Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın iç turizmi canlandırmak amacıyla hayata geçirdiği il tanıtımları geçtiğimiz hafta Bilecik’te devam etti. Bilecik’in benim için de ayrı bir önemi var. Babamın memuriyeti sebebiyle 1993 ve 1994 yıllarında bulunduğumuz Bilecik’te, ortaokulun ilk iki senesini okudum. 30 sene sonra yeniden Bilecik’te olmak, bana eski bir dostla karşılaşmak gibi geldi. Valilik desteğiyle yeniden keşfetme imkanı bulduğum Bilecik’te ilk hissetiğim şey, şehrin sessizliği ve sakinliği oluyor. Bu şehri özel kılan ise Osmanlı’nın doğuşuna tanıklık etmiş iki büyük ismin bu topraklarda yer almış olması. Anadolu’nun mütevazı yüzlerinden biri gibi görünse de, içine adım attığınız anda size yüzyıllar öncesinin ruhunu fısıldıyor. Bu yolculuğun kalbi ise hiç şüphesiz Şeyh Edebali Türbesi ve Ertuğrul Gazi’nin manevi mirası. Kent merkezine çok uzak olmayan bir tepenin üstünde, şehre yukarıdan bakan bir noktada karşılıyor sizi Şeyh Edebali Türbesi. Taş bir yoldan yürüyerek yaklaşıyorsunuz; çevreniz Osmanlı’nın ilk adımlarına şahitlik etmiş bir atmosferle çevrili.
Şeyh Edebali, 1206 yılında doğmuş, dönemin önemli dini ve ilmi merkezlerinden biri olan Merv şehrinden Anadolu’ya gelmiş bir alimdir. Mevlana Celaleddin-i Rumi ile çağdaş olan Edebali, özellikle tasavvuf alanında derin bir bilgiye sahipti. Bilecik ve çevresinde kurduğu zaviyede ilim ve irfan öğreterek hem halka hem de bölgedeki beylere yön vermiştir. En önemli tarihi rolü, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’yi yetiştirmesi olmuştur. Osman Gazi’ye sadece dini bilgiler değil, aynı zamanda adalet, devlet yönetimi, sabır ve hoşgörü gibi kavramlar da aşılamıştır. Rivayete göre Osman Gazi, bir gece Şeyh Edebali’nin zaviyesinde kalır ve rüyasında Edebali’nin göğsünden çıkan bir ayın kendi göğsüne girdiğini, oradan da büyük bir ağacın filizlendiğini görür. Bu rüya, Edebali tarafından Osmanlı Devleti’nin kurulacağının müjdesi olarak yorumlanır. Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü, sadece Osman Gazi’nin değil, yüzyıllar boyunca Osmanlı padişahlarının yönetim anlayışının temelini oluşturmuştur. Türbeye vardığınızda, bu derin anlamı adeta havada hissediyorsunuz. Türbe oldukça sade, gösterişten uzak ama bir o kadar etkileyici. Avludan içeri adım attığınızda sizi Edebali’nin sandukası karşılıyor.
Bilecik gezinizde Şeyh Edebali’nin izini sürdükten sonra rotanızı mutlaka Söğüt’e çevirmelisiniz. Çünkü burada bir başka büyük isim bekliyor sizi: Ertuğrul Gazi. Özellikle dönem dizileri sebebiyle yerli ve yabancı turistin gözdesi haline gelmiş olan Söğüt’ün sembolü Ertuğrul Gazi, 13. yüzyılın başlarında doğmuş, Oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı Boyu’nun lideri olmuştur. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad’ın hizmetine girerek Bizans sınırlarında uç beyi olarak görev yapan Ertuğrul Gazi, böylece hem İslam dünyası için hem de kendi boyu için yeni bir yurt kurmuş oldu.
TÜRKMENLERİN SAYGISINI KAZANDI
Ertuğrul Gazi, adaletli yönetimi, cesareti ve ileri görüşlülüğüyle çevresindeki Türkmenlerin saygısını kazandı. Onun kurduğu bu sağlam temel, oğlu Osman Gazi’nin devleti kurmasını mümkün kılmıştır. Söğüt’teki Ertuğrul Gazi Türbesi, bu büyük liderin anısını yaşatıyor. Türbeye çıktığınızda, sadece bir mezarı değil, bir milletin doğuş hikayesini selamlıyorsunuz.Türbe alp kostümü giymiş askerlerle korunuyor. Onların nöbet değişimi ziyaretçiler için anlamlı bir hatıra oluyor. Her yıl eylül ayında gerçekleştirilen Söğüt Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri, buranın ruhunu daha da canlandırıyor. Nitekim geçen etkinlikleri bir milyon kişi takip etmiş. Bilecik ve Söğüt’te dolaşırken, taşların arasına sinmiş bir tarihle yürüyorsunuz. Her adımınız, devlet kuran bir milletin ilk dualarına, ilk umutlarına, ilk cesaretine dokunuyor. Şeyh Edebali’nin duası, Ertuğrul Gazi’nin iradesi ve Osmanlı’nın ilk adımları… Hepsi, bu sade Anadolu topraklarında sessizce sizi bekliyor. Bu kısa ama anlamlı gezimizde bize eşlik eden İl Kültür ve Turizm Müdürü Serkan Bircan başta olmak üzere, tüm yetkililere teşekkür ediyorum.
ABDÜLHAMİT’İN SÖĞÜT’E İLGİSİ
Osmanlı İmparatorluğu’nun 34. padişahı, 113. İslam halifesi II. Abdülhamit’in Söğüt’e ilgi duymasının ayrı bir sebebi vardır. 19. yüzyıl sonlarında imparatorluk farklı etnik ve dini grupların ayrılıkçı eğilimleriyle sarsılırken, padişaha suikast eylemleri de yapılıyordu. 21 Temmuz 1905 tarihinde düzenlenen Yıldız Suikastı girişimi de o eylemlerden biriydi. II. Abdülhamid’in, Yıldız Camii’ndeki cuma namazından sonra bineceği arabaya zaman ayarlı bomba yerleştirildi. Ancak, o gün, Abdülhamit, her zamankinden daha fazla vakit geçirdi camide. Kimi kaynaklara göre vaaz veren hocanın duayı uzatması kimi kaynaklara göre ise namaz sonrası Abdülhamit’le bir askerin konuşma yapması sebebiyle zaman ayarlı bomba, Abdülhamid araca binmeden önce patladı. Birçok kişi hayatını kaybetti, ancak padişah kurtuldu. Padişahın canı pahasına üstüne atlayarak koruyan askerin Söğütlü olduğunu öğrenmesi Abdülhamid’in Söğüt’e olan sevgisi ve ilgisi daha da artırdı. Bu olaydan sonra Abdülhamid, Söğüt’e giderek içinde cami, çeşme, imaret içeren Hamidiye Külliyesi’ni yaptırdı.