FADİK SEVİN ATASOY
Annem Emel Göksu ile Danimarka Türkiye ortak yapımı uluslararası bir tiyatro projesinde sahneye çıkacak olmanın heyecanını yaşıyorum. Türkiye’den Emre Oskay’ın yapımcılığında Sky Film Global’ın ortak projesi olan yapım, 2026’ta Kopenhag’daki prömiyerin ardından Türkiye’de seyirci ile buluşacak. Çağdaş bir Pamuk Prenses masalını anlatacağız. Çalışmalarımız devam ediyor. Yurtdışında Türkçe oynayacağız.
İkimiz de birbirimizi iyi oynatmaya çalışıyoruz. Çok keyif alıyorum onunla sahnede olmaktan. Mayıs ayında da bağımsız bir filmde beraber oynayacağız. Mesleki olarak her şeyi paylaşıyoruz, anne kızız ama iyi anlaşan iki meslektaşız diyebiliriz.
Murat inanılmaz yetenekli bir oyuncu. İnanılmaz bir ses. Üstüne söylenecek söz yok. Biz onun sayesinde çok bedava çorba içtik. Turneye gidiyorduk. Onlar korodaydı ben sunucuydum o zamanlar. Restorana gidip yiyip içiyorduk, onun haberi yok, olsa kimseye ödetmez zaten, Murat bir makber söylesene diyorduk. Restoran sahibi kendinden geçiyordu hadi eyvallah deyip çıkıyorduk.
SAMURAY EĞİTİMİ ALDIM
Kardeşlerim dizisindeki Şengül karakterini dünya tanıyor. Barselona’da yürüyemedim. Katalonya’da bir köye gittim, garson beni görünce elindeki tepsiyi düşürdü. 120 ülkeye satıldı iş.
Bir rahatsızlık yaşadım ama atlattım. Bu hastalık çok kişisel bir yolculuk, kimi yalnız baş etmek istiyor kimi de destek alıyor. Ölümle yüz yüze gelince kendini samuray gibi hissediyorsun. O sınavda samuray gibi o hastalıkla savaşman gerekir. Ben bu işin samurayı oldum diyordum. Sadece içsel olmasın eğitimini de alayım dedim. Samuray eğitimi veren yer var mı diye araştırdım. Araştırmalarım sonucunda bu hocayı buldum. 16 nesildir samuray. Ailesinin bir tarafı da Ninja. Başvurdum. İki elemeden geçtim. Barbados’tan İngiltere’ye dünyadan 16 kadın Göcek’te buluştuk 5 gün hem Ninja hem samuray eğitimi aldık. İlk defa dünyada kadın samuray eğitimi veriliyor. Mayıs’ta hocamızın Japonya’daki okulunda 1.5 ay eğitime devam edeceğim.
Sabah 5’te kalkıp buz gibi kumun üstünde saatlerce kılıç kullanma eğitimi aldık. Sezgileri kullanmaya çalıştık. Samuray gibi girdik samuray gibi çıktık.
MURAT KARAHAN
OPERA BENİM İÇİN AŞK
Fadik benim üniversite arkadaşım. Muhteşem hocalarla çalıştığımız bir konservatuvar dönemiydi. Çok güzel eğitimler aldık. Sonuçta bizim işimizde oyunculuk da var. Karakterlerle özdeşlik kuruyoruz sahnede. Fadik başlı başına doğal yetenek. Anne baba olağanüstü oyuncular, genlerinde var. Çocukluğundan beri oyunculuk yapıyor.
Yurtdışına başarılı olmak için bazı önemli kurallar var. Yetenek olmazsa olmaz zaten, birinci kural bu. Çok çalışmak, disiplinli olmak, düzgün yaşamak, işinize saygı duymak önemli. Ben oldum kelimesini hayatınızdan çıkarmanız lazım. Kendi adıma öyle gelişti. Güzel bir sesim var biraz da genetik aslında.
ÖNYARGILARI KIRDIM
Birincilikle girdiğim konservatuvardan yine birincilikle mezun oldum. Hemen operaya girdim ama bana yetmedi. Hemen gidip İtalya’da Santa Cecilia Konservatuvarı’na giderek iki yıl boyunca, Renata Scotto ile Bruno Cagli’yle çalışma imkânı buldum. Vizyonumu bakış açımı opera kültürümü farklı boyutlara taşıdı. Çok çalıştım gerçekten. Oturduğun yerde öyle kariyer yapmana imkân yok. Hayatıma çok dikkat ettim. 50’nin üzerinde Bolşoy’da temsil yaptım.
Opera ve balenin kemik izleyicisi var. Salonlarımız her zaman doludur. O konuda izleyicimize müteşekkiriz. Genel Müdürlük yaptığım zaman da amacım, çok sesli müziğe önyargılı olan izleyicilerin ön yargısını kırıp onları da bize katmaktı. Geniş kitlelere ulaşan izleyicilerimiz oldu.
40-50 yaşından sonra sizin sayenizde operayı sevdim diye yüzlerce mesaj alıyorum. Bundan daha büyük mutluluk olamaz. Demek ki yaptığımız şey amacına ulaşıyor. Opera benim için aşk. İyi anlatıp iyi göstermek lazım. Doğru solistle dinletmek lazım.

