Rüzgarla yeniden doğdu – Cumartesi Sabah Haberleri

spot_img


Yüzmeyi Çınarcık’ta öğrenirken babamdan aldığım ilk ders, “Suda şaka olmaz” idi. Bu haftaki hikayemiz de denizde babasının tatsız şakasına maruz kalan bir çocuğun, 30 yıl sonra deniz korkusunu yenip ülkemizi uluslararası yarışmalarda temsil edecek seviyeye gelişinin öyküsü… Pelin Keskin, İzmir’de doğmuş büyümüş. Ardından İstanbul’da tiyatro-sinema sektöründe yıllarca oyuncu olarak çalışmış. Derken kendini denizde bulmuş! Yıllarca uzak durduğu denizle kürek sporu sayesinde barışmış. Sonrası çorap söküğü gibi… Küreğin ardından yelken sporuna geçmiş. Ve peş peşe ulusal başarılar… En son mayıs ayında Cumhurbaşkanlığı 6. Uluslararası Yat Yarışları Kurtuluş Kupası’nda takımıyla birinci oldu. Şimdi yelken sporunun dünyadaki en prestijli yarışmasına hazırlanıyor. Bu sene 100’üncü kez düzenlenecek Rolex Fastnet Race’te Pelin Keskin ve ekibi, 26 Temmuz 2025’te ülkemizi temsil edecek! Kendisiyle spor kariyeri üzerine konuştuk.

– Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

– İzmir’in Torbalı ilçesinde doğup büyüdüm. Liseden sonra İstanbul’a geldim ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde tiyatro eğitimi aldım. Uzun yıllar sahne sanatlarıyla ilgilendim. Kılıç Günü, Alayına İsyan ve Taksim Hold’em gibi televizyon ve sinema projelerinde rol aldım. 15 yıl Seden Kızıltunç ile kabare ve tiyatro oyunlarında sahneye çıktım. Hayatımın son 12 yılını ise düzenli olarak kürek sporu yaparak geçirdim. Büyükler Türkiye Kupası Yarışları’nda master kategorilerde çok sayıda birinciliklerim var. Son üç yıldır yelkene geçtim.

– Kariyerinizin dönüm noktası neydi?

– Osman Sınav’la tanışmam ve dizilerde oynamaya başlamam oldu. 25 yıl oyunculuk yaptım. Ancak bir zaman sonra ne yazık ki projelerim yayından kaldırıldı. Bu durum ruhsal sağlığımı etkileyince spor yapmaya başladım. Bu karar, hayatımın en önemli ve dönüştürücü kırılma noktasıydı.

– Yelkenle yolunuz nasıl kesişti?

– Önce kürek sporuna başladım ve yaklaşık 12 yıl boyunca devam ettim. Kedilerimle ilgilenen veterinerim bir gün bana, “Siz neden yelken yapmıyorsunuz?” diye sordu. Merak ettim. Pandeminin hemen ardından yelkenle tanıştım. Bir süre sonra Onur Tok ve ekibiyle yollarımız kesişti. Bana yelken sporunu profesyonel anlamda öğrettiler. Türkiye’deki birçok yelken trofesine katıldım, çeşitli teknelerin transferlerini yaptım. Hem inshore hem de offshore yarışlara katıldım ama en çok açık deniz yarışlarını sevdim.

– Çocukken denizle aranız nasıldı?

– Hiç iyi değildi. 5-6 yaşlarındayken babam haber vermeden beni denize attı. O anda büyük bir korku yaşadım. Bu bende deniz korkusu oluşturdu. Yaklaşık 30 yıl boyunca sadece kıyıdan baktım. O yüzden bugün açık denizlere çıkıyor olmak çok daha anlamlı benim için.

– Neden yelken sporu?

– Doğaya dönüş hissi veriyor bana. Bu sporun merkezinde doğa var; havanın durumu, rüzgârın yönü, akıntı, dalgalar… Sadece bedensel dayanıklılık değil, aynı zamanda zihinsel berraklık ve denge de gerekiyor. Doğayla uyum içinde kalmak, anda olmak, ruhu tazeliyor. Ayrıca herkesin aynı teknede bu unsurlara uyum sağlaması, gerçek bir harmoni yaratıyor.

– Rolex Fastnet Race bu yıl 100. yılını kutluyor. Böyle bir yarışta Türkiye’yi temsil edecek olmak nasıl bir his?

– Çok heyecanlıyım. Yarış tarihi yaklaştıkça heyecanımı dengelemek için meditasyon yapıyorum. Ülkemi böyle tarihi bir yarışta temsil ediyor olmak gurur verici. Ekibim açık deniz konusunda gerçekten çok yetenekli, tecrübeli ve donanımlı yelkencilerden oluşuyor. Bu da bana büyük bir güven veriyor.

EKİP OLARAK YARIŞ ROTASINA AŞİNAYIZ

– Parkura daha önce çıktınız mı?

– La Trinité-Cowes yarışının 350 millik ilk bölümünün 100 millik kısmında geçen yıl Offshore Double Handed Dünya Şampiyonası’nda Onur Tok’la yarıştık. Ekipten Deniz Bağcı şu an Mini Fastnet yarışında aynı rotanın bir kısmını deneyimliyor. Ekip bölgeye aşina.

– Ömür uzadı, insanlar ikinci baharlarında sporla kendilerine meydan okuyor. Buna iyi bir örneksiniz diyebilir miyim?

– Kesinlikle. Sporla gelen disiplin zamanla hayata yayılıyor: Düzenli uyku, temiz beslenme, zihinsel netlik… Ben bu dönüşümü sporla yaşadım. Fiziksel olduğu kadar ruhsal olarak da kendimi güçlendirdim. Kendi konfor alanımdan çıkıp açık denizlerde yol almak, kendime attığım en cesur adımlardan biri oldu. Hem içimdeki gücü keşfettim, hem de hayatla bağımı yeniden kurdum.

– Gençlere ve diğer insanlara hangi sporları önerirsiniz?

– Kişinin kendi sınırlarını keşfedebileceği, kendini tanıyabileceği her spor dalı çok kıymetli. Takım sporları sosyalleşmeyi, bireysel sporlar öz disiplini getirir. Dağcılık ve yelken gibi doğa sporları ise sizi şehirden çıkarır, doğayla ve kendi iç sesinizle baş başa bırakır. Dönüştürücü bir etkisi var.


‘BİRAZ ABARTMIYOR MUSUN!’ DİYENLER HEP OLDU

– Yelken yapmaya başladıktan sonra sizi olumsuz etkileyenler oldu mu?

– Evet, tabii. “Bu yaşta bu macera da ne?”, “Biraz abartmıyor musun?”, “Tamam yazın anladık da, kışın ne işin var denizde?”, “Neden zorluyorsun kendini?” gibi pek çok yorum duydum. Ama ben içime sinen bir yolda ilerliyorum. Ruhuma iyi gelen, beni geliştiren bir şey yapıyorum. Bu yolda yürümekten mutluyum.


BÜYÜK HEYECAN 26 TEMMUZ’DA

Her yıl İngiltere’nin Cowes kasabasından başlayıp, Fransa’nın Fastnet Feneri’ne kadar uzanan zorlu parkurda yarışçılar, sadece fiziksel değil, stratejik ve navigasyonel yeteneklerini de en üst seviyede sergilemek zorunda. Rolex Fastnet Race, 26 Temmuz’da düzenlenecek.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img