
Bu bakımdan 2030 vizyonunun yalnızca Yükseköğretim Kurulunun değil, bütün üniversitelerin ortak vizyonu olması gerektiğini vurgulayan Özvar, “Bu ortak anlayışımız Türkiye Yüzyılı’nın bilim ve teknoloji alanındaki tam bir karşılığıdır. Sizlerin katkısı, kararlılığı ve sahiplenmesiyle bu vizyonu hayata geçirdiğimizde Türk yükseköğretimi küresel ölçekte örnek gösterilen bir sistem haline gelecektir, buna olan inancım tamdır. Bugün Yükseköğretim Kurulunun temposu, dinamizmi, hareketi buna işaret etmektedir.” diye konuştu.
7 İLDE İŞ YERİNDE UYGULAMALI EĞİTİM MODELİ BAŞLATILACAK
YÖK Başkanı Prof. Dr. Özvar, ilerleyen dönemde yükseköğretimin en önemli gündem başlıklarından birinin, ön lisansı ve lisans düzeylerini kapsayacak şekilde iş yerinde uygulamalı eğitim modelinin yaygınlaştırılması olacağını söyledi.
Bugüne kadar amacına hizmet etmeyen staj uygulamalarını iş yeri temelli mesleki eğitime dönüştürmenin ilk öncelikleri olacağını belirten Prof. Dr. Özvar, şunları kaydetti:
“Öğrencilerimizin yalnızca sınıfta değil, doğrudan iş hayatının içinde deneyim kazanmalarını sağlayacak bu model onların daha donanımlı, üretken ve istihdam odaklı bireyler haline getirecektir. Bugün itibarıyla stajlar 20 günü, 30 günü aşmayan, gerek öğrenci gerekse firmalar tarafından cazip görülmeyen bir sürece işaret etmektedir. Dolayısıyla bunu dönüştürmek, bunu değiştirmek hepimizin üzerinde temel bir vazifedir. Bu dönemde üzerinde duracağım konulardan bir tanesi bu olacaktır, hiç şüpheniz olmasın.
Bu kapsamda Konya, Gaziantep, İstanbul, Bursa, Kocaeli, İzmir ve Ankara olmak üzere 7 ilimizde pilot uygulamalara başlıyoruz. Bu illerdeki üniversitelerimizin öğrenci kapasitesi, işletmelerin üretim ve istihdam potansiyeli, sektörlerin staj ve uygulamalı eğitim imkanları gibi verileri detaylı bir şekilde ortaya koyacak bir envanter çalışmasını tamamlamak üzereyiz. Özellikle sektör bazlı sınıflandırmalar yoluyla öğrencilerimizin nitelikli uygulama alanlarına erişimini sağlayacak bir altyapı hizmete girmek üzeredir. Bu büyük dönüşümü tek başımıza değil, güçlü bir ortaklık modeliyle hayata geçirdiğimizi bilmenizi isterim. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının aktif katılımlarıyla birlikte Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve her ilimizdeki sanayi ve ticaret odalarıyla birlikte ilgili diğer sivil toplum kuruluşlarıyla beraber sürecin önemli paydaşları olarak bu projeye destek veriyoruz.”
Uygulamalı eğitim modelinin alınacak sonuçlara göre kısa sürede tüm ülkede yaygınlaştırılacağını dile getiren Özvar, “Böylece yalnızca meslek yüksekokullarında değil, lisans programlarında da öğrencilerimizin eğitim süreçlerini gerçek iş ortamlarıyla bütünleştiren, istihdamla doğrudan bağlantılı bir yükseköğretim anlayışını kurumsallaştırmış olacağız.” şeklinde konuştu.

Özvar, Türkiye’deki bütün sektörlerin beklentilerini dikkate alarak meslek yüksekokulları için yenilikçi ve geleceğe dönük stratejiler geliştirmeye devam ettiklerini bildirdi.
