Kadın kadına sanatın ritmi Zeygâh’ın ilham veren hikayesi

spot_img


Zeygâh, Türkiye’deki ilk kadın ve çocuklara mahsus sanat atölyesi. Burada eğitim alan kadınlar, Zeygâh Ritim Topluluğu ile büyük konserler verdi. İlk başlarda kafelerin depolarında, gençlik merkezlerinin salonlarında sürdürülen çalışmalar, sonra Üsküdar merkezde bir mekân açmalarıyla sonuçlandı. Dört yılda sayıları artan kadın ve çocuklar; bendir, erbane, piyano, keman, kemane, ney, yan flüt, gitar, bağlama gibi enstrümanların yanı sıra tezhip, ebru, diksiyon ve fotoğrafçılık gibi alanlarda, yalnızca kadın öğretmenlerden eğitim almaya başladı. Zeygâh Sanat Atölyesi ve Zeygâh Ritim Topluluğu’nun kurucusu Zeynep Tuna ile konuştuk. O, müzik serüvenine 4-5 yaşlarında, tekkelerde annesinin dizi dibinde Türk Tasavvuf Müziği, Türk Halk Müziği, Sanat Müziği ve Tekke Musikisi dinleyerek başladı. Sadece dinlemedi, eşlik de etti. Aile meclislerinde ve Sivas’taki ilkokulunda yıl sonu programlarında söylemeye devam etti.

MÜZİK SEVDASI TEKKE MUSİKİSİYLE BAŞLADI

Babası sınıf öğretmeni, annesi ev hanımı olan Zeynep Tuna, o günleri şöyle anlatıyor: “Bir gün müzik öğretmenim babamı çağırarak ‘Çok yetenekli, ortaokulda konservatuvara alalım’ dedi. O dönemler 28 Şubat süreci yaşanıyordu, çok da sıcak bakılmıyordu. Rahmetli babam doktor ya da öğretmen olmamı istiyordu. Müzik öğretmenimin teklifini kabul etmedi. İçimde ukde kaldı. İlkokuldan liseye kadar olan eğitim hayatım boyunca müziğe ilgim hep devam etti. Enstrümanla tanışmam ise liseden sonra başladı. Babamın gönlü olsun diye öğretmenliğe yöneldim ama bir yandan okul, çalışma ve evlilik hayatı; bir yandan da sivil toplum kuruluşlarında aktif görev yapıyordum. Üniversite eğitimim sürerken hayatıma bendir girdi. Düm tek sesleri frekansımı değiştirdi. Erbane ile tanışınca ise ‘Benim enstrümanım erbane’ dedim. Tekke musikisinde kullanılan def, her ritimde verdiği hissiyatla beni kendine âşık etmişti. Farklı ekollerden dersler aldım, almaya devam ediyorum. En başlarda aldığım eğitimleri anaokul, ortaokul ve liselerde gençlerle buluşturup aktarmaya başladım. Sonra, ‘Neden sadece kadınlara mahsus bir eğitim vermiyorsun?’, ‘Helal bir dairede kadın kadına sanat yapabilir miyiz?’ soruları gelince, helal daire içinde eğitim yapmak ve aldığımız eğitimleri sahneye taşımak için küçük adımlar attık. Bir kafede üç kadın öğrencime ders vermeye başladım. Üç, beş derken sayımız arttıkça arttı. Ankara ve İstanbul’da eğitimler vermeye başladım. Farklı salonlar yetmemeye başlamıştı. Mekânsız da kaldık… Hatta atölyeyi açmadan önce, Hasanpaşa Camii imamının vasıtasıyla İskenderpaşa Tekkesi’nin içindeki güzel odalardan birinde eğitim vermeye devam ettim.”

Tuna, kadın kadına müzik yapabilmenin mümkün olduğunu belirtiyor: “Uzun süre muhtelif salonlarda eğitimler verdikten sonra kendi mekânımızı açabildik. Farklı branşlar da ardı ardına açıldı. 10, 20, 100 derken sayımız binlere ulaştı. Kadın kadına sanat yapabilmek mümkünmüş. Konservatuvar mezunu ya da gönüllü müzik hocaları eğitim verdi. Farklı kesimlerden hanımefendiler müzik grubuna ilgi gösterdi. Eşlerinde ya da kızlarında değişiklik gören erkekler, arayıp müzikle birlikte evdeki huzurlarının arttığını söyledi. Müzisyen grup üyeleri arasında arıcısı, avukatı, doktoru, psikoloğu, mühendisi, profesörü bile var. Bir gelen, diğerini getirdi.”

Kulaktan kulağa yayılan Zeygâh, kendi orkestrasıyla konserler vermeye başladı. Grubun başındaki Zeynep Tuna anlatmaya devam ediyor:

FİLİSTİN’E DESTEK İÇİN DEF ÇALDIK

“Bugün sayısı 40’a yakın hanımefendiden oluşan orkestramız, birçok konser verdi. Ankara Kalesi’ne çıkıp Filistin’e destek için def çaldık. Gazze’deki soykırımdan sonra, sanatla ve müzikle orada yaşananları duyurabilmek adına adımlar attık. Sadece savaşın değil, barışın içinde de sanat nasıl kullanılabiliyorsa, bizim de silahlarımız enstrümanlarımız. Ama kimsenin canını incitmeden, kimseyi üzmeden; yeri geldiğinde yumruğunu sıkarak, zulmün karşısında olduğumuzu insani bir duruşla gösterip din, dil, siyasi mevzuları bir kenara bırakarak sanatı bir cephe olarak gördük. Filistin’deki acıyı sahneye taşıdık. Onların yanında olduğumuzu, onlarla birlikte burada da üzüldüğümüzü hissettirmek istedik.”

