Siz de görmüşsünüzdür geçen hafta gelen, “Milli yüzücümüz Defne Kurt, Singapur’daki Dünya Şampiyonası’nda altın madalya kazandı” haberini…
Sonra bir daha geldi, bir daha, bir daha ve bir daha… Hayır bir yanlış yoktu, milli sporcumuz sadece yedi günde farklı kategorilerde kazandığı beş altın madalya ile Türkiye’nin paralimpikte daha önce iki olan altın madalya sayısını tek başına yediye yükseltti. Psikolog Defne Kurt ile mezun olduğu Yeditepe Üniversitesi’nde buluştuk. Sıcacık tebessümünün ardındaki kırgınlığı dinledik. “Nasılsınız?” diye sorunca “Biraz yorgunum ama iyiyim, mutluyum” dedi. Engeli sebebiyle rahat oturamıyor, çok sorum var ama önce onun rahatı önemli. Hızlanmalıyım… “Yüzmeye 2010’da Türkiye Spor Yazarlığı Derneği’nin yaz okulunda başladım. Uzun süre orada yüzdüm. TSYD’deki hocalar beni keşfetti. 13 yaşımda milli takıma girince de Galatasaray’a geçtim. Annem babam sporcu olduğu için ister istemez atletik bir vücudum vardı. Yeteneğimin farkındaydım. Hatamı hemen düzeltebilen bir insandım. Antrenörlerim bu özelliğimi çok severdi. Küçüklüğümden beri yüzmede çok iyi olacağımı biliyordum ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Bir şeyler başarmak istiyorum ama isteğiniz bazen azalabiliyor.

– Her şey toz pembe değildi sanırım…
– Antrenör konusunda çok talihsizlikler yaşadım, çevrem, arkadaşlıklarım… 2023 senesinde engelime sebep olan kazayı geçirdikten sonra tekrar yüzme fırsatım olunca bu sefer psikolojik ve zihinsel olarak daha da güçlendim. Yaşadığım tecrübelerimden dolayı bazı şeyleri artık bildiğim için ona göre yol çizdim. Bana söylenen en küçük kelimeyi 2-3 hafta düşünüp dert eden bir insandım. Kendimi dibe çekerdim ama kaza sonrası hayat bana çok şey öğretti. Bir şeye takılı kalmak yerine o an o hissi yaşayıp ileriye odaklanıyorum.
Böylece 9 yaşındaki o küçük kızın kurduğu hayali, 11 senede hayata geçirdim diyebilirim.
– Biraz kazadan bahsedebilir miyiz?
– Daha önce hayatımda parmağım bile incinmemişken “Nasıl böyle bir şey şuan oluyor?
Neden ben?” diye sorguladım. Hiçbir insana kötülüğüm yok” diye düşündüm. Kimse bir şey yaşadıktan sonra hemen toparlanamıyor.
O acıyı da yaşıyorsun, o depresyonu da tadıyorsun. Sonunda fark ettim ki bana benden başkası yardım etmiyor. Yanımda bana destek olanlar da arkamdan iş çevirenler de vardı. Bunlar hayatın bir gerçeği. Sen kötü bir durumda olduğun için gelip de sana acımayacaklar.
Senin kendini o durumdan çıkarman gerekiyor. Acındırmak yerine bu yaşadığım şeyden ders alıp güçlendirmeye çalıştım.

– Az önce yürüyüşünüzde bir aksama vardı, bu engeliniz sanırım?
– Evet bu benim bir engelim. Orada şuanda platinler var. Tam da sinirlerin geçtiği yer kırıldığı için bir milim oynasa felç kalacaktım.
Öyle bir durumdan döndüm. Tabii ki de öyle inanılmaz bir engelim var diyemem. Eski hayatıma kıyaslarsak beni kısıtlayan, zorlayan, hâlâ hayatımda sıkıntı çektiğim bir engelim var. Bu da kalıcı, değişmeyecek.
– Engelli olarak havuzlara dönebildiniz…
– Ben de bilmiyordum, az hasarlı engellilerin de paralimpikte yarışabileceğini. Şuanda S10 Paralimpik’te yarışıyorum.

– Bu süreçte İtalya’da neler yaşadınız?
– 13 yaşından beri milli takımda olduğum için yarışlara çok gittim geldim fakat uzun bir süre o yüzmeden uzaklaşmıştım. Onca şeyden sonra İtalya’ya gitmek müthiş bir motivasyon oldu. İnanılmaz heyecanlıydım çünkü ya burada olacak ya da ben normal hayatıma devam edecektim. Engelimle yarışmamla ilgili karar verilecekti. Her şey orada belli oluyordu ve kabul oldu. O heyecanı anlatamam.
– Haberi aldığınız ruh haliniz nasıldı?
– İyi bir habere çok ihtiyacım vardı. Kabul haberi geldiğinde Lignano’daydım. “Kabul olursam sahil tarafı bir yerde bağırmak istiyorum” demiştim. Kaldığımız kamp alanı direkt sahile karşıydı. Kabul olduk ve ablamla oraya gittik. “Kabul oldum” diye bağırdım.