Bu kapsamda eğitim-öğretim kalitesini artırdıklarını, altyapıyı güçlendirdiklerini, öğrencilerin iş hayatına daha donanımlı hazırlanabilmeleri için staj ve uygulama imkanlarını genişleteceklerini belirten Prof. Dr. Özvar, “Amacımız meslek yüksekokullarını yalnızca diploma veren kurumlar olmaktan çıkarıp, istihdamın en güçlü aktörlerinden biri ve gençlerimiz için cazip bir tercih merkezi haline getirmektir.” dedi.
TÜRKİYE-SURİYE DOSTLUK ÜNİVERSİTESİ YAKINDA HİZMETE GİRECEK
YÖK Başkanı Özvar, yükseköğretim sisteminin önceliklerinden biri olan uluslararasılaşma konusunda da kararlı olduklarını bildirdi.
Türk yükseköğretiminin uluslararası vizyonunun en güçlü halkalarından birini Türk dünyasıyla kurulan ilişkilerin oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Özvar, Bakü’de geçen yıl öğretime başlayan Türkiye-Azerbaycan Üniversitesinin bu vizyonun somut bir yansıması olduğunu söyledi.
“Çatı üniversite” modeliyle Orta Doğu Teknik, İstanbul Teknik ve Hacettepe üniversitelerinin bazı programlarını Azerbaycanlı öğrencilerle buluşturduğunu aktaran Özvar, bu yıl Taşkent’te kurulan Uluslararası Türk Devletleri Üniversitesinin ise geniş bir alanda yalnızca Özbekistan’ın değil, bütün Türk dünyasının ortak geleceğine katkı sunmaya başlayacağına dikkat çekti.
Türkiye’nin yükseköğretiminin yalnızca Türk dünyasında değil, aynı zamanda İslam coğrafyası ve Afrika’da da güçlü bir cazibe merkezi haline gelmeye başladığını dile getiren Özvar, “Suriye ile yürütmekte olduğumuz ortak üniversite kurma anlaşmamız şu an itibarıyla hayata geçmek üzeredir. Şam’da inşallah Türkiye-Suriye Dostluk Üniversitesi yakında hizmete girecektir. Bu üniversite çatısı altında ülkemizin köklü diğer üniversiteleri de programlar açabilecektir.” dedi.
“DİPLOMALARIN AVRUPA’DA OTOMATİK TANINMASI İÇİN SON DERECE ÖNEMLİDİR”
Prof. Dr. Özvar, Türk yükseköğretiminin uluslararası rekabet gücünü artıracak en kritik başlıklardan birinin kalite güvencesi ve akreditasyon süreçleri olduğunu bildirdi.
Yükseköğretim Kalite Kurulu Başkanlığının (YÖKAK) bu yıl itibarıyla 200 yükseköğretim kurumunda kurumsal dış değerlendirmeyi tamamladığını, 182 kurumda izleme faaliyetleri yürüttüğünü aktaran Özvar, 109 kurumu ise kurumsal akreditasyon programı kapsamında değerlendirmeye aldığını belirtti.
2027’ye kadar tüm üniversitelerin değerlendirme süreçlerinin tamamlanması ve raporların Avrupa Yükseköğretim Kalite Güvencesi Tescil Kuruluşu (EQAR) veri tabanlarında yayınlanmasının hedeflendiğini kaydeden Prof. Dr. Özvar, “Bu süreç hem yükseköğretim sistemimizin uluslararası standartlarla uyumunu görünür kılacak hem de üniversitelerimizin küresel, bilimsel ağına entegrasyonunu güçlendirecektir.” değerlendirmesini yaptı.
