Bazı şehirler vardır kimlikleri olan… Oraya hiç gitmeden tanıyor gibi hissedersiniz. Çünkü çocukluğunuzda en çok onu dinlemişsinizdir. Sonra biraz büyünce ona dair kitaplar okursunuz, merakınız daha da artar. Nasıl dersiniz nasıl yani tüm dünyanın gözü önünde bunca acıyı yaşadı? Dünya buna nasıl seyirci kaldı? Ardından o güçlü direnişe hayran kalırsınız ve o şehri keşfetme zamanınız gelmiştir artık. Sonrasında valizinizi büyük bir heyecanla hazırlarsınız. İşte benim Saraybosna yolculuğum da tam olarak böyle başladı.
HER TAŞ BİR HİKÂYE
Saraybosna’da her taş, size bir hikâye anlatır. Her bir köşe derinden etkileyen izler taşır. Tarih kitaplarından hatırlarsınız. Hani şu Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ın suikaste uğramasıyla başlayan ve tüm dünya ülkelerini birbirine katan o savaş; Birinci Dünya Savaşı. İşte o savaşın fitili buradaki Latin Köprüsü’nde ateşlenmiş. Ferdinand burada suikaste uğramış ve öldürülmüş. Şimdilerde turistik olsa da altından akan nehir binlerce acıyı da sürüklüyor gibi… Ve O tertemiz su acıları da yıkayıp gidiyor adeta!
BURADA DUVARLAR KONUŞUYOR
Savaşların en yakın tanığı olan Saraybosna yakın tarihinde yaşanan acıları en çok duvarlarıyla ele veriyor. Bu şehrin duvarları konuşuyor… Binalardan camilere hemen her yerde kurşun delikleri duruyor. Kimisi ufacık, kimisi yumruk kadar… Ama hepsi aynı şeyi fısıldıyor: “Burada bir zamanlar ateş vardı.” 1992-1995 yılları dört bir yandan kuşatılmış bir şehir olarak tarihe geçen Saraybosna’da her gün binlerce mermi, binlerce obüs bu dağların ardından şehir merkezine yağmış. Ve o kurşunlar, yalnız canları değil; duvarları da delip geçmiş. Ve halkın güçlü direnişiyle kazanılan savaşın ardından o delikler asla kapatılmamış. Bilerek, isteyerek… Çünkü bir milletin unutmaması gereken o direniş hatırlatılmış hem şehri ziyaret edenlere hem de gelecek nesillere… Ve Saraybosna’nın en derin yarasını Savaş Tüneli saklıyor. 1992-1995 yılları arasında, şehir dört bir yandan kuşatılmışken, havaalanının altından kazılan bu gizli tünel sayesinde halk, dış dünya ile bağlantısını sürdürmüş. Tünelin içinden geçerken nemli toprağın kokusu burnunuza geliyor. Karanlık, daracık koridorlarda yürürken boğazınız düğümleniyor. Burada her adım, bir annenin duası, bir çocuğun ağlaması, bir savaşın sessiz çığlığı gibi… Ama aynı zamanda o güçlü direnişin en somut örneği. İnsan burada Bosnalılara hayran kalıyor.
KUTLU BİR KURTULUŞ
Saraybosna’daki son durağım şehitlik… Her biri beyaz mermerden olan şehitlikte her bir mezar taşının altında bir hayat, bir hikâye, yarım kalan cümle yatıyor. Taşların üzerine eğildikçe tarihler dikkat çekiyor: 1992, 1993, 1994, 1995… Ve yaşlar 21, 18, 34, 12… Burada ölüm ayrım yapmamış; yaşa, cinsiyete, mesleğe bakmamış. Ancak tüm dünya bu acıyı seyre dalmış. İnsan önce hayret ediyor, nasıl yani diyor ama şu an Filistin Gazze’de yaşanan acıları görünce dünyanın bu vurdumduymazlığı kalbimi bir kez daha yakıyor. Sonra Aliya İzetbegoviç’in kabrini görüyorum ve o kutlu komutana dua ederken inşallah diyorum Filistin’de de böyle kutlu bir kurtuluş müjdelenir…
GEÇMİŞ İLE BUGÜNÜ BİRBİRİNE BAĞLAYAN KÖPRÜ
Saraybosna’dan güneye, dağların içinden kıvrılarak inen yollar Mostar’a götürüyor. Mostar Köprüsü, sadece Neretva Nehri’nin iki yakasını değil, geçmiş ile bugünü, yıkım ile dirilişi birbirine bağlıyor. 1993’te savaşın acımasız elleriyle yıkılan bu taş köprü, 2004’te yeniden inşa edildiğinde yalnızca taşlar yerleştirilmemiş. Bir halkın onuru, sabrı ve inancı da yeniden inşa edilmiş. Bosna’dan ayrılırken hem şehre hem de insanına bir kez daha hayran kalıyorum. Çünkü bu şehir haritada bir yer değil, yürekte bir sızı, bir dua… Dönseniz de hafızanızın en güçlü yerinde duran kadim bir anı…
Sadece turistik bir destinasyon değil
Bosna-Hersek, sadece bir turistik destinasyon değil sizi düşündüren, duygulandıran, bazen hüzünlendiren ama her zaman büyüleyen bir yer. Her köşesinde bir hikâye, her adımda bir geçmiş var. Belki de bu yüzden Bosna-Hersek, gidilmiyor hissediliyor… Siz de bu hissi yaşamak istiyorsanız AJet’in sayfasını hemen inceleyin. Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Saraybosna Havalimanı’na her gün uçuş bulunuyor.
HÜZÜNLE HUZUR KOLKOLA
Saraybosna hüzünle huzurun kol kola yürüdüğü, tarihin toprağa sinip çiçek açtığı bir şehir. Her köşesi bir şiir, her taşı bir dua gibi… Şehre ilk adım attığım andan itibaren bu ruh hali sarıyor beni. Şehri adımladıkça gülen yüzler görüyorum. Geçmişin onca acısına rağmen gülmek gibi güçlü bir eylemi sürdürüyor bu güzel şehrin güzel insanları… Bunu en çok Saraybosna’nın merkezi Başçarşı’da görüyorum. Osmanlı döneminden kalma bu çarşıda yürürken kendinizi bir anda 16. yüzyılda hissedebilirsiniz. Bakır ustalarının çekiç sesleri, taze pişmiş börek kokuları ve kahvehaneden yükselen Boşnak kahvesi tınısı, bu atmosferi tamamlıyor. Sağlı sollu tek katlı binalar ve ardından görünen yeşil doğa… Sizi başka bir dünyaya ışınlıyor.