– Çok büyük acılar, inişler çıkışlar… Nasıl baş ettiniz?
– Hayatta iyi şeyler oluyor ama onlarla birlikte zorluklar da sürekli önüme çıktı. Mesela köpeğimin vefatı, hiç kolay değildi. Tam İtalya’ya gidecekken bu hayatta en sevdiğim, yol arkadaşım, dili olmayan, sadakatle bana karşılık veren bir canlıyı kaybettim. Hâlâ unutamıyorum.
Biz kendi ellerimizle gömdük. Çok zordu. Bir Orhan Hocam var, o da vefat etti.
Küçüklüğümden beri antrenörümdü. Bu beş madalyamı da antrenörüm ve köpeğim Paşa için aldım. Başarıya giden yolda maalesef hep böyle sizi sınayacak ya da zorlayacak şeyler yaşıyorsunuz. Bence başarı da zaten buradan geliyor. Bu hayatın döngüsü. Sürekli mutlu veya iyi olamazsın. Sürekli mutlu olursan mutluluğun da anlamı kalmaz!

YA DOKTOR TATİLDE OLSAYDI!
– Sizin bu cool halinizden cesaret alarak ameliyat süreçlerini konuşmak istiyorum.
– Ramazan Bayramı’nın birinci günüydü.
Herkes tatildeydi. Omurgamı ameliyat eden Ortopedik Cerrah Çağatay Hoca normalde tatile gidecekmiş ama o gün istememiş.
Bana da bunu ameliyattan sonra söyledi. Tatile gitseydi başka biri ameliyatı etseydi, ya da iki-üç gün sonra yapsaydı benim için farklı şeyler konuşuyor olurduk. Bana “Sen bir mucizesin. Benim tatile gitmeyip senin bana denk gelmen bir mucize” dedi. Kazada bağırsağım da yırtıldı. Onda da Emre Hocam devreye girdi sağ olsun. İki ameliyat oldum, 10-12 saat sürmüş. Uyandığımda bana ne olduğunu çok bilmiyordum. Zor bir süreçti, çok zor… O hastanede yattığım ve sürekli isyan ettiğim günler… O ağrı, acı hiçbir zaman geçmedi.
– Belki ailenize, Paşa’ya, kedilerinize tutundunuz…
– Ben de aynı şekilde düşündüm. Daha yapacağım şeyler varmış. Aslında kazadan sonra hayatım yeniden başladı diyebilirim.
– Kazadan henüz iki sene geçmesine rağmen çok pozitifsiniz…
– O iki sene, hissettirdikleri 5-10 seneydi. Aktif spor yapan, sosyalleşen bir insanken 6 ayım evin içinde kendi başıma geçti. Arkadaşlarım gelip gidiyordu ama dışarı çıkamıyorum, tuvalete annem götürüyor, yemek yemekte bile zorlanıyorum. Zaten 10 gün yemek yemedim hastanede. Su içmenin bile değerini anladım, bana beş gün su içmek yasaktı.

– Peki, tekrar yüzebileceğiniz aklına ne zaman geldi?
– Doktorum en iyi fizyoterapinin yüzmek olduğunu söyledi. Öyle arada kendim suya girip yüzüyordum ama hiçbir zaman profesyonellik olarak düşünmedim bu süreçte.Sonra kendi alanıma yöneldim. Down sendromlu, otizmli bireylere Ankara’da gönüllü psikologluk yapıyordum. Bu kadar şey yaşadım ve hepsine sessiz kaldım. Seslenmem gerekiyordu! Kimse beni görmedi. İçten içe “Evet bu kadar zorluk yaşadın ama bir gün bunların hepsi artıya dönecek, devam et” diye kendimi motive ettim. Pes etme noktasına geldiğim zamanlar da oldu. Açık açık konuşacaksak bunlar olabiliyor. En ufak başarı elde ettiğimde “Gerçekten değdi. O kadar zor süreçlerden geçtin. Hem fiziksel hem psikolojik sınandın ama en iyi cevabın sessizlikle yapılan başarı oldu” dedim. Başarılarımla konuşuluyorum. Elinden geldiğince yardım etmeye çalıştılar ama yeterli değildi. Bu yaşadığım zorluklar beni bu hale getirdi. Bu bu kadar zorluk yaşamasaydım, sınanmasaydım şuan bu başarıyı elde edemezdim. Onlar biraz beni kamçıladı. Kimsenin bana inanmaması, beni görmemesi beni hırslandırdı.
DEFNE KURT’UN BİR GÜNÜ
07.00 Uyanıyorum, kahvaltımı çok ağır şeylerle değil hafif şeylerle yapıyorum.
09.00 İki saat sudayım
11.00 Kara antrenmanım başlıyor. İki saat belimi ve bacaklarımı çok zorlamayacak aynı zamanda üst gövdemi iyi çalıştıracak şeyler yapıyorum.
15.00 Eve geliyorum. Yemek yiyip dinleniyorum.
21-22.00 Uykum gelmiyorsa bir film açıyorum kendime ya da dizi açıyorum. Onu izlerken uyuyorum ya da uykum geliyorsa direkt telefonu kenara koyup yatıyorum.


