YÖKAK tarafından program akreditasyonu için yetkilendirilmiş 27 ulusal ve 17 uluslararası akreditasyon kuruluşunun çalışmalarına devam ettiğini aktaran Prof. Dr. Özvar, şunları söyledi:
“Bugüne kadar toplamda 2 bin 11 programımız akredite edilmiş ve Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi Veri Tabanına kaydedilmiştir. Bunlardan 1639’u ise Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi logosunu kullanmaya başlamıştır. Bu adımlar Türk yükseköğretim sisteminin, alınan diploma ve yeterliklerinin Avrupa’da mesleki ya da akademik amaçlı otomatik tanınması için son derece önemlidir. YÖKAK’tan beklentilerimiz var. Bilhassa kalite süreçlerini yöneten, aracı kuruluşların, derneklerin veya vakıfların da akreditasyonu fevkalade önemli konular arasında yer almaktadır. Bu konuda inşallah Yükseköğretim Kalite Kurulundan bir çalışma yapmasını beklediğimizi bu vesileyle ifade etmek isterim.”
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, “Başarılı olan öğrencilerimizin 3 yılda eğitim hayatlarını tamamlaması konusunda yapacağımız çalışmalar hem Yükseköğretim Kurulunun hem de Üniversitelerarası Kurulun temel gündem maddesi olmak durumundadır.” dedi.
Özvar, YÖK’te düzenlenen “2030’a Doğru Türk Yükseköğretiminin Yol Haritası Lansman Toplantısı”na katıldı.
Yükseköğretim sisteminin gelecek dönemde gündem maddelerinden birinin, lisans programlarının içeriğini daha uygulamalı ve proje odaklı hale getirmek olacağını belirten Özvar, artık sadece teorik bilgiye dayalı eğitim anlayışını değil, öğrencileri mesleki tecrübeyle daha erkenden buluşturan, onları hem bilimsel araştırmaya hem de iş dünyasına daha güçlü hazırlayan bir yaklaşımı merkeze alacaklarını söyledi.
Paydaşların, alan uzmanlarının ve üniversite yöneticilerinin geniş katılımıyla yürütülecek istişareler sayesinde birçok programda teorik yükün azaltılması ve uygulama taraflarının güçlendirilmesi yönünde somut adımların atılacağını bildiren Özvar, Avrupa Kredi Transfer Sisteminin (AKTS) yeniden değerlendirilmesi, kontenjanların daha dengeli yaklaşımla belirlenmesi ve ders yüklerinin öğrencilere nitelikli beceriler kazandıracak şekilde yeniden kurgulanmasının da bu sürecin yapı taşları arasında yer alacağını vurguladı.
Başkan Özvar, şunları ifade etti:
“Yeni dönemde öğrencilerimizi çok sayıda ancak beceri ve yetkinlik kazandırmayan ders ve kredilerle yüklenmekten kurtarmayı gerekli ve lüzumlu görüyoruz. Bunun için ders planları sadeleştirilecek, öğrencilerimizin kendi yeteneklerini sergileyebilecekleri, proje geliştirebilecekleri, uygulama ve araştırma temelli öğrenme modelleri hayata geçirilecektir. Bu yaklaşım gençlerimizin yalnızca bilgi tüketen değil, bilgi üreten, sorgulayan, çözüm geliştiren bireyler olarak yetişmesini sağlayacaktır. Öğrencilerimizin çok ve aşırı sayıda derslerle meşgul edilmemesi, araştırmaya, proje yapmaya daha fazla yönlendirilmesi gerekmektedir.
Böylesi bir dönüşümün en somut çıktılarından biri de birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi dileyen ve şartları yerine getiren öğrencilerimize 3 yılda mezun olabilme imkanı sağlayacak yapısal reformların gündeme alınmasıdır. Bu reformlarla yükseköğretim sistemimiz hem daha verimli hem de uluslararası standartlarla daha uyumlu yapıya kavuşacaktır. Mezunlarımız sadece diplomaya sahip değil, aynı zamanda sahip oldukları beceri ve yetkinliklerle küresel düzeyde rekabet edebilen, ülkemizin kalkınmasına doğrudan katkı verebilen bireyler haline gelecektir. Başarılı olan öğrencilerimizin 3 yılda eğitim hayatlarını tamamlaması konusunda yapacağımız çalışmalar hem Yükseköğretim Kurulunun hem de Üniversitelerarası Kurulun temel gündem maddesi olmak durumundadır.”
