İkinci kez ABD Başkanı seçilen Donald Trump, aldığı radikal kararlarla sadece ülkesindeki değil küresel siyasetteki statükoyu da sarsıyor. Trump’ın özellikle yeni Avrupa ve Ortadoğu politikası, dengeleri temelden değiştiriyor.
Bir devrimci gibi hareket eden Trump, en tarihi çıkışını 13 Mayıs’ta Riyad’da yaptı. Dünya hâlâ bu açıklamaları hakkıyla değerlendirebilmiş değil. 13 Mayıs’ta siyonist neo-con anlayışa dayalı jeopolitik paradigmanın iflas ettiğini açıklayan Trump, ABD’nin son 35 yıldır Ortadoğu’da devreye soktuğu stratejinin sona erdiğini ilan etti. Bir bakıma ABD’yi Afganistan ve Irak’tan Libya ve Yemen‘e, Ukrayna‘dan Suriye‘ye, Mısır‘dan Gazze’ye kadar anlamsız savaşlara sokan küreselci ve müdahaleci siyonist neo-con ideolojinin ölüm fermanını dünyaya duyurdu.
Batılı kartel medyanın pek yer vermediği ve Batı dışındaki medyanın da pek hakkını veremediği Riyad‘daki konuşmasında Trump, şu tarihi özeleştiride ve vaatlerde bulundu: “Sözde ulus inşacılar, neo-conlar ve liberaller inşa ettiklerinden çok daha fazla ulusu-ülkeyi yıktılar. Bu müdahaleciler anlamadıkları karmaşık toplumlara müdahale ediyorlardı. Oysa modern Ortadoğu’nun doğuşu, bölge halkının eliyle gerçekleşmiştir. Ortadoğu halklarını bekleyen parlak yeni günün şafağındayız henüz. Birlikte çalışacağız, birlikte olacağız, birlikte başaracağız, birlikte kazanacağız ve her zaman arkadaş olacağız… “
***
Bu sözler ABD’nin 1991’den bu yana başlayan ve 11 Eylül 2001’den sonra en üst düzeye çıkan Ortadoğu ve İslam dünyasına yönelik işgal ve kaos stratejisinin rafa kaldırıldığının altını çiziyor.
Gazze’deki soykırıma karşı insani düzeyde sesini ilk yükselten Amerikan başkanı olan Trump, Riyad’da siyonistlerin barbar soykırımını “Gazze’de insanlara yapılan muamele korkunç. Dünyada insanların bu kadar kötü muamele gördüğü başka bir yer yok” sözleriyle dile getirdi.
Bölgenin kalıcı barış ve istikrarı hak ettiğini vurgulayan Trump, “Bunca on yıl süren çatışmadan sonra, nihayet bizden önceki nesillerin sadece hayalini kurabildiği geleceğe yani barış, güvenlik, uyum, fırsat, yenilik ve başarının bölgesi olan Ortadoğu’ya ulaşmak bizim elimizde” diyerek herkese zeytin dalı uzattı.
Trump’ın vaatleri sözde kalmıyor. Eylemleriyle de bunu kanıtlıyor. Hamas ve Husilerle doğrudan görüşerek Gazze trajedisini bitmeye çalışıyor. Ukrayna’da barışın sağlanması için gayret gösteriyor. Riyad’da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile buluşarak 25 yıl sonra Suriye lideriyle görüşen ilk ABD Başkanı oldu. İran ile nükleer müzakerelerde İsrail’i devre dışı bırakarak bir konsensüse varmaya gayret ediyor.
***
Dolayısıyla Trump Doktrini, temelde kendinden öncekilerin savaşla yapamadığı şeyi barışla yapmaya dayanıyor. ABD’nin son 35 yılda Ortadoğu ve İslam dünyasında devreye soktuğu politikalar 5 milyona yakın insanın ölümüne, 50 milyona yakın kişinin göçüne, ülkelerin ve şehirlerin harabeye dönmesine, trilyonlarca dolar maddi zarara ve maliyeti hesap edilemeyecek insani ve kültürel yıkıma yol açtı. Bunun son örneğini Gazze’deki soykırımda yeniden yaşıyoruz.
İşte Trump, bütün bu savaş ve soykırımlara rağmen ABD’nin hedeflerine ulaşamadığını görüyor. Hezimeti kabul ediyor. İslam dünyasını bu kez barış, istikrar ve işbirliği ile Amerikan küresel imparatorluğunun parçası ve müttefiki hâline getirmeye çalışıyor.
Bütün bu hedeflerine ancak Sayın Erdoğan gibi liderlerle ulaşabileceğinin de farkında. Zira Trump’ın önündeki en büyük sorun, siyonist ve neo-con İsrail yönetimi ile küreselci liberal anlayışa esir olan Avrupalı hükümetler. Bunun farkında olan Trump, en kritik hamlelerini öncelikle bu engelleri bertaraf etmeye yönelik atıyor. Hayli kararlı da görünüyor. Umarız başarır.


