BİROL GÜVEN
DİZİ SEKTÖRÜNDE AMERİKA BİLE BİZİMLE REKABET EDEMİYOR
Sinema Genel Müdürlüğünde bir buçuk yıl olmuş. Askerlik gibi görüyorum. İlk yıl acemilik dönemimdi. O bir yıldan sonra artık bir şeyler öğrendiğimi düşünüyorum. Bazı şeyler de tekrar etmeye başladı. Katıldığım etkinliklere ikinci kez katılıyorum artık. Şimdi daha iyi anlıyorum. Hayatım boyunca yaptığım işler cahil cesareti gibi oldu. Cahillikle beraber cesaret geliyor. Yaptığımız her şeyi cahilken yaparız. Yıllar önce o dizileri yaparken bilmeden yapıyordum. Düşünmemiştim nasıl oluyor diye. Teorisine kafa yorunca yapamamaya başlıyorsunuz. Benzerini, bir acemilik dönemini genel müdürlükte yaşadım. Bilmemenin avantajını yaşadım. Yani dizi yaparken ki çoğu şeyi cahil cesaretiyle yaptım. Bugünkü aklım olsa zaten yapamazmışım.
Kendime vakit ayırma gibi bir ihtimal yok. Gerçekten çok yoğun bir iş bu. Yetişmek mümkün değil. Yazamıyorum notlar alıyorum. Yazmayı erteliyorum. Yazma dönemim de gelecek. Bu görevler sonuçta geçici görevler. Yazacak çok şey birikti. Hayatım bir rutine dönmüştü. Bir senarist olarak büyük bir değişime benim de ihtiyacım vardı. Yazma tarafıma katkıda bulunacağına inandığım bir süreçteyim.
Sinema Genel Müdürlüğü olarak Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Devlet Opera ve Bale Genel Müdürlüğü’nden farklıyız. Onlar icracı kurumlar. Tiyatro ve opera bale gösterileri yapıyorlar. Biz üreten tarafta değiliz, sinema yapmıyoruz. Düzenleyen ve destekleyen bir yapımız var. Toplam 83 kişiden oluşan küçük bir destek birimiyiz. O yüzden bizde başarı da başarısızlık da özel sektörün üstünde.
2000 yılından beri çektiğim herhangi bir dizimin yayınlanmadığı bir gün yok. Bu gurur duyulacak bir şey mi bilmiyorum. Kendi yaptığım hiçbir şeyi izlemiyorum, insanlar sıkılacak diye endişe ediyorum.
TV’de gördüğümüz işlerin tamamı yurtdışı için yapılıyor. Biz neyi seyrediyorsak dünya onları satın alıyor. Ülkemiz için güzel bir şey ama ekranlarımızdan yok olan şeyler var. Bir kere kanalların renkliliği yok oldu. Her kanalda her gece sadece bir dizi ya da program var. TV’ler gündelik hayat dizilerini kaybettiler, satış değeri yok. Diğer taraftan Türk televizyoncularının hepsinin inanılmaz bir başarısı var. Burada bir şey yazıyorsunuz 1 milyar insan anlıyor seyrediyor. Hollywood’u geçtik bence. Amerika bizimle rekabet edemiyor. Bizim üretim gücümüz çok fazla. Bir haftada 2 saatlik bir dizi üretebiliyoruz. Bununla rekabet edebilecek ülke yok. Amerika dizileri satarken yaşam biçimiyle beraber satıyor. Kültür empoze ediyor. Türk dizileri bunu yapmıyor. Kültürel bir etki bırakıyor ama her ülke kendi dizisi sanıyor. O yüzden bizim oyuncularımıza inanılmaz bir sevgi ve hayranlık var. Aynı zamanda dizilerimiz dünyanın en büyük Türkçe kursu.
BİZİM SİNEMA STARIMIZ YOK, KİMSEYİ ÖZLEMİYORUZ
Pandemi dönemi tüm dünyada sinemayı çok etkiledi. Bir çok ülke pandemi öncesine döndü biz oradan dönemedik. Bunun birçok sebebi var. Nedenlerinden biri, maalesef bizim sinema starımız yok. Sadece beyazperdede göreceğimiz, film çekse de sinema salonlarına gidelim diyeceğimiz bir starımız yok. Hatırlayın, biz Cüneyt Arkın, Türkan Şoray filmlerini beklerdik. Çünkü başka yerde görme ihtimalimiz yoktu. Şu anda dizi sektörümüz o kadar büyük ki, bütün starlarımız ekranlarda. Dizi piyasamız o kadar büyük ki sinemamıza ne yazık ki zarar veriyor. Hafta içi TV’de bedava, izlediği o starları hafta sonu gidip bilet alıp sinemada izlemek istemiyor. TV’de olmasa bile dijitaldeler. Hep varlar. Artık kimseyi özlemiyoruz. İnşallah öyle bir sinema ekonomisi olur ki starlarımızı sinema salonlarında izleyebileceğimiz zamanlar gelir.


















