Türkiye’nin bir sorunu da obezite.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu bu konuda konuşmuş:
“10 milyonu aşkın kişinin boy-kilo ölçümü yapıldı. Yüzde 25’i obez olmak üzere kalan yüzde 70’in yüksek kilolu olduğu ortaya çıktı.
Yüzde 30’u ancak normal kiloda olan bir toplumuz.” Yüksek kilolu olmak, tansiyon, tip-2 diyabet, kalp rahatsızlıklarını da beraberinde getiriyor.
Obezite sorunu yaşayan bireylerin yıllık sağlık harcaması, normal kilolu bireylere göre yüzde 70 daha fazla.
Ayrıca, vücut kitle indeksi arttıkça, sağlık harcamaları da artıyor.
Obezitenin ülkemizde yıllık toplam hastalık yükü 186 milyar TL.
Bunun yüzde 41’i direkt maliyet, yüzde 59’u endirekt maliyet.
Sağlıksız beslenerek hem yaşam süremizi kısaltıyor ve yaşam kalitemizi düşürüyoruz hem de devlete korkunç bir sağlık masrafı çıkarıyoruz.
Elbette sağlıklı beslenme bireyde bitiyor.
Yüksek kalorili, yağlı ve şekerli gıdalardan uzak durmak, egzersiz yapmak vs. bireylerin uygulayabileceği birçok önlem var.
Ancak devlet olarak da bazı önlemler alınabilir.
Ülkemizdeki paketli gıdaların kalitesi, Avrupa Birliği standartlarının altında.
Yurtdışında aldığınız bilindik çikolata, şekerleme vs. gibi ürünlerin ülkemizdeki kalitesi düşük!
Örneğin ünlü bir dondurma markasının İngiltere‘de sattığı bir dondurmada yağsız süt oranı yüzde 13, meyve püresi oranı yüzde 11, süt ve meyvenin toplam oranı yüzde 24.
Türkiye’de satılan aynı markanın aynı ürününde yağsız süt oranı yüzde 1, meyve püresi oranı yüzde 0,4, süt ve meyvenin toplam oranı ise yüzde 1,4.
Bu nasıl bir çiftte standart?
Bunun gibi daha birçok örnek var. Sadece şekerli ürünlerde değil, normal gıda maddelerinde de Avrupa’ya göre kalite farkı var.
Gıda ürünlerinde kalite düşük olduğu için Türk halkı ne yazık ki, sağlıksız besleniyor.
Obeziteyle gerçekten savaşmak isteniyorsa önce gıda ürünlerindeki kalite Avrupa standartlarına çekilmeli.
Bunun maliyeti de gıda şirketlerine çıkarılmalı!
Zaten yıllarca Avrupa standartların altında ürünler satarak çok ama çok kar elde ettiler.
***
CEZALAR, SATILIK FİYATLARINI YÜKSELTİR Mİ?
Türkiye’de bir konut, bir emlak sitesinde 6 milyon 750 bin TL’den satışı çıkarıldıktan bir ay sonra fiyatı 8 milyon TL’ye yükseltilince ev sahibine 100 bin TL ceza kesildi. Böyle emlak ilanlarında haksız fiyat artışı yapan 1416 kişi hakkında işlem yapıldı ve toplam 172 milyon TL idari para cezası uygulandı. Emlak piyasasında spekülatif fiyat artışlarına karşı bu cezalar kesiliyor.
Evet, bazı konut sahipleri ya da emlakçılar kafalarına göre fiyat artışları yapıyor. Peki, ceza kesilenler arasında evini tadilattan geçirip fiyatı yükseltenler olamaz mı? Elbette kesilen cezalar için itiraz hakkı var.
Kesilen bu cezaları gördükten sonra evinize satış ilanı verirken aklınıza ilk ne gelir? Fiyatı baştan yüksek tutayım, sonra yükseltirsem ceza yerim diye düşünmez misiniz? Mutlaka bunu düşünüp yüksek fiyattan ilan girecekler olacaktır.
Eğer ev alacaksanız, ilanlardaki fiyatların bilinçli yüksek tutulma ihtimalini düşünüp, öyle pazarlık yapın!
***
EMEKLİYE KİRALIK DEĞİLDİR!
Ticaret Bakanlığı, bir ilan sitesinde ‘Emekliye kiralık değildir’ ibaresiyle yayımlanan konut ilanına ceza kesti.
Doğru karar. Daha önce “Öğrenciye, bekara ev vermem” diyenlere de ceza kesilmişti.
“Emekliye, bekara kiralık yok” tarzı açıklama ve ibareler eşitlik hakkına aykırı. Toplum vicdanını zedeleyen her türlü ayrımcı uygulamanın yasada cezası var.
Restoran, kafe, bar gibi işletmelerde ‘damsız girilmez’ uygulaması da eşitlik hakkına aykırı.
Damsız müşteri kabul etmeyenlere de ceza kesilmeli!
***
BEYİN KAÇ YAŞINDA ZİRVEYE ÇIKIYOR?
Batı Avustralya Üniversitesi’nde bilim insanları, onlarca yıllık psikolojik verilerden yararlanarak ‘bilişsel-kişilik işlevsellik endeksi’ adı verilen yeni bir ölçüm oluşturdu.
Bu indeks, zeka, muhakeme ve kişilik özelliklerinin yaşam boyu nasıl geliştiğini takip etti.
Ve insan beyninin genel işlevlerinin 55-60 yaş arasında zirveye çıktığı saptandı.
Akıl yürütme, hafıza kapasitesi ve işlem hızı gibi ‘akışkan zeka’ unsurları genç yaşlarda zirve yapıp zamanla azalırken, bilgi birikimi ve deneyimden oluşan ‘kristalize zeka’ yıllar içinde artmaya devam ediyormuş.
Sorumluluk bilinci ve stres altında sakin kalabilme gibi kişilik özellikleri de orta yaşa kadar güçleniyormuş.
Ayrıca finansal okuryazarlık 60’ların sonunda en yüksek seviyesine ulaşıyormuş.
İnsanlar kötüye giden bir şeye daha fazla yatırım yapma eğiliminden, yaşlandıkça uzaklaşıyormuş.
Gençlik yıllarında insan beyni daha iyi çalışıyor algısını tartışmaya açan bir araştırma bu.
Haberde araştırmaya destek olması için Charles Darwin’in ‘Türlerin Kökeni’ni 50 yaşında yayımladığı, Beethoven’ın 9. Senfoni’yi 50’lerinin ortasında bestelediği bilgisine de yer verilmiş.
Benim bu araştırmadan anladığım şu; karar verici, yönetici sınıfındaki insanların 55-60 yaş aralığında olmaları gerekiyor.
Hem zeki olup hem de bu yaşlarda sorumluluk bilinci ve stres altında sakin kalabilme gibi kişilik özelliklere sahip olan insanlar daha doğru kararlar veriyor.
Çok zeki ama genç olan bir yöneticinin stres altında yanlış karar verme olasılığı 55-60 yaş aralığındaki insanlara göre daha yüksek gibi gözüküyor.
***
Altyazı
“Kimse sana eşitlik veya adalet veya başka bir şey veremez. Eğer adamsan, sen alırsın”(Scarface)