Yapay zekâ… İnternet ve akıllı telefonlardan sonra insanoğlunu en çok etkileyecek gelişme olarak görülüyor. En basit tanımıyla “bilgisayarın, insanmış gibi düşünmesi, eyleme geçmesi ve yanıt vermesi” olarak tanımlanan yapay zekâ piyasa değerinin 2033 yılında 4.8 trilyon dolara ulaşacağı öngörülüyor. Dubai’de 23-24 Nisan tarihlerinde Machines Can See 2025 başlığıyla bir yapay zekâ etkinliği düzenlenecek. Zirve öncesi konuşmacılarla uzaktan röportaj imkanı tanındı. Biz de bazı isimlerle yapay zekâ alanındaki gelişmeleri konuşma fırsatı bulduk.
Dubadi’deki organizasyonu düzenleyen ve yapay zekâ uzmanı olan Alexander Khanin, “Türkiye’deki teknolojik gelişmelere dair ne düşünüyorsunuz?” sorumuza “Türkiye’yi yapay zekâ inovasyonu açısından son derece umut verici bir pazar olarak görüyoruz. Türkiye’de gelişmekte olan bir teknoloji ekosistemi, güçlü üniversiteler, devlet destekli girişimler ve dinamik bir girişimcilik var. Machines Can See olarak misyonumuz, bilim insanlarını, girişimcileri, yatırımcıları ve politika yapıcıları bir araya getirerek yapay zeka uygulamalarını ileriye taşımak. Türkiye’nin bu dinamik ortamı da bizi cezbediyor. Türkiye’de bir program kesinlik düzenlemek isteriz” dedi.
Oxford Üniversitesi’nden Profesör Michael Bronstein ise yapay zekâ alanındaki yeni iş imkanlarına dair şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu konuda bir tahmin zor, çünkü inanılmaz bir hızla ilerliyor. Akla ilk gelenler yapay zeka etiği ve denetimi olsa da, muhtemelen prompt mühendisleri (verilen talimatların en iyi şekilde tasvir edilmesi), model denetçileri veya yapay zeka-insan deneyimi tasarımcıları gibi yeni roller doğacaktır.” Bronstein, yapay zekâ eğitiminin hangi yaşta başlaması gerektiğine dair de “lkokulda mantık ve temel kodlama öğretilmeli. Lisede veri odaklı yöntemler ve makine öğrenimi verilmeli. Üniversitelerde ileri matematik altyapısı sağlanmalı” dedi.