“YAZ OKULU TEKRAR ORİJİNALİNE RÜCU ETMEK DURUMUNDADIR”
Özvar, üniversitelerin öğrencilere “yaz okulu” başlığı altında açtığı kursların tekrar aslına rücu edecek şekilde yapılandırılması gerektiğinin altını çizdi.
Öğrencilerin kaldığı derslerin bir kısmını yaz okulunda tekrar alarak geçebileceklerini fakat yaz okulunun önceki seneden değil, bir sonraki seneden, üst sınıftan ders almak için hizmet etmesi gerektiğine işaret eden Özvar, “Öğrenciler bir sonraki senenin ya da sonraki senelerin derslerini yaz okulunda alabilmelidir. Yaz okulu tekrar orijinaline, aslına rücu etmek durumundadır. Üniversitelere bu konuda önemli görevler düşmektedir. Üniversitelerarası Kurulumuzdan bu konuda gerekli çalışmaları bir an önce yapmalarını bekliyoruz.” dedi.
Gelecek dönemdeki yapısal ve kalıcı reformlardan birinin de 4 yıllık mezuniyet için gerekli 240 AKTS’nin gözden geçirilmesi olduğunu belirten Özvar, şunları kaydetti:
“4 yıllık lisans eğitimlerinde teorik derslerin yanında uygulamalı eğitime daha fazla imkan ve yer verecek şekilde AKTS sistemi tekrar gözden geçirilmelidir. Avrupa’nın pek çok ülkesinde öğrenciler 180 AKTS ile mezun olabilmektedir. Bütün lisans programlarını dikkatli şekilde çalışarak, bulunduğumuz yapıyı göz ardı etmeden bunun dönüşümünü birlikte yapacağız. Bu hepimizin en önemli görevlerinden bir tanesi olmak zorundadır. Sadece lisansta değil, ön lisansta da bu çalışmanın gerçekleştirileceğini ifade etmek isterim. 3 senede mezun olan öğrenci, yüksek lisans yapmak istiyorsa erkenden akademik ve bilimsel çalışmalara katılabilir. Bunun da önünü böylelikle açmış olacağız.
Bütün bu konuların başarıyla uygulanabilmesi adına Üniversitelerarası Kurulu ve üniversitelerimizi göreve davet ediyorum. Başta lisans öğrenim süresinin 3 yıla indirilmesi ve kredi sisteminin sadeleştirilmesi olmak üzere ifade ettiğim bu başlıkların sizler tarafından etraflıca değerlendirilmesini ve olgunlaştırılmış görüşlerinizin Kurulumuza iletilmesini rica ediyorum. Sadece Yükseköğretim Kurulunun değil, üniversitelerimizin ortak akılla belirleyeceği bir yol haritası, sürecin başarıya ulaşması adına fevkalade mühimdir.”
“ÖĞRENCİLERİMİZİN TEVECCÜH ETMEDİĞİ PROGRAMLARDA ISRAR EDEMEYİZ”
Yükseköğretim sisteminin sağlıklı ve sürdürülebilir biçimde gelişmesi için üniversitelerin kontenjan politikalarının da yeniden ele alınmasının zorunlu olduğuna işaret eden Özvar, bu yıl bazı programların kontenjanlarında düzenlemeler yaptıklarını, bu kararın genel olarak büyük teveccühle karşılandığını ifade etti.
Güncelliğini yitirmiş bazı ön lisans programlarına kontenjan verilmezken, hukuk, diş hekimliği, eczacılık, hemşirelik, işletme ve elektrik elektronik mühendisliği gibi lisans programlarının da kontenjanlarının düşürüldüğünü hatırlatan Özvar, şunları söyledi:
“Öğretim elemanı yetersizliği, mevcut kapasite fazlalığı ve kimi programlarda talep düşüklüğü sebebiyle eczacılık, diş hekimliği ve bazı sağlık programlarında önümüzdeki dönemde yine kontenjan sayılarında düzenlemeye gideceğimizi paylaşmak isterim. Bu karar, sadece sayısal bir indirimi değil, aynı zamanda kalite güvencesini esas alan ve nicelikten ziyade niteliği önceleyen bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. Geçen yıl devlet üniversitelerine yönelik aldığımız bu kararlar, bu yıl vakıf üniversitelerine de teşmil edilecektir.
