24 Haziran’da ABD Başkanı Donald Trump’ın ateşkes ilanıyla sona eren İran-İsrail Savaşının ikinci raundu, önümüzdeki günlerde başlayabilir. İlk savaşın bitiminden itibaren taraflar yeni bir savaş için hazırlıklarına başlamışlardı zaten. İsrail’e beklenildiği üzere ABD ve Avrupa’dan mühimmat yağmaya başlamıştı ve bu akış devam ediyor. Zaten ateşkes ilanının en önemli sebeplerinden biri, İsrail’in mühimmatının tükenmesi ve İran füzelerinin İsrail’e büyük zararlar vermesiydi. Zira İsrail’in güçlü pozisyonda olduğu bir savaşta ateşkes istemeyeceğini ve kabul etmeyeceğini de herkes bilir.
Son katıldığı podcastlerden birinde ünlü ABD’li siyaset bilimci John Mearsheimer, “İran’ın yerinde olsaydım savaşa birkaç hafta daha devam ederdim. Çünkü İsrail çok zor durumdaydı” ifadelerini kullandı. Gerçekten de İran füzeleri İsrail’e hiç tahmin edemeyeceği hasarlar verdi. Medya karartması sebebiyle bu hasarın boyutlarını bilmemiz zor. Ancak Hayfa Belediye Başkanı’nı isyan ettirecek türden zararlar verildiğini biliyoruz.
Ancak İran tarafı da özellikle savaşın ilk safhalarında oldukça hazırlıksız yakalandı. Önemli komutanların ve siyasilerin İsrail’in nokta operasyonlarına hedef olması, savaşın yönetimini ve karar alıcılar arası koordinasyonu sekteye uğrattı. Ayrıca sivil alanların ve Tahran gibi metropollerin hedef alınması da psikolojik yıpratma savaşının etkili veçhelerindendi. Takip edenler, Tahran’dan diğer şehirlere giden İranlıların otoyollarda oluşturdukları uzun kuyrukları hatırlayacaklardır.
Şimdi iki taraf da ilk turdaki eksik ve zayıf taraflarını tahkim edebilmek adına çalışıyor. İki tarafın da yeni bir çatışmaya hazırlık yapması, bu sefer çok daha şiddetli bir savaşın bizi beklediğini gösteriyor. Özellikle İran tarafının hazırlıkları bu anlamda dikkat çekici. İranlılar bu kez İsrail saldırısına hazırlıksız yakalanmayacaklar. Saldırıyı her an olacakmış gibi tetikte bekliyorlar. Milli Güvenlik Yüksek Konseyi çatısı altında bir alt konsey kuruldu. Yüksek Savunma Konseyi adı verilen bu yapı, savaş zamanında emir-komuta zincirinin aksamaması ve kaybedilen komutanların yerine vakit geçirmeden yenilerinin atanarak askeri yönetimde sürekliliğin sağlanmasını hedefliyor. İran, ayrıca en güçlü olduğu füze konusunda da yeni testlerle kapasitesini artırmaya çalışıyor.
Rusya ve Çin’den askeri destek konusunda ise durum karışık. Şu ana kadar teyit edilmiş bir askeri sevkiyat bulunmuyor. İranlı milletvekili ve Meclis Milli Güvenlik ve Dış Politika Komitesi üyesi Ebulfezl Zührevend, Rusya’dan alınan MİG-29s savaş uçaklarının İran’a ulaştığını ve Şiraz’daki hava üssünde konuşlandığını iddia etti. Zührevend’e göre kısa süre içerisinde Su-35 uçakları da İran’a ulaşacak. Ancak hükümet ya da silahlı kuvvetlerden bu iddiayı teyit edecek bir açıklama gelmedi. Son olarak, İran-Rusya askeri ilişkilerinde ivme yaratması beklenen bir gelişme, 17 Ocak 2025’te iki ülke arasında imzalanan Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın 2 Ekim itibarıyla yürürlüğe girmesiydi.
Çin’in, İran’a olan askeri desteği konusunda ise net bir iş birliği resmi görmek mümkün değil. En azından Çin tarafı, İran’a askeri yardımda bulunuyorsa bile bunu açıkça ilan etmiyor. Çin’in İran siyasetinde son dönemde oldukça hesaplı ve dikkatli hareket ettiğini söylemek mümkün. Çin’in İran’ı silahlandırması, diğer bölge ülkeleri ile olan ilişkilerini sekteye uğratabilir. O yüzden Çin, dengeli bir yatıştırma siyaseti izlemeye çalışıyor. Her şeye rağmen, İran’ı İsrail karşısında tam ve kesin bir mağlubiyete -hususen parçalanma ve bölünme gibi sonuçlara sebep olabilecek- uğratacak bir süreci kabul etmeyeceği kesin.
İran’ın İsrail saldırısını yakın zamanda beklemesinin açık ve ikna edici sebepleri var. Tıpkı ilk saldırı öncesi İsrail’in sözde hukuki gerekçe üretmek için kullandığı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın İran’ın nükleer yükümlülüklerini yerine getirmediğine dair kararına benzer bir karar BM Güvenlik Konseyi tarafından alındı. 27 Eylül’deki Güvenlik Konseyi kararı, İran’ın 2015’teki nükleer anlaşmaya uygun hareket etmediğini tasdikledi. Bunun üzerine, nükleer anlaşma ile kaldırılan BM yaptırımlarının tamamı İran üzerinde yeniden uygulanmaya başlandı.
Dolayısıyla İran’ın yeniden Batılı aktörlerin nezdinde problemli bir aktör olarak kodlanması sürecine hız verildi. İsrail’in bu malzemeyi bir savaş sebebi sayacağından şüphe yok. Avrupalı kaynaklar da “askeri bir seçeneğe taraftar” değiliz kabilinden savaşın yaklaştığını haber veren açıklamalarına başladılar. ABD, çok yakın zamanda onlarca KC-135 Stratotanker uçağını Katar’daki El-Udeyd üssüne konuşlandırdı. Bu uçaklar havada yakıt ikmali yapmak için kullanılıyor. ABD’nin bu hamlesi de akıllara savaşın kapıda olduğu ihtimalini getirdi.
Washington Post’un iddiasına göre Trump, İran’a dört şarttan oluşan bir anlaşma teklifi sundu. Buna göre İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen bırakması, bölgesel müttefiklerine silah ve para sevkiyatını kesmesi, ABD ile doğrudan müzakerelere başlaması ve füze programını sonlandırması gerekiyor. İran’ın bu koşulların hiçbirini kabul edeceğini düşünmüyorum. Aksine, bu teklifi bir teslimiyet çağrısı olarak görüp reddedeceklerdir. Trump tarafı da böylece İran’ı daha fazla baskı altına almak için bir bahaneye kavuşmuş olacak. En önemlisi de bu bahane, muhtemel bir İsrail saldırısı konusunda ABD’nin zımni onayından açık desteğine kadar bir seçenek skalasını Vaşington’un önüne getirecek.