Tam 13 yıl öncesinden uzun alıntıyla başlayacağım. Bu temel; 2005 (Facebook), 2006 (Twitter) ve 2010 (Instagram) senesinde insan hayatına giren sosyal medyanın daha kuruluşunun -Twitter ya da üstüne bir türlü oturmayan yeni ismiyle X’i baz alırsak- altı yıl içinde hangi aşamaya geldiğini anlamamıza yarayacak. Ardından 13 yıllık bir sıçramayla bugüne geleceğiz.
Hadi vira bismillah. 8 Nisan 2012’de bu köşede ‘Sosyal Medyanın Sanal Büyükelçileri’ başlıklı yazımda verdiğim yeni bilgiler, zamanı 13 yıl ileriye sarıp bugüne gelsek de halen geçerliliğini koruyor. Ve dahası okumak üzere olduğunuz satırlar; İsrail-İran Savaşı’nın şiddetlendiği bugünlerde istihbari manada bir türbülans geçiren İsrail’in, tepesine bomba yağmadan önce yıllar yılı ne tür bir sosyal medya operasyon konseptiyle hareket ettiğini göstermesi bakımından önemli:
“Bir açık istihbarat kaynağı olan sosyal medyanın gizli servislerin ilgisini çekmemesi elbette beklenemez. ABD haber alma teşkilatı CIA’in geçtiğimiz yıl itibariyle günde 5 milyon tweeti izlediği biliniyor. Yeni ve kayda değer bilgi şu: Mossad, Twitter’ı yalnızca pasif izleyici konumundaki sahte (fake) hesaplar üzerinden bir istihbarat kaynağı olarak kullanmanın ötesine geçmiş ve bu platformu bir operasyon sahasına dönüştürmüş.
Mossad’ın hâlihazırda yürüyen Twitter operasyonunun iki ayağı var. Bunlardan ilki İsrail’in dış politik çıkarlarına aykırı ya da anti-semitik mahiyette haber ve yorumlar yazan sosyal medya kullanıcılarını kuşatma. Bu kuşatma, ‘sanal büyükelçi’ ya da ‘sanal şövalye’ adı verilen istihbaratçılar tarafından yapılıyor. Algısı değiştirilmek ya da kontrol altına alınmak istenen hedef, erkekse ‘motive’ olabileceği düşüncesiyle güzel bir kadın tarafından takibe alınıyor. (Hedef kadınsa bunun tersi de geçerli olabiliyor.) Önce ‘mention’larla (Hesap sahibinden söz etme) hedefin dikkati çekiliyor.
Sonra kurulan sanal sosyal ilişkiyle mümkünse kullanıcının algısı değiştirilmeye çalışılıyor. Hedef çok önemliyse ve sosyal medyada sonuç alınamadıysa ‘sanal büyükelçi’, sosyal ilişkiyi arkadaşlık ya da partnerlik gibi daha ileri aşamalara götürmekle yükümlü. Bu birinci faaliyet, daha çok ‘sanal kontrespiyonaj’ (istihbarata karşı koyma) mahiyetinde. Bir de espiyonaj faaliyetleri var. Bu faaliyetler kapsamında da hedef ülke (Türkiye) ile ilgili iç meseleleri (Kürt sorunu gibi) sosyal medya gündeminde tutma görevini üstlenmiş kişiler tarafından hesaplar açılıyor ve propaganda faaliyeti yürütülüyor.”
SAVAŞTA İSTİHBARAT HÜCRELERİ DEŞİFRE OLUR
İmdi… Yeri geldikçe -özelikle de bu aralar etrafımız ateş çemberi olduğu için sık sık- dile getirdiğim bir gerçek var: İstihbarat, konvansiyonel savaş dönemleri dışında milli güç parametreleri arasında kuvvet dengesinin en önemli çarpanlarından biri, hatta duruma göre birincisidir. Ancak savaş patlak verdi mi işler değişir ve istihbari sabotaj operasyonlarının önemi giderek azalır. Yine de önemlidir elbette, her daim de önemli olacaktır. Öte yandan yıllar yılı ekilmiş espiyonaj ve sabotaj hücrelerinin savaşta açığa çıkması ya da deşifre olması mukadderdir. İran’ın, başlangıçta gafil avlandığı halde savaşın üçüncü gününden itibaren iç cephesindeki Mossadçı hainleri temizlemeye başlaması bunun ispatı. İsrail, 1948’de kurulmuş bir devlet olarak istihbaratta hep başarılı olduğu yönünde propagandalarla kendini güçlü göstermeye çalışmıştır. Mesela Twitter’ın ilk çıktığı dönemlerde, bir başka deyişle sosyal medya arazileri dutlukken, köpeksiz köye denk geldikleri için, bir başka deyişle millet sosyal medyayı pek bilmediği için istedikleri gibi at koşturuyorlardı.
SİPER SAVAŞINDAN SİBER SAVAŞA…
Şimdi, İran-İsrail Savaşı’nda işler tersine dönmüş görünüyor. Her gece İsrail semalarında görülmesi için dünyanın ezilen çoğunluğunca bir havai fişek gösterisi misali beklenen İran füzeleri, sosyal medyadaki Acem Sanal Büyükelçileri tarafından da sistematik biçimde paylaşılıyor. Çünkü bu, yalnızca bir cephe savaşı değil; siper savaşından siber savaşa ve sanal savaşa da geçiş aşamasını aşalı çok oldu. Sosyal medya ve hackleme operasyonlarından da anlıyoruz ki İran-İsrail Savaşı aynı zamanda ‘siber siperler’de geçiyor.
İran bu işte daha iyi. En azından füzelerin Tel Aviv ve Hayfa’ya tekasüf izlerini ardında bırakarak inmeye başladığı dakikalardan itibaren İran’ın sosyal medyadaki sanal büyükelçilerinin daha iyi çalışmaya başladığını gördük.
Ve şunu da ekleyeyim: Dünyanın minimum yüzde 80’i sosyal medyada İran’ın egemenlik haklarına duyarlı ve İsrail’in barbarlığına karşı bir duruş sergiliyor. Bunun sebebi ne? İsrail’in hem suçlu, hem de güçlü (güçlü derken yüzsüzlük anlamında) olması. Dünyada haklı/güçlü bir fikir ya da duruşun etrafında birleşen insanların kendiliğinden topyekün seferberliği kadar etkili bir şey yoktur ve bu tür seferberlik anlarında gizli servislerin de eli kolu bağlanır. Dünyanın hiçbir gizli servisi, bu tür küresel akımlarla baş edemez.
Yerimiz bitti, iki cümleyle bağlayayım: Twitter’ın ilk sanal büyükelçilerinin faaliyete başladığı dönemden bu yana (13 yılda) sosyal medyanın; bizim 32 yıldır mahallemiz olan geleneksel medyanın façasını bozduğunu kabul etmeliyiz. Öte yandan sosyal medyanın da 13 yıl önceki gizemli gücünü büyük oranda yitirdiğini de görmeliyiz.