Adayların yönelimlerini ve mevcut koşulları dikkatli şekilde değerlendireceğiz. Önümüzdeki dönemde vakıf üniversitelerimizin başta hukuk kontenjanları olmak üzere tüm kontenjanlarını devlet üniversitelerinde olduğu gibi yeniden gözden geçireceğiz. Bu konuda devlet ve vakıf üniversiteleri arasında farklı tutum sergilemiyoruz. Bütüncül yaklaşımımız var. Türkiye’de istihdamla ilişiği kesilen veya öğrencilerimizin yönelimlerini karşılamayan, öğrencilerimizin teveccüh etmediği programlar konusunda fazla ısrar edemeyiz.”
“NİHAİ DÜZENLEMELERİ KAMUOYUYLA PAYLAŞACAĞIZ”
Özvar, ekim ayı içerisinde gerçekleştirecekleri Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu toplantısında bütün bu başlıkları detaylı biçimde değerlendireceklerini ve ilgili tarafların görüşlerini alarak nihai düzenlemeleri şekillendirip kamuoyuyla paylaşacaklarını bildirdi.
Kontenjanlara ilişkin bu kararları yalnızca yönetim tasarrufu olarak ele almadıklarının altını çizen Özvar, adayların tercih eğilimleri, bu yılki yerleştirme sonuçları ve paydaşların değerlendirmelerinin bir bütün olarak alınacak kararlara destek teşkil edeceğini vurguladı.
Yükseköğretim kurumlarının artık sadece eğitim öğretim faaliyetleriyle meşgul olmanın çoktan ötesine geçtiğine işaret eden Özvar, onlardan klasik anlamda çok daha başka beklentiler olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Özvar, kontenjan politikalarındaki olası azaltmayı sadece belli alanlarda değil, ihtiyaç ve şartlara göre tüm programlar için gündeme alabileceklerini dile getirdi.
Geçen yıl başladıkları Türkiye Üniversite Deneyim Araştırması’nın 205 üniversiteden 264 bin 344 öğrencinin katılımıyla yükseköğretim tarihinin en geniş kapsamlı öğrenci anketi olduğunu belirten Özvar, gelecek günlerde 2025 TÜDA anket çalışmasını başlatacaklarını duyurdu.
Özvar, Türkiye’nin bilim ve teknoloji alanında kat ettiği ve edeceği mesafenin doktora öğretiminin kalitesine bağlı olduğunu söyledi.
“DOKTORA EĞİTİMİNİN KALİTESİ, AKADEMİSYENLERİMİZİN KALİTESİNİ BELİRLEMEKTEDİR”
YÖK Başkanı Özvar, paylaştığı tüm başlıkların Türk yükseköğretiminin gelecek dönemde izleyeceği yol haritasının temel taşlarını oluşturduğuna işaret etti.
Kalite güvencesi ve akreditasyondan dijital dönüşüme, uluslararasılaşmadan uygulamalı eğitimin güçlendirilmesine, yeni ve stratejik program açılımlarından bilimin toplumla daha güçlenmesine kadar pek çok başlık altındaki konuların, üniversitelerin istikbalinin doktora eğitimine bağlı olduğunu belirten Özvar, “Doktora eğitiminin kalitesi, akademisyenlerimizin kalitesini belirlemektedir. Akademisyenlerimizin kalitesi, üniversitelerimizin kalitesini belirlemektedir. Üniversitelerimizin daha kaliteli olması da bütün sistemin daha kaliteli olması anlamına gelmektedir.” dedi.
