Sinemaların kurtuluş planı eski filmleri vizyona sokmak mı?

spot_img


Sinemacılar panikte. Dijital platformlar evden izlemeyi tercih eden izleyiciyi eline geçirince, salon sahipleri dehşet içinde “Ne yapacağız?” diye soruyor. Cevap: geçmişten kırıntılar toplamak, tozlu raflardan klasikleri çıkarmak, afişleri yenilemek ve seyirciye “bunu mutlaka sinemada görmelisiniz” diyen bir PR masalı anlatmak. Peki bu mu sinemayı kurtarmak? Gerçekten bu mu? Trendin adı uluslararası literatürde basit: re-release yani filmlerin yeniden vizyona sokulması; ama daha parlak söylemler de var: ‘revival screenings’, ‘repertory screenings’, ‘catalogue re-releases’ ya da kibarca “nostalgia-driven theatrical events”. Sizce de yaratıcı strateji değil, çaresiz bir panik mi? 24 Ekim’de yeniden vizyona girecek olan Fetih 1453 örneği tam da bunun simgesi.

TEKRAR OYNATMAKLA OLMAZ

Bu film 2012’de zaten tam 6.572.618 seyirci tarafından izlenmişti. Gişe görevi zaten yapılmış, halk çoktan gitmiş, afişe bakmış, eleştirileri tartmış. Şimdi “Aynı filmi yeniden salona koyalım, yeter ki koltuklar dolsun” mantığı mı işletiliyor?

Eğer amaç sinemaya gitmeyeni sinemaya döndürmekse, önce daha can alıcı sorulara yanıt verin: Yeni içerik, konfor, makul fiyatlandırma, program çeşitliliği, salon deneyimini farklılaştırma bunların hiçbiri sadece eski filmleri tekrar oynatmakla hallolmaz. Uluslararası örnekler var; evet, Star Wars, Spider-Man, Batman gibi devalar kataloglarından para çekerken büyük kampanyalarla, özel baskılarla, yıldönümü etkinlikleriyle geri dönüyor ve bazen çok iyi gişe yapıyor. (Revenge of the Sith 20. yıl gösterimi milyonlar kazandırdı; Spider-Man üçlemesi yeniden oynatılıyor bunlar dikkatle paketlenmiş, küresel pazarlarda hâlâ canlı markalar.)

STRATEJİK VE KÜRESEL

Ama oradaki fark şu: Bunlar stratejik, küresel ve genellikle ek değer sunuyor. Restorasyon, özel gösterimler, yıldız katılımı opsiyonları gibi. Sıfırdan “aynı filmi tekrar çıkar” derinliğiyle yapılmıyor. Türkiye‘de ise çoğu zaman kimse film çekmiyor bahane gösterilip arka çekmecedeki ‘yerli hit’ tekrar sahneye sürülüyor. Bu konuda iki problem var: Algı problemi: İzleyicinin gözünde “yapacak başka bir şey yok mu?” sorusunu tetikliyor. Sinemaya gitme davranışını değiştirmek istiyorsanız, önce sinema deneyimini neden tercih etmeliyim sorusunu kazanmalısınız. İkincisi, yenilik eksikliği: Tekrar vizyona sokulan filmler çoğunlukla daha önce defalarca izlenmiş, tartışılmış yapımlar.

Yeni izleyici çekmek için ‘hatırlatma’ değil, ‘çekim’ gerekir. Bana göre eski filmi tekrar vizyona sokmak, sinemayı kurtarmak adına pratik bir reçete değil. Sinema işletmeleri danışman tutmalı, gerçekten neden insanlar evde kalmayı tercih ediyor, salon deneyimi ne kadar cazip, bilet fiyatları hangi noktada, program çeşitliliği ne, sadakat programları nasıl işliyor, yerel repertuar ve bağımsız yapımlara yer veriliyor mu? Sinemayı gerçekten ‘kurtarmak’ istiyorsanız evet, bu kelimeyi kullanıyorsanız bana göre daha derin, uzun vadeli yatırımlar, programlamada cesaret ve seyirciyi çekmeye yönelik gerçek deneyim iyileştirmeleri gerekiyor. Aksi takdirde salonlar ‘kurtuluş hikayesi’ adı altında sadece geçmişin gömleğini tekrar ütüleyip pazarın önüne koymuş olurlar. Ve o gömlek, eskidiği için muhtemel bir yerleri yırtıktır.

İPTAL EDİLEN FİLMLER VE NEDENLERİ

İptal edilen filmler Türkiye’de sinema sektörünün önemli bir kırılma noktasında olduğunu gösteriyor. Barış Manço’nun filmi iptal oldu örneğin. Barış Manço’nun hayatını anlatacağı dönemin (1960-1990’lar) geniş tarihi sahne ve mekan gereksinimleri; Belçika ve Fransa gibi yurtdışı ayağının da olması planlanan prodüksiyon risklerinin yüksekliği. Ekin Koç, “Şok olmadım, çünkü maliyeti çok yüksekti” şeklinde açıklama yapmış. Bu da enteresan bir açıklama. Bu konuyu ayrıca tartışırız ama asıl konuya gelelim.

Gişelerdeki Düşüş: Türkiye’de sinema salonlarına giden seyirci sayısı pandemi öncesindekinin oldukça altında. 2019’da 59,5 milyon izleyici varken, 2023’te 31,5 milyon, 2024’te 33,1 milyon kişi sinemaya gitmiş. Bu düşüş, gişe geliri beklentilerinin anlamlı ölçüde azalmasına neden olmuş. İptal nedenlerinin büyük birçoğu maliyet artışı, enflasyondan bahsediyor. Prodüksiyon maliyetleri, set, dekor, kostüm, yurtdışı lokasyonlar, lojistik vb. giderler büyük ölçüde yükseldi. Kur farkları, malzeme ve işçilik maliyetleri, oyuncu ücretlerinin artması, teknik ekipman maliyetleri gibi etkenler projeleri riskli hale getiriyor.

Yurtdışı veya Ortak Yapım Planlarının Yükselmesi: Bazı projeler yurtdışı çekim ya da uluslararası sahneleri içeriyordu; bu tür planlar hem lojistik hem finansman açısından karmaşıklık getiriyor ve risk artırıyor. Barış Manço filmi bu açıdan örnek; Fransa, Belçika ayağının olması planlanıyordu.

Gösterim-Dağıtım Riski: Tamamlanmış filmlerin vizyona girip gişe yapamama riski; izleyici ilgisinin düşmesi; dijital platformların filmleri alma istekliliği; sinema salonlarının çekim gücü gibi etkenler yapımcıları beklemeye yöneltiyor.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img