İSLAMİ HASSASİYETLERE DİKKAT EDİLİYOR

İslami hassasiyetleri gözeterek konserler verdiklerini anlatan Tuna, şunları söylüyor: “Kadınlara konser veriyoruz. Konserlerimiz çok kalabalık geçiyor. Her gelen, bir sonraki sefere daha fazla kişiyi getiriyor. İlahi söyleyeceğiz sanıyorlar ama dünya müziklerinin her birini seslendiriyoruz. Konserimizin video kaydının alınmamasını rica ediyoruz. Bir kez konsere gelen bağımlısı oluyor. Bazı büyüklerimiz, ’10 yıl sonra İslami duyarlılık ortadan kalkacak, vokallerin sesi de paylaşılacak’ diyor. Hassasiyetlerin zamanla değişme ihtimali bizi korkutuyor. Bu değişimin olmaması için elimizden geleni yapıyoruz. En son Fatih’te, Yedikule Zindanları’nda Zeygâh Ritim Topluluğu olarak; içinde def, yan flüt, ney, keman, kanun, bağlama, kemane, piyano gibi enstrümanların yer aldığı 35-40 kişilik bir orkestrayla çok güzel bir çekim yaptık. Arkamızdan gelen bir kitle var. Bu omuzlarımızda bir sorumluluk. Cumhurbaşkanımızın ve Saygıdeğer Emine Hanımefendi’nin himayesinde ülkemizi temsil etmeyi çok isteriz.”

İSLAMİ ŞUURU GÖZETİYORUZ

Ayşe Çoban (Belediye çalışanı, 50):
Kadıköy İmam Hatip’te okurken Bosna için ilahi konserlerinde bulunurduk. Emine Erdoğan Hanımefendi de seyretmişti. Dava şuuru derken sanat bizden uzaklaştırıldığı için müzik içimde ukde kaldı. İslami şuuru gözeterek müzik yapmak istiyorduk. Şu an erbane çalıyorum. Konserlere katılıyorum. Müzik gönüllere ulaşım için bir araç.

İNSANLAR MUTLU OLUNCA MUTLU OLUYORUM

Merve Durmuş (İlahiyat öğretmeni, 30):
Grupta vokalim. İlkokuldan beri müziğin içindeydim ama kendi potansiyelimi bulunduğum yer bu grup oldu. Çocukken ilahiler söylüyordum, şimdi profesyonelleşti. Dini hassasiyetimi koruyarak okuyabiliyorum. Konserde insanların mutlu olduğunu gördüğümde mutlu oluyorum.

ERBANEYE KARŞI BÜYÜK BİR AŞKIM VAR

Nazlı Berna Şarkı (İlahiyat öğretmeni, 23):
3-4 yıl önce Erbane tutkusu başladı. İslami usullere uygun müzik grupları aradım. Sonunda Zeynep hocamızla tanıştık. Erbaneye karşı büyük bir aşkım var. Eğitimden sonra konserlere katıldım. İslami hassasiyeti gözetiyor olmamız toplumda kendimizi var etmemizi güzelleştiriyor. Konserde def çalarken parmaklarım buz gibi oluyor, heyecanlanıyorum.

HİÇ AKLIMA GELMEZDİ!

Emine Zülfa Bilgin (Diyanet personeli, 36):
Hobi amaçlı gruba katıldım. Ama erbaneyi çok sevdim, duygusal olarak kendimi iyi hissettim. Müzik ve ritim özellikle konuşursam anda kalmayı sağlıyor. Konserlere katılacağım ise hiç aklıma gelmezdi. Sahnede bir şeyler icra etmek günlerce süren emeğin alkışla karşılık bulması ve o coşku muhteşem bir şey. Çok mütevazı bir ailem var. Onlara göre marjinal kalıyorum ama gerekli kurallara uyduğumu anlayınca saygı duydular.

MÜZİK RUHSAL BİR TATMİN SAĞLIYOR

Elif Taşkın (Öğretmen, 50): Erbane kadim bir enstrüman. Bu aşk büyüyerek devam etti. Grupta kendimi gerçekleştiriyorum, mutluyum. Müzik ruhsal bir tatmin sağlıyor. Üç kızım var ve ‘Annem enerjik bir anne’ diye şaşırıyorlar. Balkan muhaciriyim. Balkanlar da konser vermek isterim.

HAYATINDA İLK DEFA KONSERE GELENLER DE VAR

Serpil Öğüt (İlahiyatçı, 48): Çocuk çoluk büyümüş biraz kendime alan açmak istedim. Biraz ben olduğum bir yerde olmak istedim. Grubu öğrenince hemen gruba adımı yazdırdım. Erbaneyi öğrendim ve artık eğitim veriyorum. Farklı alanlarda hiçbir şey bilmeyen birine tarif ediyorsun, gösteriyorsun ve ortaya bir şey çıkıyor ve bunda bir hisseniz var. Hayatında ilk defa konsere gelenler de var.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img