Türkiye Sigorta’nın yayımladığı Su Raporu, küresel su kıtlığı riskinin stratejik bir güvenlik meselesine dönüştüğünü ve Türkiye’nin su stresi sınırında olduğunu ortaya koydu. Raporda, Türkiye ve dünyada artan su riskinin ekonomik, sosyal ve çevresel etkileri ile sigorta ve özel emeklilik sektörünün bu alanda geliştirmesi gereken modeller ele alındı.
DÜNYANIN ÜÇTE İKİSİ
Türkiye Sigorta Hazine ve Emeklilik Operasyonları Genel Müdür Yardımcısı Gürol Sami Özer, rapora ilişkin değerlendirmesinde Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası verilerine göre dünya nüfusunun üçte ikisinin su stresi altında yaşadığını belirtti. Türkiye’de kişi başına düşen yıllık yenilenebilir su miktarının 1.400 m3 seviyelerine kadar gerilemesinin, ülkenin su stresi sınırında olduğuna işaret eden Özer, tarım, sanayi ve enerji politikalarında su yönetiminin merkezde olması gerektiğini vurguladı. Özer, “Su Raporu’nun, suyun ekonomik ve çevresel etkilerinin bütüncül şekilde değerlendirilmesine katkı sağlamasını amaçlıyoruz” dedi.

SU TÜKETİMİNİN YÜZDE 70’I TARIMDA
Birleşmiş Milletler verilerine göre küresel su talebinin yüzde 70’i tarımda, yüzde 20’si sanayide, yüzde 10’u ise evsel tüketimde gerçekleşiyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre bu dağılım değişiyor; tarım ağırlıklı su tüketimi özellikle Afrika’nın kuzeyi, Orta Doğu, Güney Asya ve bazı Latin Amerika bölgelerinde öne çıkıyor. Su Raporu’na göre Türkiye’de toplam su tüketiminin yaklaşık yüzde 70’i tarımda. Bu nedenle ürün deseninin su verimliliğine göre planlanması ve akıllı sulama teknolojilerinin yaygınlaştırılması önemli görülüyor. Raporda ayrıca, enerji üretim süreçlerinin büyük bölümünün su tüketimiyle bağlantılı olduğu, bu nedenle su yönetiminin enerji planlamasının parçası haline gelmesi gerektiği belirtiliyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun değerlendirmesine göre yapay zekâya dayalı veri merkezleri 2027’ye kadar küresel su çekimini 4.2-6.6 milyar m3 artırabilir. Raporda ayrıca iklim değişikliğinin yağış düzenlerini bozarak 1900’den bu yana su kaynaklarını yüzde 20 azalttığı, önümüzdeki yıllarda bu azalmanın yüzde 10-40 düzeyine ulaşabileceği belirtiliyor. Rapora göre su kaynaklarının sürdürülebilirliği, ekonomik istikrarın ön koşulu olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle bankacılık ve sigorta sektörünün, su riski temelli kredi ve yatırım modelleri geliştirmesi gerektiği ifade ediliyor. Kuraklık, sel, su taşkınları ve dolu gibi olaylar için parametrik sigorta ürünlerinin önem kazandığı; özel emeklilik fonlarının ise su verimliliği, tarım teknolojileri ve gıda güvenliği yatırımlarını daha fazla dikkate aldığı belirtiliyor.
SU DİPLOMASİSİ GÜÇLENDİRİLMELİ
Raporda, uzaktan algılama, yapay zekâ ve veri analitiği temelli su izleme teknolojilerinin hem tarımsal hem de kentsel su yönetimini geliştirdiği vurgulandı. Fırat-Dicle, Nil ve İndus havzalarında olduğu gibi sınır aşan su kaynaklarının, yeni diplomasi kanallarını zorunlu hale getirdiği ifade edildi. Türkiye’nin bu alandaki bölgesel stratejilerini güçlendirmesi gerekliliğine dikkat çekiliyor. Kentleşme ve nüfus yoğunluğunun şehirlerin su altyapısı üzerindeki baskıyı artırdığı belirtilerek, geri dönüşüm sistemleri, yağmur suyu toplama ve gri su kullanımının geleceğin şehirlerinde temel bileşen olması gerektiği vurgulanıyor.


















