Suriye sahasındaki meydan okumalar ve Fırat’ın doğusu

spot_img


Suriye’de 13 yıldır devam eden devrim süreci nihayetinde 8 Aralık 2024 yılında Esed rejiminin devrilmesiyle başarıya ulaşırken, ülkenin önünde hala çok büyük meydan okumalar var. Bir yandan muhaliflerin örgüt olmaktan devlet olmaya doğru uzanan yolculukları bir yandan da ülkede yaşanan iç çatışma ve vekâletler savaşının geride bıraktığı enkaz, toplumsal ayrışmalar ve dış güçler tarafından tetiklenen etnik ve mezhebi fay hatları önemli zorluklar olarak öne çıkıyor. Ahmed eş Şara liderliğinde yeni Suriye hükümeti, görece kapsayıcı ve kuşatıcı bir siyaset tarzı ile ülkeyi ayağa kaldırmak için büyük bir çaba sarf ediyor. Türkiye’nin de bu mücadeleyi destekleyen en önemli dış aktör olduğunu söylemek gerek. Ancak saha gerçekliği ise bize işlerin hiç de kolay olmadığını gösteriyor.

Yeni Suriye Hükümetinin Önündeki Temel Zorluklar

Yeni Suriye hükümetinin önündeki temel zorlukları sıraladığımızda şu hususlar öne çıkıyor: Öncelikle ülkenin büyük bir yıkım yaşadığı alt ve üst yapısının yeniden inşa süreci olduğunu söyleyebiliriz. Suriye’de hala birçok kentte günde sadece birkaç saat elektrik verilebiliyor, su ve gıda arz güvenliği de ciddi bir sıkıntı. Bu hususlarda iyileşmeler olsa da sorunlar devam ediyor. Barınma konusu bu başlıklarda gündeme gelebilecek temel problemlerden. Ülke içinde yerinden edilmiş milyonlarca insan hala kamplarda yaşamaya devam ediyor. Halep başta olmak üzere önemli kentlerin önemli bir kısmında meskun mahaller savaş sırasında yıkılmış durumda.

Merkezi ekonomi ve finansal alt yapının yeniden inşası, bankacılık sisteminin inşası, küresel ticaretin ve ödeme sisteminin aktif hale gelmesi gibi süreçlerde büyük bir çaba söz konusu. Burada elbette uluslararası yaptırımların tamamen kaldırılması ve ülkeye dış yardımlar ile yatırımların somut şekilde gelmeye başlamasının aciliyeti çok açık. Burada yeni Suriye’nin dış politika angajmanları da belirleyici. Mevcut yönetim Türkiye’nin de desteğiyle Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerini normalleştirerek, Sezar ve diğer yaptırımların kaldırılması için büyük bir çaba gösterirken, İsrail ile ilişkilerin de çatışmazlık durumuna getirilmesi için ABD arabuluculuğunda bir irade ortaya konmuş durumda.

İsrail Saldırganlığı

Şam yönetiminin tüm çabaları ve ABD’nin telkinlerine rağmen İsrail’in hala Suriye ile bir çatışmazlık anlaşması yapma konusunda harekete geçemediği görülüyor. İsrail, yeni Suriye’yi ontolojik bir tehdit olarak algılarken ülkenin siyasi istikrarını bozucu bir güç ortaya koyarak, özellikle Dürziler ile askeri angajmana girerek Suriye’nin güneyinde bir nüfuz oluşturma çabası içerisinde. Şu an Suveyda’da bulunan Dürziler, Hikmet el Hicri liderliğinde şartlar olgunlaşırsa bağımsız bir Dürzi devleti için hayaller kuruyorlar. İsrail’in, Türkiye’nin ülkenin orta ve güney bölgelerinde olası askeri üst kurma çabalarının da bir tehdit olarak algıladığı görülürken, aynı zamanda Fırat’ın doğusundaki SDG / YPG unsurlarını da ayrılıkçı bir ajanda için cesaretlendiriyor.

SDG/YPG ve Fırat’ın Doğusu Ne Olacak?

Son haftalarda SDG/YPG liderliğinin hareket tarzı irdelendiğinde 10 Mart mutabakatına aykırı şekilde hareket ettikleri ve bir entegrasyon sürecinden ziyade özerklik arayışı içerisinde oldukları söylenebilir. Burada özellikle İsrail’in Suveyda’da yaşanan olayların akabinde Suriye’ye gerçekleştirdiği yoğun hava bombardımanlarından sonra bu tavrın belirginleştiği çok açık. İsrail, hem kamuoyuna açık şekilde hem de istihbarat yapılanmaları aracılığı ile SDG / YPG ile angajman içerisinde ve örgütü kendi ajandası için kullanmak için yönlendirme arayışında. Esasında 10 Mart mutabakatı bağlamında örgüt “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” iddiasından vazgeçerek, ilgili kurum ve kuruluşları Şam ile entegre etme kararı almıştı. Ancak şu an, Şam yönetimine bağlı devlet görevlilerinin ve askeri unsurların Fırat’ın doğusuna geçmesine karşı bir pozisyon almış durumdalar. Hatta Mazlum Abdi; Tabka, Deyri Zor ve Rakka gibi bölgelerden dahi hiçbir şekilde çekilemeyeceklerini ifade eden açıklamalar yapıyor.

Yine SDG içerisindeki çeşitli askeri yapıların kendi emir komuta zincirini koruyarak şeklen Şam Milli Ordusu’na katılmasını talep ediyorlar. Bu durum hem Ankara hem de Şam için hiçbir şekilde kabul edilebilir hususlar değil. Buradaki yerel unsurların Terörsüz Türkiye sürecinin de doğasına uygun şekilde hareket ederek, Şam ile entagrasyon sürecini hayata geçirmeleri bekleniyor. Yakın zamanda Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan tarafından ifade edildiği şekilde; “SDG”nin artık bu denklemden vazgeçmesi gerekiyor. Bugünkü görüşmemizde tüm bu hususları ve 10 Mart Mutabakatı’nın ivedilikle ve bütünüyle hayata geçirilmesi konusunda atılabilecek adımları etraflıca değerlendirdik. Her defasında altını çizdiğimiz üzere, 911 kilometre kara sınırı paylaştığımız Suriye’nin güvenliği, Türkiye’nin güvenliği bakımından kilit önem taşımaktadır. Suriye’nin güvenliğine kasteden unsurlar ülkemiz için de bir güvenlik tehdidi oluşturmaktadır.” bu güvenlik tehditlerinin ortadan kaldırılması için Ankara-Şam ortaklığında farklı senaryoların gündeme gelebileceğini SDG / YPG’nin de görmeleri gerekiyor.

Türkiye mevcut küresel ve bölgesel diplomatik angajmanları ve Terörsüz Türkiye süreci bağlamında Suriye’de Fırat’ın doğusuna ilişkin “stratejik bir sabır” gösteriyor ancak bu sabrın da bir sınırı olduğu çok açık.



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img