Yaz mevsimi, Avrupa şehirlerine sadece güneşi değil, aynı zamanda capcanlı bir ruhu da getiriyor. Klasik müziğin kalbinde, doğayla iç içe bir şehir keşfetsem diyorsanız Avusturya’nın kalbinde yer alan Salzburg tam size göre. Mozart’ın izlerini sürerken dar sokaklarda kaybolacak, nehir kıyısında soluklanacak, her köşede başka bir hikayeye rastlayacaksınız. Alpler’in eteklerindeki bu romantik şehir, yaz boyunca festival coşkusuyla canlanırken, barok mimarisi altında geçmişin izleriyle bugünün neşesini birleştiriyor. Peki bu yaz, Salzburg’un hangi köşelerinde kaybolmalı, hangi ezgilerin peşinden gitmeli, gelin birlikte keşfedelim.
BİR TABLOYA ADIM ATMAK GİBİ
Ne Viyana kadar süslü, ne de Innsbruck kadar dağların gölgesinde… Salzburg, başka bir şey. Sanki bir barok tabloya adım atmış gibiyim. Renkler pastel, notalar havada asılı, kahve fincanları sohbet dinliyor. Avusturya’nın orta-kuzeyinde, yeşilin, müziğin ve tarihin kalbinde bir şehirdeyim. Salzburg’u ortadan ikiye bölen Salzach Nehri, sadece bir su yolu değil, bir zaman tüneli adeta. Bir yanda romantik, tarihi Altstadt (Eski Şehir); barok mimarinin başyapıtları, taş sokaklarında yankılanan keman sesleriyle yaşıyor. Diğer yanda daha canlı, daha hareketli Neustadt (Yeni Şehir) kafeler, kitapçılar, çağdaş sanat galerileriyle dopdolu. Tepeden bakınca, şehir bir müzik kutusu gibi: nehir bir melodi, evlerin çatısı arpej. Şehir merkezine bu kadar yakın olup da bu kadar huzurlu bir doğa bulmak şaşırtıcı. Ağaçlar arasındaki yürüyüş yolları, Salzburg’un taş sokaklarının aksine yumuşak ve dingin. Arada bir durup manzaraya bakıyorum: Katedral, kale, nehir, köprüler… Sanki her şey yerli yerinde. İnsan burada düşünmüyor, sadece hissediyor.
EL YAZMASI ESERLER
Salzburg’un her köşesi, Wolfgang Amadeus Mozart’ın çocukluk anılarıyla, melodileriyle dolu. Getreidegasse’deki doğduğu ev içeride Mozart’ın çocukluk kemanı, aileye ait portreler, orijinal el yazmaları sergileniyor. Karşı kıyıdaysa Mozart’ın sekiz yıl yaşadığı evi var (Mozart Wohnhaus). Daha kişisel, daha olgun bir Mozart’ın izleri var orada. Bir piyanoya dokunuyorsunuz, sanki biraz sonra Don Giovanni başlıyor. Ve Salzburg Katedrali… Mozart burada vaftiz edildi. İçeri adım attığınızda yükselen org sesi, sütunlardan yukarıya doğru çıkıyor başınızı eğip içe dönüyorsunuz istemsizce.
St. Peter Manastırı ve Mezarlığı
Avusturya’nın en eski mezarlıklarından biri. Barok kilise ve manastırın hemen yanında yer alıyor. Burada Mozart’ın kız kardeşi “Nannerl” ve ünlü ressamlar, bilim insanları yatıyor.
Eski taş evler, küçük atölyeler
Şehrin kalabalık ana caddelerinden uzaklaşmak isterseniz Steingasse’e uğrayın. Kahve zincirlerinden, hediyelik eşyaya her şey burada. Arnavut kaldırımlı dar sokakta yürürken zaman yavaşlıyor. Eski evlerin taş duvarlarında Mozart’ın gençlik izleri, küçük atölyelerde günümüzün sanat ruhu saklı. Sessizliği sevenler için hem bir soluklanma noktası hem de şehri başka bir gözle görme fırsatı.
Büyüleyici bir kasaba
Salzburg keşfet keşfet bitmiyor çünkü kendini sürekli yeniden bestelemeyi başarıyor. Barok mimarisiyle gözünüze, Mozart’ın izleriyle ruhunuza, festivalleriyle kalbinize dokunuyor. Salzburg’a gelip dünyanın en güzel köyleri arasında yer alan Hallstatt’ı görmeden olmaz. Hallstatt Salzburg’a 80 kilometre uzaklıkta, göl kıyısına kurulmuş ve etrafı dağlarla çevrilmiş olan büyüleyici bir kasaba. Bu muhteşem kasaba doğal güzelliği ve görselliği ile tabii ki UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Tuz madeni ve pazar meydanı ise mutlaka görülmeli.
Şehrin en romantik noktası
1606 yılında inşa edilen Mirabell Sarayı, sadece aristokratik bir yapı değil; aynı zamanda Salzburg’un en romantik noktası. Özellikle bahçeleri bir barok başyapıt. Mermer Salonda Mozart ailesi konser verdi. Bugün düğün törenleri için çok popüler. Sound of Music filmi burada çekildi.
Yazlık saray olarak inşa edildi
1615’te Başpiskopos Markus Sittikus için yazlık saray olarak inşa edilen Hellbrunn, Avusturya’daki en eğlenceli tarihi yapılardan biri. Ama dikkat,burada her adımda ıslanabilirsiniz. Mutlaka rehberli bir tur tercih edin çünkü hangi taşın altından fıskiye çıkacağını tahmin etmek imkânsız.
Ne yenir?
SALZBURG’DA her restorana adım attığınızda, kendinizi adeta bir zaman tünelinde hissediyorsunuz. Tahta sandalyeler, eski Avusturya müziği ve taş duvarlar arasında yemek yemek burada bir ritüel gibi. İşte bu üç lezzeti denemeden dönmeyin.
Kasnocken: Peynirle harmanlanmış küçük hamur parçaları; sıcak, tok ve bol aromalı.
Tafelspitz: Haşlanmış dana eti, genelde yanında sebzeler ve özel soslarla servis ediliyor.
Salzburger Nockerl: Vanilya aromalı, fırında pişmiş, hafif ve kabarık bir tatlı. Şehrin simgesi haline gelmiş.