“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” diyor Cemal Süreya… Ve evet, mutluluğun reçetesi sonunda resmileşti: Dünyanın en iyi kahvaltısı Türk kahvaltısı seçildi! Üstelik öyle kendi aramızda değil, dünyanın en kapsamlı gastronomi rehberlerinden biri olan Taste Atlas tarafından… Oylamalarla belirlenen 100 kahvaltılık listeye sadece katmerle, bal-kaymakla değil, kültürümüzün sofraya yansıyan kolektif ruhuyla damga vurduk. Gururluyuz. Mutluyuz…
Şimdi herkes şu cümleyi kuruyor: “Ben demiştim!” Evet, hepimiz diyorduk aslında. Yurt dışında uyanıp bir kahveyle geçiştirilen o tatsız sabahları yaşayıp da “Ya bizim kahvaltının üstüne yok” demeyen kaldı mı? Yok. Ama işte şimdi elimizde kanıt var. Artık “Bizim kahvaltı efsane ya” cümlesini gururla, istatistikle, yüzdeyle destekleyebiliriz.
Türkiye’nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine yayılan kahvaltı çeşitliliği, sadece bir öğün değil, bir yaşam tarzı. Gaziantep’te sabah güne beyran çorbasıyla başlamakla, Kars’ta kurulan ‘kahvaltı köyü’nde ev yapımı tereyağı, otlu peynir ve tandır ekmeğiyle karşılanmak arasında bir uçurum yok. Çünkü ikisi de aynı kültürün zenginliğine açılan kapılar. Antep’te sabah sabah katmer yemenin abartı sayılmadığı bir coğrafyada yaşıyoruz biz.
Dünyaya bakacak olursak, Japonya’nın minimalist ama özlü kahvaltısı (balık, miso çorbası, turşu), Tayland’ın sokak lezzetleriyle dolu sabah sofraları, Fransa’nın zarif kruvasanı, Dubai’nin lüks brunch kültürü ya da Amerika’nın pancake- bacon ikilisi… Hepsi tanıdık, bazıları sevilesi ama hiçbiri bizim domates, salatalık, ezine peyniri, zeytin, sigara böreği, menemen, reçel, bal-kaymak ve sınırsız çay üçgenimizin sıcaklığını veremiyor. Kahvaltımızın bir farkı var üstelik: Ortaklık. O masa paylaşılır. Sofrada sessizlik ayıp, sohbet farzdır. Tek kişilik değil, kolektif bir deneyimdir.