İspanya’nın kuzeyinde, Bask Bölgesi’nde yer alan San Sebastian (Donostia), sahil boyunca uzanan altın rengi kumsalları, zarif belle epoque mimarisi ve dünyanın en sofistike mutfaklarından biriyle tam bir hayal destinasyonu. Hem Paris’ten esinlenen şehir planı hem de Tokyo’ya taş çıkartacak lezzet devrimiyle San Sebastian, bir sahil kasabasından çok daha fazlası. Ve evet, San Sebastian’a gitmek için tam zamanı! Temmuz sonu, ağustos ve eylül başı güneşi bol, denizi ılık, restoranları aktif, festivalleri coşkulu. Üstelik şehri doyasıya gezmek için turist kalabalığının Paris veya Barselona’daki kadar yoğun olmadığı, gerçek yerellerle karşılaşacağınız altın bir dönem.
ENFES ŞEHİR MANZARASI
Bu şirin şehirde ilk durağınız La Concha Plajı olmalı. Şehir merkezinin tam ortasında yer alan bu hilal şeklindeki plaj, Avrupa’nın en güzel kumsallarından biri olarak gösteriliyor. İster sabah yürüyüşü yapın, ister akşamüstü güneşin tadını çıkarın… Kontrastları hissedeceğiniz bir yer: bir yanda şehir silueti, bir yanda Atlantik’in serinliği. Tarihi bir yürüyüş rotası arayanlar için de Monte Urgull biçilmiş kaftan. Zirveye ulaştığınızda sizi devasa bir İsa heykeli (Sagrado Corazon) ve enfes bir şehir manzarası karşılayacak. Ayrıca Castillo de la Mota, şehrin tarihine dair izler taşıyor. Parte Vieja ise San Sebastian’ın tam kalbi. Dar sokaklar, taş binalar ve her adımda karşılaşacağınız tapas barlar… Katedral, barlar, butikler hepsi burada. Hem tarih, hem yaşam bir arada.
SÖRFÇÜLERİN UĞRAK MERKEZİ
Şehrin en ikonik yapılarından biri Buen Pastor Katedrali. 1897’de inşa edilen neo-gotik tarzındaki bu katedral, sivri kuleleriyle adeta San Sebastian’ın ruhunu temsil ediyor. İçerideki vitraylar ve taş işlemeler hayranlık uyandırıyor. Dışarıdan bakınca Paris’teki Notre-Dame’ın kuzey kuzeni gibi! Modern mimariyi sevenler Kursaal Kongre Merkezi’ni mutlaka görmeli. Kursaal, hem konserlerin hem sanat etkinliklerinin merkezi. Hemen önündeki Zurriola Plajı ise sörfçülerin uğrak yeri. Heykeltıraş Eduardo Chillida’nın eserlerinden oluşan Peine del Viento tam bir açık hava yapıtı. Rüzgârın tarağı olarak anılan bu eser doğa ve sanatın nasıl birleşebileceğinin en estetik örneği.
SANAT SEVERLERİN ROTASINDA
Monte Igueldo’nun aksine, Monte Ulia turist haritalarına pek giremedi. Halbuki buradan başlayan yürüyüş rotaları, şehri yukarıdan izlemek için ideal. Yol boyunca terk edilmiş taş evler, eski askeri yapılar ve doğayla iç içe bir şehir manzarası sizi bekliyor. Çağdaş sanat meraklısıysan, Arteko Gallery’ye mutlaka uğra. Turistlerin çoğunun fark etmediği bu galeri, Basklı sanatçılara yer veriyor ve sanat üzerinden yerel kültürü anlamak isteyenler için altın değerinde.
MİCHELİN ROTALARI
San Sebastian, dünyanın kişi başına en fazla Michelin yıldızlı restoranına sahip şehirlerinden biri. Bu nedenle mutlaka Michelin rotasına uymanızı tavsiye ederim, önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın. Yeni nesil turistlerin pek uğramadığı Egia Mahallesi, özellikle genç sanatçılar ve tasarımcıların uğrak noktası. Tabakalera’nın arka tarafına doğru yürüdüğünde, küçük sanat galerileri, ikinci el kitapçılar, vegan kafeler ve bağımsız butikler sizi bekliyor. Zurriola Plajı’nın sonuna kadar yürüdüğünüzde Sagües adı verilen bu bölgeye ulaşırsınız. Burası sörfçülerin takıldığı, gün batımını izledikleri chill-out bölgesi. Her akşamüstü gençler buraya gelir, yerel gruplar bazen sokakta müzik yapar. Turistik değil, hayatın içinde… Turist radarının altındaki gurme cennet La Bretxa Pazarı’nın üstü artık çok tanıtılsa da alt katındaki et ve balık tezgahları hâlâ yerellerin alanı. Sabah erken giderseniz, Michelin şeflerinin bile alışveriş yaptığını görebilirsin. Peynir, balık, zeytin ezmesi alışverişi için şahane.