Doktora eğitimi konusunda kat edilmesi gereken önemli mesafelerin olduğuna inandığını dile getiren Özvar, şunları kaydetti:
“Doktora seviyesinde devlet üniversitelerimizde toplam aktif 11 bin 514 program bulunmaktadır. Vakıf üniversitelerindeki toplam sayımız ise 737’dir. Dolayısıyla doktora öğreniminin önemli kısmını devlet üniversiteleri vermektedir. Bu programların dışında sanatta yeterlilik programlarını da söylemek gerekir; 139 adet sanatta yeterlilik programımız bulunmaktadır. Dolayısıyla sanatta yeterliliği, doktora programıyla değerlendirdiğimizde 12 bin 400 civarında programımız hizmet vermektedir. Bugün itibarıyla doktora öğrenci sayımız 96 bini geçmektedir. Doktora mezun sayımız ise 2024-2025 yılı için 13 binin üzerindedir.”
“DÜNYADA DOKTORA ÖĞRENCİLERİ AZALIYOR”
Dünyada doktora eğitimine katılma açısından küresel düşüş eğilimi olduğuna dikkati çeken Özvar, bu küresel eğilimin dünyada gençlerin lisans, yüksek lisans sonrasında doktora eğitimine eskisi kadar teveccüh etmediğini gösterdiğine işaret etti.
Bütün dünyada pek çok gelişmekte olan ülkede doktora programlarına teveccühün azaldığını belirten Özvar, “Bunun pek çok sebebi olmaktadır. Ülkemizde ise küresel ölçekte gördüğümüz bu eğilimin etkileri hissedilmiyor. Doktora önemli bir aşama. Başta Japonya, ABD, Fransa, Almanya gibi büyük ülkeler doktora öğrencisinin azalmasını ‘tehlike çanı çalıyor’ gibi değerlendirmektedir. Ülkemizde de küresel bu eğilimin etkileri önümüzdeki yıllarda ortaya çıkabilir. Ülkemizde doktora yapacak öğrenci sayısı azalabilir.” diye konuştu.
Bunun üniversiteler bakımından dikkatlice değerlendirilmesi gereken bir konu olduğunun altını çizen Özvar, böyle bir tehditle, sınamayla karşı karşıya kalınmadan doktora programlarıyla ilgili çalışılmasını istedi.
Başta enstitü müdürleri olmak üzere program danışmanları ve başkanların dekanlarla birlikte mutlaka doktora süreçlerini gözden geçirmesi ve tekrar ele alması gerektiğini vurgulayan Özvar, şunları kaydetti:
“Derslerin yapılıp yapılmadığı, yoklama alınıp alınmadığı, tez izleme süreçlerinin ve toplantıların yapılıp yapılmadığı, tezlerin danışmanlar tarafından değerlendirilmesi başta olmak üzere muhtelif konularda mutlaka denetim ve değerlendirmeye önem vermenizi istiyoruz. Türkiye’de doktora mezunlarının istihdamda iş bulabilme imkanı yüzde 92 seviyelerinde. Yani mezun ettiğimiz her 100 doktora mezununun 90’dan fazlası iş bulabilmektedir. Öncelikle akademilerde iş buluyorlar. Üniversitelerimizin kalitesinin daha da yukarı çıkabilmesi, iyi yetişmiş doktora öğrencileriyle mümkündür. Bu, bizim istikbalimiz.”
“MÜFREDATIN İÇİNE MUTLAKA UYGULAMALI DERSLER KONULMALI”
Doktora programının sadece akademik kariyer şeklinde tasarlanmaması, müfredatın içine mutlaka uygulamalı derslerin konulması gerektiğine işaret eden Özvar, mezuniyet sonrasında doktora öğrencilerinin sanayide, hizmet sektöründe istihdam edilebileceği, bilgi ve beceri kazanabileceği araçlarla donatılması gerektiğinin altını çizdi.
Özvar, doktora programlarında uluslararası işbirliklerine açık olunması gerektiğini belirterek, “İkili doktora yerine çoklu doktora programı yapalım. Niye dört üniversite doktora programı vermesin? Sizlerden talep bekliyorum.” dedi.
Toplantıya, üniversite rektörleri ve akademisyenler katıldı.