Miami sokaklarında karşınıza çıkan “COCO” adındaki küçük bir teslimat robotu, aslında sadece sipariş taşıyan bir cihaz değil. Yakın geleceğin neye benzeyeceğine dair açık bir haberci. Elinizde pazar çantanızla dışarı çıkmanıza gerek yok; siparişiniz evinize yürüyen bir makineyle geliyor. Ve bu sadece başlangıç.
New York’tan Miami’ye uçarken havalimanlarında da benzer bir tabloyla karşılaştım.

Eskiden check-in sırasında kuyruk bekler, insanlarla muhatap olurduk. Şimdi pasaportunuzu okutuyorsunuz, bagajınızı kendiniz bırakıyorsunuz, boarding kartını makine basıyor. İnsan faktörü hızla devreden çıkıyor.
Konfor artıyor ama insan emeğinin ağırlığı azalıyor.
Açık konuşalım: bu bir devrim değil, bir eleme süreci.
Teknolojinin yükselişi sadece hayatı kolaylaştırmıyor; aynı zamanda insanı sistem dışına itiyor. Şirketler küçülüyor, otomatize edilebilen her mesleğin değeri düşüyor. Sadece fiziksel iş değil, müşteri temsilciliği, finansal analiz, hukuki metin hazırlığı, medya editörlüğü bile bu riskin içinde artık.
Peki bu iyi mi, kötü mü? Cevabı siyah-beyaz değil.

İYİ YANI: İnsan, angaryadan kurtuluyor.
Zaman geri kazanılıyor. Yaratıcılığa, özgür düşünceye alan açılıyor.
KÖTÜ YANI: Sisteme uyum sağlayamayanlar “konfor tüketicisi” olarak hayatta kalırken, üretici olamayan bir kitle büyük bir hızla işsizliğe sürükleniyor.
Bugünün sorusu şu olmalı: Robotlar teslimatı yaparken, biz neyi teslim edeceğiz bu hayata? Eğer cevap “Hiçbir şey” olursa, evet, çok yakında sadece izleyen – ama üretmeyen – bir medeniyete dönüşeceğiz.
Teknoloji büyüyor. Soru şu: Biz onunla büyüyor muyuz, yoksa altında mı kalıyoruz?
SOSYETENİN YENİ TAKINTISI PİSTACHİO MİLK
Türkiye’nin aslında önünde duran ama hâlâ farkına varmadığı fırsat… Önce temelinden başlayalım: Pistachio Milk, yani antep fıstığından üretilen bitkisel süt. Tıpkı badem sütü, yulaf sütü, kaju sütü gibi. Fakat tadıyla, dokusuyla ve aromasıyla diğerlerinden çok daha karakterli.
Birkaç yıldır sessiz şekilde yükselen bu içecek, özellikle New York ve Miami gibi şehirlerde artık yalnızca “alternatif süt” kategorisinde değil – lüks lifestyle içeceği kategorisinde. Bugün Manhattan’daki pek çok üçüncü nesil kahveci, pistachio milk’i artık menü başına taşıyor. Miami’de beach club’lar bile kokteyllerini pistachio milk ile yeniden yorumluyor. “Matcha” nasıl bir dönem başroldeyse, şimdi aynı sahne pistachio milk’e devrediliyor. Kısacası: sosyetenin yeni gözdesi doğu kökenli yeşil bir mucize.

Burada esas ironik olan şu: Bu ürünün memleketi aslında Türkiye. Dünyanın en kaliteli fıstığı bizim topraklarımızdan çıkıyor.
Gaziantep ekonomisinin omurgası fıstık. Fakat global pistachio milk pazarını şu an yöneten kim?
ABD’li girişimciler. Biz hâlâ bu ürünü kavrulmuş tuzlu haliyle tüketirken, Amerikalı kafeler onu ‘liquid luxury’ olarak pazarlıyor. Yani mesele üretimde değil; zihniyette.
Akıllı olan ham maddeyi değil, trendi satar.
Tabii bir soru da şu: kalorisi? Evet, özellikle şeker ilaveli versiyonlar oldukça zengin. Sağlıklı mı tartışılır ama lüks tüketimde kalori artık kriter değil, kimlik ve duygu satın alınıyor. ‘Limonlu su’nun bile 15 dolara satıldığı bir dünyadan bahsediyoruz.
Ve ben şuna inanıyorum: Türkiye bu trendi yakalayıp kendi pistachio milk markasını çıkarırsa, global sahneyi yeniden sarsabilir. Çünkü bu kez ‘kültürel avantaj bizde.’


















