Nihayet her türlü spekülasyon, tahmin ve yorum son buldu. CHP’nin, 3-5 Kasım 2023 tarihli 38. Olağan Kurultayı bağlamındaki iddialar bir noktaya bağlandı. Bağlanmasına bağlandı da acaba hakiki manada temize çekildi mi? Önce şu gerçeğin altını çizelim… Mahkeme, Türk yargısına dair önyargıları kırmakla kalmadı, anlaması gerekenler için çarpıcı bir ders ve karar verdi.
Kanımca… CHP kurultayının şaibeli olduğu iddia edilen kısmı ceza yargılamasına bırakılırken, 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne düşen kısmı için “davanın konusuz kaldığına” hükmedildi. Bu yönüyle nihai değerlendirme kamu vicdanına kaldı.
Mahkeme elbette, tüm iddiaları ölçtü biçti, delilleri değerlendirdi, diğer mahkemelerin kararlarının gerekçelerine baktı ve son dönem CHP kurultaylarında oy kullanan delegelerin listesi üzerinden karşılaştırmalı analizler yaptı. Derken… CHP’nin içinden geçtiği olağanüstü kurultay süreçlerini de dikkate aldı. Bu kurultaylar için imza veren delegeler ile oy kullanan isimleri gözden geçirdi. 22. Olağanüstü Kurultayda, üzerinde soru işareti oluşabilecek İstanbul delegelerinin oy kullananlar arasında olmadığını not etti. Böylece, 21 ve 22. olağanüstü kurultayları gerçekleştiren CHP’nin, kendisi açısından beyaz sayfa açma tedbirini hukuken yok saymadı.
Suçun şahsiliği prensibi gereği, şayet 38. Olağan Kurultaya (Kasım 2023) leke bulaştırılmışsa, sorumluları er ya da geç hesap verecektir. Fakat aynı CHP, ısrarlı kurultay kararları ve buradan çıkan sonuçlarla kendi iç hesaplaşmasını yaptığı ve iki yıl önceki kurultayın iradesini tekrarladığına göre, mahkeme açısından takdir zemini de pekişmiş oldu.
Burada şöyle kritik birkaç husus da vardı…
Ya… Bir delegenin bile olsa, iradesinin maddi menfaat karşılığı ile sakatlandığı kanısı yeterli kabul edilerek o kurultay yok hükmünde sayılabilirdi.
Ya da… İradesi sakatlandığı öne sürülen delege sayısının, mutlak sonucu değiştirmeyeceği kanaatiyle hareket edilebilirdi.
Veya… Dün açıklanan kararın çağrıştırdığı şekli ile CHP delegesi, şaibe bulaştığı tartışılan malûm kurultaya rağmen, seçilen yönetimi arka arkaya yaptığı olağanüstü kurultaylarla kendince aklamaya tabi tutuğuna göre, mahkeme açısından ayrıca karar ihdas etmeye gerek kalmamış olabilirdi.
***
Değinilmesi gereken asli konuya gelince…
Siyasi partilerin kongre ve kurultayları, ceza yargılaması dışında adliye koridorlarına taşınmamalı. Mesele, seçim hukuku baz alınarak Yüksek Seçim Kurulu‘nda karara bağlanmalı. Nitekim, YSK da CHP’nin, İstanbul İl Kurultayı ile ilgili verdiği kararlarla, parti isminden bağımsız şekilde, olması gereken çerçeveyi çizdi.
Dünden bugüne bir bardak suda koparılan siyasi fırtınanın bilançosunu çıkararak bu yazımızı tamamlayalım…
CHP’nin 38. Olağan Kurultayına yönelik iddiaların sahibi de suçlanan tarafı da CHP’lilerdi. Her ne kadar dosyalar yargıya taşınmış olsa da hesaplaşma CHP’nin iç işi idi. CHP’deki aile sorunlarının iktidarın işine yaradığı tezi, sadece günlük söylemden ibaretti. Neden? Çünkü, CHP’nin konsolide ettiği kemik bir taban zaten mevcut. Ötesi ise “emanet ve tepki oylarının” konjonktürel yönetimiyle ilintili olduğu için ancak seçim takvimi açıklanınca son düzlükte görülebilecek bir detaydan ibaret!


















