Mafya Kafası – CEM SANCAR

spot_img


Arka mahallelerin Apaçi denilen çocuklarına, olaysız gün geçmeyen kriminal semtlerin evlatlarına, “Büyüyünce ne olmak istiyorsun” diye sorsak…

Acaba kaç kişi “Mafya Babası” cevabını verir?

Sadece erkek çocuklar mı ya kızlar? Kızlar da mafya babasının sevdalısı olma düşünde midirler, ne dersiniz?

***

14 yaşında kızların 24 suçtan sabıkalı sevgilileri tarafından kafalarına kurşun sıkılarak öldürülmesine, 16 yaşında çocukların Al Capone‘u aratmayacak suç listesine baktığınızda bunu anlarsınız. Ya o sinir oldukları kıza işkence edip videoya çeken küçük kız çeteleri?

Neden bu denli pervasız olduklarını, neden onun bunun evine cumburlop gittiklerini bilemediğimiz, dur duraksız rezidans teraslarından, balkonlardan düşüp ölen o ana kuzuları… O gül fidanları…

Bunları bilirsek, oraların okullarında da nasıl bir akran zorbalığı olduğunu, nasıl bir endişenin kol gezdiğini, hangi yeraltı rüzgârlarının estiğini daha iyi idrak ederiz.

Mesele hiçbir zaman polisiye tedbirler değildir. Ki özellikle İstanbul Emniyeti elinden geleni yapıyor benim zannımca. Esas mesele bu mafyalaşma dalgasının toplumsal anlamda derinine inmek, derindeki zehirli çiçekleri bulmak olmalı…

***

12 yaşıma kadar İstanbul Suriçi‘nde bir letâfet denizinde yaşadım. Sonra aslında anamın süper ötesi gayretleri ve babamın ise dünya yıkılsa her akşam kurduğu çilingir masasının eşliğinde, varoşta bir türlü bitmeyen eve taşındım.

Üç paraya aldıkları arsalara derme çatma ev yapmaya çalışan göçerlerin arasına. İstanbullu bir iki aile vardı ama sonradan onlar da şehrin içlerine doğru kaçtılar.

Yazları çayır çimen, mısır tarlaları, dereler çam koruları. Kıran kırana mahalle maçları.

Kışları çamur derya. Yol yok, iz yok…

Asıl anlatmak istediğim yeni gelenlerin kültürü. Hepsinin çocukları yazları Kur’an kurslarına gidiyorlardı ama annemin adını doğru telaffuz edemiyorlardı. Anamın adı Tevhide idi. Onlara göre “Tefide!”

Çünkü “Tevhid” yabancı kelimeydi oralarda… Çayırlara yayılıp konuştuğumuzda arkadaşlarımın çoğu, ya o zamanlar bizim oralardan gözüken Yeşilköy Havalimanına bakıp orada gümrük memuru olmak istiyorlardı. Çünkü gümrükçü demek bol para(!) demekti.

Ya da polis veya futbolcu. Sonraları bir Yeşilçam filminde figüranlık yapan biri vardı ama o da gırgır vesilesiydi: Artist Ali. Filmde verdikleri pörsümüş takım elbiseyle gezip dururdu. Okuyup bir yere gelmek kimsenin düşünde yoktu. Uzak hastanelerde hastabakıcılık yapan babalarının kıt kanaat evlerinde, böyle bir şans görmüyorlardı kendilerinde.

Mafya olmak diye bir şey duymadım ama ben o sohbetlerde…

***

Sonra mafya dizileri geldi. Kurtlar Vadisi filan feşmekân. Ardından sökün etti en dip mafya vur kırı. O cinai bakışlar, o şiddet, o orman kanunu kargaşası. “Dayı!” diye hönkürmeler, meymenetsiz bir surata sahip olmanın erkeklik sanıldığı filmler, diziler. Bilek zoruyla imtiyaz kazanmalar. Cazgır kadınlar, eller kollar, mütemadiyen kavga…

Tarihi film ve dizilerde de öyle. Bu dizilere, oradaki ‘hayt huyt’lara bakanlar sormuyorlar mı kendilerine, böyle sürekli kılıç kanla yatıp kalkarken nasıl kuruldu bu medeniyet? Arifler veliler ilim irfan bilgelik nasıl, nerede?

Mâneviyat Medeniyeti denen şey film arası gazozu mudur bu ilde?

***

Bir de şu; toplumun büyük bir kesimi parayı yeni gördü. Cumhuriyetin uzun yılları boyunca şehirli bir seçkin kesim dışında para bilinmedi…

Para bilinince ne oldum delisi olundu. İşte o zaman İsviçre’yi 5’e katlayan güzellikte Karadeniz yeşilinde ucube apartmanlar bitti. Ege’nin mandalina bahçelerine beton atıldı. Parayı nasıl harcayacağını bilmeyenlerde simli çantalar, pırlantalı güneş gözlükleri ortaya çıktı. Masalara çıkılıp oynanan piyanist şantörlü alkolsüz eğlence mekanları açıldı. Bir paçozluk, bir hoyratlık, bir görmemişlik aldı başını yürüdü.

İstanbul (medeniyet) kültürü, cumhuriyet tarafından aşağılanınca elde birtakım büzük dudaklı elitler ve abartılı, kendini gazlayıp duran sert bir milliyetçilikten başka bir şey kalmamıştı. O da bir medeniyet seviyesi değildi. Bunu da bilelim…

Yani parayı yeni görenlerdeki bu eksiklik bir süre daha sürecek. Felsefe, irfan, kültür bir “entel” işi olarak görülüp gangster kıyafetleri giyilecek. Felsefe, edebiyat ve sanat üstüne konuşmak ve bundan keyif almak tuhaf bulunup, nezâket bir tür “efemine” hâl olarak görülecek…

Onun için kendince açılan (ki ben açık-kapalı ayrımına karşıyım) bazı hanımların Nü resimleri mumla aratacak bir görüntüye gelmelerinde şaşıracak bir şey yok. Merdiven altı kuru bir taassuptan çıkanların, çıktıkları anda ellerinde düstur edinecekleri bir “Hayatı Anlama Kılavuzu” kalmaması da normal.

***

Mafya kafası denen düşkünlüğü sadece kökten bir diriliş durdurabilir. Ve böylesi bir kültürel atılımın adı ancak ve ancak “Bilgelerimizi” hatırlayarak konabilir.

Mafyöz tiplerle dalgamızı geçmeden önce, bizzat kendimizi gözden geçirmeliyiz…



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img