her yerde işler.

DÖRT BAĞLANMA TÜRÜ

1- GÜVENLİ BAĞLANMA

Bu bağlanma stiline sahip kişiler, ilişkilerinde hem yakınlığı hem de bireyselliği koruyabilir. Partnerlerine güvenir, sevgi verir ve sevgiyi almayı bilirler. Örnek: Partneriniz iş seyahatine gittiğinde onu özler ama bu sizi paniğe sürüklemez.

2- KAYGILI BAĞLANMA

Bu kişiler, terk edilme korkusuyla sürekli yakınlık arar. Sevgi gördüklerinde bile “ya giderse?” endişesi bitmez. Örnek: Partnerinizin birkaç saat mesaj atmaması bile “Beni artık istemiyor mu?” düşüncesini tetikleyebilir.

3- KAÇINGAN BAĞLANMA

Fazla yakınlıktan rahatsız olan, bağımsızlığı aşırı önemseyen kişiler. Yakınlık arttığında duygusal olarak geri çekilirler. Örnek: Partneriniz duygularını açtığında, konuyu değiştirmek ya da fiziksel mesafe koymak isteyebilirsiniz.

4- DAĞINIK BAĞLANMA

Hem yakınlık isteyip hem de bundan korkan kişiler bunlardır. Çocuklukta travmatik deneyimler, bu bağlanma stiline zemin hazırlayabilir. Örnek olarak partnerinizden uzak durmayı tercih eder, sonra da aniden aşırı yakınlık talep edersiniz. Bir kısır döngüdür.

KENDİNİZE SORUN

Partneriniz uzaklaştığında ne hissediyorsunuz? Panik mi, rahatlık mı?Yakınlık arttığında içinizde huzur mu var, yoksa kaçma isteği mi?İlişkilerinizde sürekli aynı döngüleri mi yaşıyorsunuz?

Bu sorulara verdiğiniz yanıtlar, bağlanma stilinizin ipuçlarını verir. Bağlanma tarzımız, çocuklukta yazılmış bir senaryo olabilir. Ama o senaryonun yönetmeni hâlâ biziz. Yeni sahneler ekleyebilir, finali değiştirebiliriz. Çünkü güvenli bağlanmak, sadece başkalarıyla değil, önce kendimizle barışmaktır. Ve belki de asıl güvenli liman, bir başkasında değil; kendi içimizdedir.

BEYNİMİZ NEDEN BÖYLE ÇALIŞIYOR?

Bağlanma stillerimiz, beynimizin özellikle çocuklukta şekillenen sinir ağlarının bir ürünü. İlk bakım verenimizle yaşadığımız deneyimler, “ilişkiler güvenli mi, tehlikeli mi?” sorusuna verdiğimiz cevabı belirliyor. Limbik sistem bu cevapları bir güvenlik protokolü gibi saklıyor. Yetişkin olduğumuzda ise farkında olmadan bu protokolü tekrar tekrar uyguluyoruz.

BAĞLANMA TARZINIZI DEĞİŞTİRMEK MÜMKÜN

İyi haber şu ki, bağlanma stilimiz sabit değil. Beynin nöroplastisite özelliğiyle güvenli bağlanmayı sonradan öğrenebiliriz.

FARKINDALIK: Kendi bağlanma stilinizi anlamak, ilk adım.

GÜVENLİ İLİŞKİLER: Duygusal olarak tutarlı ve destekleyici insanlarla bağ kurmak.

DUYGUSAL DÜZENLEME: Meditasyon, nefes çalışmaları, terapi veya günlük tutma ile duygularınızı yönetmeyi öğrenmek.

GEÇMİŞİN YENİDEN YAZILMASI: Geçmiş deneyimlerinize yeni anlamlar vererek, zihninizdeki eski hikâyeyi dönüştürmek. (Hatırlarsanız daha önce DAT (Durum+Anlam=Tepki) sisteminden bahsetmiştik.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img