Yapay zekaya göre en iyi yerli diziler

spot_img


Yapay zeka geçenlerde en yakışıklı Türk oyuncuları listeledi. Bence müthiş isabetliydi. Ben de bu kez zat-ı âlilerine “Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi dizilerini listeler misin?” diye emir kipi kullanmadan ricada bulundum. Nezaketimden olsa gerek, önüme son derece ayrıntılı bir liste koydu. Paylaşıyorum:

“Elbette! En İyi Türk Dizileri kişiden kişiye değişse de, hem etki gücü hem kültürel iz bırakması hem de kalite açısından en çok öne çıkan dizilerden güçlü bir liste hazırladım. Hazırsan başlıyorum:


KÜLT DİZİLER

Ezel: İhanet, intikam, dostluk… Türk dizi tarihinde ayrı bir yerde durur.

Leyla ile Mecnun: Absürt komedi ve derinlik birleşince ortaya efsane çıktı.

Behzat Ç.: Ankara’nın gri atmosferi + sert bir polisiyenin en “gerçek” hali.

Suskunlar: Duygusal gücü ve adalet temasıyla unutulmaz.

Bir Demet Tiyatro: Bir kuşağın mizah hafızası.

ULUSLARARASI DİZİLER

Masum: İnternet dizisi kalitesini Türkiye’de ilk hissettiren yapımlardan.

Şahsiyet: Haluk Bilginer‘in Emmy getiren performansı!

Atiye: Mitoloji + gizem, küresel izleyici kitlesi yakaladı.

Kulüp: 1950’ler İstanbul’unu bu kadar özenle anlatan başka iş yok.

Bir Başkadır: Toplumsal sınıfları ve insan psikolojisini incelikle işleyen bir başyapıt.

GERÇEK OLAY DİZİLERİ

Fatmagül’ün Suçu Ne?: Toplumsal etkisi en büyük işlerden biri.

Çukur: Sokak kültürü + dramatik aksiyon; döneminin en çok konuşulanı.

Yargı: Türk dizi sektöründe senaryonun hâlâ ne kadar güçlü olabileceğinin kanıtı.

Kızılcık Şerbeti: Toplumsal tartışmaları ekrana taşıma başarısı.

KARAKTER ODAKLILAR

Hatırla Sevgili: Tarih + aşk + dönem…

Öyle Bir Geçer Zaman Ki: Dram sevenler için unutulmaz.

Son Yaz: Karakter ilişkileriyle öne çıkan modern drama.

Kıvanç Tatlıtuğ‘un her bir draması:

(Aşk-ı Memnu, Cesur ve Güzel, Aile) – Oyunculuk + prodüksiyon kalitesi.

FARKLI TARZLAR

Dark İstanbul / Alef: Kaliteli yerli ‘mistik polisiye’.

Gibi: Minimal mizahın zirvesi; kendine özgü bir dünya.

Leyla ile Mecnun (Yeniden çekim) – Efsanenin nostaljik geri dönüşü.

Kardeş Payı: Komedi sevenler için hâlâ zirvede.”


UTANMAYI UNUTTUK

Gün geçmiyor ki tüyler ürperten bir cinayet, vahşet, hırsızlık, soygun haberi bültenlere düşmesin. Durum aslında uzun süredir psikolog ve sosyologların uzmanlık alanına girdi. Çünkü bu yaşadıklarımızı “normal” ya da “sıradan” bir bakış açısıyla izah etmenin artık imkanı kalmadı.

Öyle ki, aslında son derece normal karşılanması gereken olaylardan “kahramanlar” çıkarmaya başladık.

Çöpte bulduğu parayı karakola götüren çöpçüyü, sahibi tezgahın başında olmayan marketten su alıp, parasını kasanın üzerine koyan çocukları avuçlarımız patlayana kadar alkışlayıp, göklere çıkartıyoruz. Oysa olması gereken zaten bu değil mi? Düşünün ki; iyiliğe, güzelliğe, dürüstlüğe ne kadar hasret kalmışız…

Peki neyi kaybettik de bu hallere düştük? Cevabım tek kelime: Utanmayı…

Evet, utanmak, mahcup olmak artık bir zaaf olarak niteleniyor. Utanıyorsan, zayıfsın. Utanıyorsan, özgüvenli değilsin… Utanıyorsan, başarısızlığa mahkumsun.

Oysa her insan iyi ya da kötü davranışının birinci dereceden sorumlusudur. Utanma hissini kaybetmek, kendini, insanlığını, aile terbiyeni, ahlakını, dini sorumluluğunu da kaybetmek demektir.

Lütfen “utanabilen”, “yüzü kızarabilen”, özgüvenli ama “mahcup olmaktan çekinen” çocuklar yetiştirelim.


Zap’tiye

Evdeki şiddetin çocuklar üzerindeki etkisi bundan daha iyi anlatılamazdı.


Gaf kürsüsü

Milyoner yarışmacısı, şiir sorusunda edebiyat öğretmenini aradı. Öğretmen yanlış şıkkı önerince, yarışmacı ikinci baraj sorusunda elendi.


Ne demiş?

Dünyaca ünlü satranç oyuncusu Hans Niemann: “Ankara’yı sevmedim çünkü beni orada pavyon diye bir yere götürdüler, hiçbir şeyde fiyat listesi yoktu ve hesap 160 bin TL geldi.”



Source link

spot_img

benzer haberler

spot_img