Sınırlarımıza sahip çıkmazsak, sinirlerimize sahip çıkmak zorunda kalırız. Bu söz, çağımızın en görünmez yorgunluğunu özetliyor: ‘Hayır’ diyememekten doğan tükenmişlik. Kendini sürekli başkalarının beklentilerine göre şekillendiren bir insan, zamanla kendi şeklini kaybeder. Bu yüzden sınır koymak, bencillik değil; ruhsal sağlığın gereğidir. Sınır, sevginin kalkanıdır. Sınır koymak, duvar örmek değildir. Sevgiyle çizilmişse hem seni hem karşındakini korur. Çünkü sınırlar, sevgiyi özgürleştirir; boğmaz.
1- KENDİNİ TÜKETME
Nasıl ki bedenimizi dış etkenlerden koruyan bir deri varsa, ruhumuzun da sınırları vardır.
Bu sınırlar, kim olduğumuzu, nerede başladığımızı ve nerede bittiğimizi tanımlar. Birine ‘Hayır’ dediğinde, aslında ‘Evet’ dediğin kişi sensindir. Kendine, zamanına, huzuruna ‘Evet’. Sufiler buna ‘ölçü’ derler. Çünkü ölçüsüz merhamet, merhamet değildir; kendini tüketmektir. Sınırlarını koruyamayan bir kalp, zamanla kendi içindeki sevgiyi bile koruyamaz hale gelir. Bazen susmak da bir sınırdır, bazen uzaklaşmak. Çünkü her iyilik, içinde dengeyi taşımıyorsa, kendi gölgesini yaratır.
2- HAYIR DİYEBİLMEK ŞİFADIR
Birçok insan ‘iyi’ görünmek uğruna ‘Hayır’ diyemez. Çünkü reddetmenin sevgisizlikle, bencillikle ya da kırıcı olmakla karıştırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Oysa sınır koymak, karşındaki insana değil, kendi özüne sadakat göstermektir. Sessiz kaldığın her yerde, bir parça enerjini veriyorsun. Her gereksiz ‘Evet’, bir damla daha eksiltiyor içindeki yaşam kaynağını. Gerçek iyilik, herkesi memnun etmek değil, kendini kaybetmeden sevebilmektir. Ve ‘Hayır’ diyebilmek, kalbinin kapısını tamamen kapatmak değil; kimleri içeri alacağını bilmek demektir.
3- ÖFKE SESSİZ BÜYÜR
Sürekli alttan almak, açıklamak, gönül almak… Zamanla içimizde bir sessiz öfke doğar. Dışarıya yansıtmayız, çünkü ‘kırılmasınlar’ deriz. Ama sonunda kırılan biz oluruz. Sınır koymadığın her durumda, karşındaki değil senin iç huzurun zarar görür. Ve bir noktadan sonra bu bastırılmış öfke, ‘sinir’ olarak bedeninde konuşmaya başlar. Bağırsaklarında, başında, kalbinde… Çünkü beden, sınır ihlalini hep hatırlatır. Bir noktada ruhun fısıldar: “Beni koru.” Ve sen onu duymazsan, beden senin yerine bağırır.

4- YORGUNLUĞUN SEBEBİ ENERJİ KAÇAKLARI
Bazı insanlar yanına her geldiğinde yorgun hissedersin. Nedeni çoğu zaman fark edilmeyen bir şeydir: Enerji kaçağı. Sınır koymadığın ilişkilerde, karşındaki senden sadece zamanını değil, enerjini de alır. Ve sen, günün sonunda neden yorgun olduğunu anlayamazsın. Buna ‘enerji hırsızlığı’ diyorum. Bir gönül, kendi ışığını paylaşabilir ama kendi kandilini söndürmemelidir. Sınır, ışığını koruyan bir cam fanus gibidir; şeffaf ama güçlü, geçirgen ama koruyucu. Bilinçli bir insan, artık “Kimle konuştuğumda içim açılıyor, kimle konuştuğumda daralıyorum?” sorusunu kendine sormayı öğrenir.
5- SEVGİ DÖNÜŞÜR
Gerçek sevgi, sınırsızlıkta değil, saygıda büyür. Birine sınır koymak, onu az sevdiğin anlamına gelmez. Aksine, ilişkiyi daha sağlıklı bir zemine taşır. Bir dostluğun, bir ilişkinin, bir aile bağının ömrü; karşılıklı sınır bilinciyle uzar. Sınır yoksa, doyum da yoktur; çünkü bir taraf sürekli verir, diğeri sürekli alır. Sufiler der ki: “Taşan sevgi, taşkınlığa dönüşür.” Sınır koymak, sevgini taşkınlıktan korumaktır. Sevgi, ölçüsüz olduğunda yakar; ölçülü olduğunda iyileştirir.
6- RUHSAL OLGUNLUK ÖNEMLİ
Olgun bir ruh, sınır koyarken saldırmaz. Ne bağırır ne açıklama yapma ihtiyacı duyar. Sadece sakin bir kararlılıkla “Bu benim alanım” der. Sınır koymak bir savunma değil, bir bilinç halidir. Kırmadan, suçlamadan, özür dilemeden yapılan bir kendini ifade biçimidir. “Bunu yapmak istemiyorum.” “Şu an konuşmaya hazır değilim.” “Bu bana iyi gelmiyor.” Bu cümleler duvar değil; bir kapıdır. Kapının kolu da sendedir. Gerçek olgunluk hem sevgiyle hem kararlılıkla aynı anda var olabilmektir.
7- KALBİNİ KORUMAK CESARET İSTER
Sınır koymak, cesaret ister. Çünkü çoğu zaman insanlar senden uzaklaşır, seni yanlış anlar, belki “Değiştin” derler. Ama aslında sen, nihayet kendine dönüyorsundur. Ve bir gün dönüp baktığında, “Keşke daha önce kendime sahip çıksaydım” demek istemiyorsan, bugün başla. Sessiz kalma, içindeki sesi duy. Kendine sadık kal. Sessizliğini korumak, bazen en yüksek sesli ‘Hayır’dır.
UNUTMA
Sınırlarına sahip çıkmazsan, bir gün sinirlerine sahip çıkmak zorunda kalırsın. Ve hiçbir terapi, kendi özünü savunamadığın bir yerde huzur vermez. Bugün bir adım at. Birine değil, kendine ‘Evet’ de. Çünkü kendini korumak, başkalarına zarar vermek değil; ruhun dengesini onurlandırmaktır.


















