Işıltılı defileler, kırmızı halılar, dev reklam kampanyaları ve şöhretin büyüsü… Ancak bu gösterişli vitrinlerin arkasında kalan karanlık hikayeler, moda dünyasının başka bir yüzünü ortaya koyuyor. Skandallar öyle büyük ki, kimi zaman uluslararası casuslukla, kimi zaman cinayetle, kimi zamansa sistematik istismar zincirleriyle sonuçlanıyor.
Gucci markası bugün lüksün, zarafetin ve statünün simgesi olarak anılsa da, arka planında kanlı bir aile trajedisi yatıyor. 1995 yılında Gucci ailesinin son varisi Maurizio Gucci, Milano’daki ofisinin önünde vurularak öldürüldü. Cinayeti organize eden kişi ise eski eşi Patrizia Reggiani’ydi. Reggiani, uzun süredir ayrı yaşadığı Maurizio’nun sevgilisiyle olan ilişkisinden rahatsızdı ve onu ‘kendisini sinirlendirdiği’ gerekçesiyle ortadan kaldırmak için bir kiralık katil tuttu. Dava boyunca Patrizia’nın kara büyüyle uğraştığı, kendi kızına “Babanı öldürmek gerekiyordu” dediği ve lüks yaşam standardının bozulmasına tahammül edemediği ortaya çıktı. 29 yıl hapis cezasına çarptırıldı, cezasının büyük kısmını çektikten sonra serbest bırakıldı. Bu trajik olay, 2021 yılında vizyona giren House of Gucci filmiyle yeniden gündeme taşındı.
Gianni Versace… Moda dünyasında ihtişam ve yaratıcılığın sembolü. Ancak 1997 yazında Miami’deki villasında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Onu öldüren kişi, FBI’ın en çok arananlar listesinde yer alan seri katil Andrew Cunanan’dı. Cinayet, sabah saatlerinde, Versace’nin evinin merdivenlerinde işlendi. Katilin motivasyonu hâlâ net olarak bilinmese de, cinayet sonrası Cunanan’ın intihar etmesi, bu gizemi daha da derinleştirdi. Versace’nin ölümü sadece modayı değil, tüm dünyayı sarstı. O dönem medya, “Yıldızlar bile güvende değil” manşetleri attı.
Dünyaca ünlü lüks marka Prada, 2025 yaz koleksiyonunda yer alan sandaletlerle Hindistan’ın geleneksel Kolhapuri chappal tasarımını izinsiz kullandığı iddialarıyla gündeme geldi. Hintli zanaatkârlar ve kültür savunucuları, tasarımın tescilli bir kültürel değer olduğunu ve Prada’nın bunu sömürerek kâr elde ettiğini öne sürdü. Bombay Yüksek Mahkemesi’nde açılan dava teknik nedenlerle reddedildi ancak kamuoyunda markaya yönelik tepkiler büyüdü. Prada, “Sadece ilham aldık” dese de, kültürel emek ve tasarım haklarının ihlali tartışmaları alevlendi.
Ünlü tasarımcı Alexander Wang, #MeToo hareketinin moda dünyasındaki en çarpıcı isimlerinden biri oldu. Modeller, sosyal medya üzerinden Wang’in partilerde kendilerine uyuşturucu içkiler verdiğini, cinsel tacizde bulunduğunu ve bu durumu sistematik hale getirdiğini anlattı. Wang, tüm suçlamaları reddettiğini ve adının lekelendiğini savundu. Ancak bu skandal, modada erkek mağduriyetinin de görünür hale geldiği önemli bir dönemeç oldu.
Givenchy ve Burberry gibi markaların eski kreatif direktörü Riccardo Tisci, New York’ta bir modelin açtığı dava ile gündeme geldi. Model, Tisci’nin içkisine uyuşturucu koyduğunu ve onu evine götürerek cinsel saldırıda bulunduğunu öne sürdü. Sabah hiçbir şey hatırlamadığını söyleyen mağdur, test sonuçlarıyla birlikte dava açtı. Tisci ise tüm suçlamaları kesin bir dille reddediyor. Henüz dava sonuçlanmasa da, moda dünyasında özellikle kreatif figürlerin güç ilişkilerindeki suistimal potansiyeli yeniden sorgulanmaya başlandı.
AİLE İÇİ İHANET İKİ KARDEŞİ AYIRDI
Bugün Adidas ve Puma olarak bildiğimiz iki dev marka aslında bir zamanlar aynı atölyeden çıkmıştı. Dassler kardeşler, Adi ve Rudi, birlikte ayakkabı üretimine başlamış ancak kişisel anlaşmazlıklar, aile içi ihanet söylentileri ve egolar bu birlikteliği sona erdirmişti. Rivayete göre kardeşlerden biri, diğerinin eşiyle yakınlaşmış; bu kırılma ise markaların bölünmesine neden olmuştu. 1948 yılında Rudi, Puma’yı; Adi ise Adidas’ı kurdu. Aynı kasabada ama birbirine düşman iki marka olarak büyüdüler. Spor ayakkabının doğuşunda, aslında bir aile trajedisi yatıyordu.
İMPARATORLUK KURDU AMA GEÇMİŞİ PEŞİNİ BIRAKMADI
Modanın zamansız simgesi olarak kabul edilen Coco Chanel’in hayatı yalnızca zarafetle sınırlı değildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Paris’teki lüks Ritz Oteli’nde, Nazilerle işbirliği yaparak savaş tarihine adını bambaşka bir şekilde yazdırdı. Chanel’in, Almanya’nın istihbarat servisi olan Abwehr için çalıştığı ve resmi ajan numarasının F-7124 olduğu ortaya çıktı.
Nazi subayı ve sevgilisi Hans Günther von Dincklage aracılığıyla, Almanya adına casusluk yaptığına dair belgeler yıllar sonra gün yüzüne çıktı. Chanel’in bu faaliyetleri yalnızca söylentiden ibaret değil; “Sleeping with the Enemy” adlı biyografi kitabında bu karanlık geçmiş detaylıca anlatıldı. Savaşın ardından hakkında soruşturma başlatılsa da, Winston Churchill’in araya girmesiyle tutuklanmaktan kurtuldu. Chanel, modadaki imparatorluğunu kurmaya devam etti ama geçmişi asla peşini bırakmadı.
YENİ KOLEKSİYONUN YÜZÜ OLDU
Kardashian-Jenner klanının en küçük üyesi ama o kendisinin Kylie Cosmetics CEO’su olarak tanımlanmasını istiyor. Tabii ki bahsettiğimiz kişi Kylie Jenner… Jenner, Miu Miu markasının 2025 sonbahar-kış koleksiyonun yüzü oldu. Markayla uzun zamandır flört halinde olan 27 yaşındaki Jenner, markanın yeni sezon koleksiyonuyla harika görünüyor.
ALTIN DOKUNUŞLU ÇANTA
Dünyanın en zengin adamlarından biriyle kısa süre önce evlenen eski televizyoncu Lauren Sanchez’in her giydiği moda ve magazin basınında yer alıyor. Jane Birkin için üretilen orijinal Hermes Birkin çantayı açık artırmada satın alamayan Sanchez, geçtiğimiz günlerde en az o kadar iddialı olan bir Hermes çantayla fotoğraflandı. Fiyatı yaklaşık 250 bin dolar olarak açıklanan ve sapları tamamen 18 ayar altından olan Hermes Kelly Midas çantasıyla Sanchez oldukça mutlu görünüyordu.